Ben var ya ben, yurdumun insanına bayılıyorum. Hani biraz ekonomik olarak ta güçlü olsak, bizden daha neşeli bir millet olmaz dünyada. Güçlü olsak derken bin lira bile olmayan asgari ücreti kastediyorum. Neden mi? Yaz geldi mi, otoban kenarında bile olsa, yeşil gördük mü dayanamayız. Hemen mangallar, demlikler çıkar.
Sadece mangal, demlik değil, gömlekler de çıkar, fanila, pijama ile başlanır mangallar yellenmeye. 2-3 adet domates, biber, biraz peynir. Oh! değmeyin keyfe. Bir de rakı diyeceğim ama buzlarlar diye korkuyorum.
Arabaların arkasında mutlaka teçhizat hazır bulunur, tedbirli olmayı severiz biz. Acil durum için, o kadar deprem çantası yapın dediler yapmadık çoğumuz ama bu başka bir şey karıştırmayın.
Ha, birde çöplerinizi oralarda bırakmayın lütfen, please…
İşte benim milletim nasıl öğretiyorlar kültürümüzü çok mutlu oluyorum. Baklava ile rakıyı kaptırdık gerçi Yunanistan’a ama olsun, komşumuz onlarda, yabancı değil. Biraz daha keyiflenildi mi, şarkı türkü çalınmaya başlar. Hele, bazı türküler var, acıklı mı acıklı, ama oynuyor millet.
Sözleri duyunca içim parçalanıyor benim ama hava oynak, başlıyoruz oynamaya. Bakın şimdi bir türkünün içindeki bazı sözleri yazacağım size. ”Sormayın arkadaşlar ben yaralıyım”,“ Kötüye düşenin böyle olur hali, mezarıma taş getir, yoksa bugün ayrılığın günü mü?” ya, bu sözler bitirir adamı.
Ayrılığın günü diyerek oynanır mı? Birde “yetim kal Ömer, anan ölsün, baban ölsün” gibi şeyler var, millet kırıyor kendini göbek atarken. Düşünsenize, bu durumda bu kadar keyifliyiz bir de ekonomik koşullar sağlam olsa ne olacak kim bilir? Türküleri severim, türküler ülkemizde hangi ile ait ise orasının kültürünü, tarihini anlatır bize. Ancak, çok eğitici, komik ve müstehcen şarkılarımız türkülerimizde var.
“I love you I love you, do you love me yes I do” şarkısı ile hem İngilizcemiz gelişti, hem de oynadık. Şimdi, şu şarkıların sözlerine bakın, hangi duygularla nasıl yazıldı merak etmiyor değilim.