Cihan Güner

Cihan Güner

HARİTANIN SIZLAYAN YERİ: TUNCELİ

HARİTANIN SIZLAYAN YERİ: TUNCELİ

 
Programın sunucusu aynen şöyle diyor, "Trabzon elemelerini tamamladık, ülkeyi karış karış dolaşıyoruz, harf sırasına göre devam ediyoruz, sıra Şanlıurfa’da"...
 
Tam evimin kapısından çıkacakken duyduğum bu cümle birden tüylerimi ürpertiyor, geri dönüp TV'ye bakıyorum... Futbolstar diye bir yarışmaymış... Bütün illeri dolaşıp iyi futbol oynayan gençleri tespit ediyorlarmış... Bir de harf sıralaması varmış elemelerin yapılacağı illerin... "Trabzon elemeleri tamamlandı, sıra Şanlıurfa’da"...
 
"Tunceli" diyorum kendi kendime... Tarih boyunca parçalarından parçalar koparılanların şehri... Tunceli diyorum, tarih boyunca haritanın dimdik duran köşesi... Başka var mı bilmiyorum, bir şehir açlığını, açıklığını, susuzluğunu kendine mavzer edip, haritanın en unutulan köşesinde, özgürlük mücadelesi için evladının kanını döktürecek... Sonra bir gün harf sırasında Trabzon’dan sonra Şanlıurfa gelecek...
 
Tam evimin kapısından çıkacakken duyduğum bu cümlede, bu çelişkide, bu hayatın belirsiz taraflarını bir türlü kaldıramadığım günler yatıyordu bir de... Çocukluğumuz da bu belirsizlikte geçti... Televizyonda bir reklam çıkıyor, çekici bir kitap tanıtılıyor ve şu cümle hiç ihmal edilmiyordu o reklamlarda, "bütün kitapçılarda"... Kara bata çıka gidiyorsun ilçenin Öğretmen Kırtasiyesi'ne. Soruyorsun kitabı, "yok", "bütün kitapçılarda" olması gerektiğini hatırlatıyorsun, yok... "Bütün müzik marketlerde" diye ilan edilen kaseti soruyorsun, "gelmedi"...
 
Şimdi anlıyorum... Gelmezmiş zaten... Çünkü kitap, çünkü kaset, Trabzon’dan sonra Şanlıurfa’ya atlıyormuş meğer... "Tunceli" orası… Ne de olsa, haritanın yırtılan yeri, haritanın unutulan yeri, haritanın sızlayan yeri... Haritanın Trabzon ile Şanlıurfa arasında kalan ama bu aralıkta hiç önemi olmayan yeri... Vizyondaki filmin, gündemdeki tiyatro oyununun, bir konser duyurusunun, duyurusu yapılan bir konferansın televizyonlardaki reklamını izlerlerken ne hissediyor Tunceli’nin çocukları şimdi, çok iyi biliyorum...
 
Burası her saniyenin insanın üzerine yazılı olduğu bir zaman dilimin şehri... Burası durmadan buradan kurtulmaya çalışanların şehri... Eski evlatlarının geri dönüp, elini bu boşluğa değdirip, dayanamayıp, hemen otobüs garajlarına koştuğu şehir... Biri karşıma geçip, "Ama biz de oradaki karın, oradaki ayazın tadına bakamadık hiç, bu da sizin şansınızmış" diyor... Hikaye anlatma, diyorum... Haritanın o gördüğün köşesi, en çok görmediklerinden ibaret... Hamile kadın, at kızağıyla hastaneye taşınırken, ambulansla hastaneye götürülen başka kadın görmediğinden, dünyaya can getirmenin sevincini devam ettirir ayaz boyunca... Ama bilirse, doğan çocuğuna sarılırken içinden ancak şunu geçirir: "Hoş geldin oğul, haritanın sızlayan tarafına hoş geldin, hoş geldin oğul, haritanın bu köşesinde hayat zor, hayat eksik, hayat çetin... Hoş geldin oğul... Şu koskoca boşluğa hoş geldin..."
 
Evet... Dediğim gibi... Sunucu aynen şöyle diyordu... "Trabzon elemelerini tamamladık, ülkeyi karış karış dolaşıyoruz, harf sırasına göre devam ediyoruz, sıra Şanlıurfa’da"...
 
Hepinize sesleniyorum şimdi... 
Dikkat edin... Her sırada geri kalmaya alışamamışken, en vasıfsız sıradan, yani harf sırasından da Tunceli’yi geçirmeyenler var... 
Artık ne yapılır, açıkçası bilmiyorum, hiç bilmiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cihan Güner Arşivi