Bağımlıyız bağımlı. Telefonsuz yaşayamıyoruz, bir yere giriyorsun, herkesin elinde cep telefonu veya önünde bilgisayar, kulaklarında kulaklık. Yan yana oturuyor insanlar ama herkes elindekiyle meşgul. Sanal iletişimde, canlı iletişime göre daha başarılıyız. Sürekli yenilenmiş teknoloji ile telefonlar çıkıyor, nerdeyse küçük televizyon boyutunda telefonlar bile var. İki-üç ayda çöp oluyor cihazlar.
Size yaşadığım çok komik bir olay anlatacağım ama bundan büyük üzüntü ve utançta duyuyorum. İlk kez anlatacağım bunu. Fakat önce telefon ile ilgili bir şey anlatmak istiyorum.
***
Ben, 8-9 yaşlarındayım sanırım. O dönemde her evde telefon olmazdı, sadece maddi durumu iyi, yani zengin insanların evinde vardı. Lükstü anlayacağınız.
PTT’ye telefon almak için başvuru yapılırdı, sonra ne zaman sıra gelirse o zaman gelirler bağlarlardı. Busüre iki sene de olurdu, üç senede. Hal böyle olunca, telefon sahibi olmak epey önemli bir şey. Aslında herkesin evinde de telefon da yok, kiminle konuşacaksak?
Süs gibi duruyor evde, hatta üzerlerine örtü örülürdü dantelden, o kadar kullanılmıyordu yani.
Vay be!Telefonunuz var mı var…
Uzakta akrabası olan, ayda yılda bir kere konuşmak için ya postaneye gider konuşmaya, ya da komşuda varsa, oraya gidip ödemeli arama yapardı. Birde milletlerarası ise, önce santral aranırdı, sonra oturup bağlamalarını beklerlerdi. Kaç saat sonra bağlarlarsa artık, bazen sabaha karşı bağlanırdı. İnsan ne konuşacağını bile unutabilir o uykulu halde değil mi?
Bu dönemde bırakın ev telefonunu, cep telefonsuz yaşamayı düşünebilir misiniz?
Şimdi gençler, sevgililerine dakika dakika ne yaptıklarını telefondan bildiriyor. “Yattım ben”, “Kalktım, günaydın, “Yemek yiyeceğim”, “Tuvalete gidiyorum” vs..vs..
Zaten kampanyalara bir bakın, 5.000-10.000 SMS hediye diyor ve yine de çocuklara yetmiyor bu sayı.
İnanamıyorum !10.000 mesaj nasıl, hangi arada yazılabilir, ne yazılır? Sayfalara yazsalar, roman çıkar.Üstelik bu rakamlar aylık. Telefonsuz kalsalar, herhalde nefesleri kesilmiş gibi olur.
***
Şimdi sıra geldi itirafa
Çocukluk yıllarımda, komşumuzun evinde telefon vardı. Rengi, mint yeşiliydi ve çevirmeliydi. Dediğim gibi, o zaman evlerde telefonnadir bulunduğundan şimdiki gibi yayına bağlanmak, radyodan istek parça istemek veya sohbet etmek mümkün değil.
O zaman şu oluyordu; Radyo yayını yapan spiker, kocaman sarı renkli rehberden isim bulup birilerini arardı. Aranan insanlar çok mutlu olurdu bundan. İstek şarkıda isterlerdi, radyoda gün içinde bir ara o şarkıyı çalardı.
Nerde şimdiki bolluk, arşivler karıştırılacakta, şarkıya ulaşılacakta, ölme eşeğim ölme…
Dinleyici “sıradaki şarkı” dememişse, bütün gün bekleyecekki adı söylensin. Kendisi, günün şanslısı çünkü.
Aşağıda yazdıklarım aklımda kalanlar, çok zaman geçti ancak bu kadar detayı hatırlayabiliyorum, belki daha çok komik şeyler yapmışızdır. Fakat bu anlatacağım olay, benim çok utanç duyduğum bir şey olduğundan, hafızamda kalmış.
Bizim için telefon, çok ilgi çekici bir şey o zamanlar. Arayacak yer arıyoruz, bazen konuşmadan kapatıyoruz, bazen saçmalıyoruz. Bir tek bizde yoktu ki bu ilgi ve merak. Çok sayıda telefon sapıkları da türemişti, ama biz masumane şeyler yapıyorduk. Bazen uyduruk bir isim söyleyip ”kendisiyle görüşebilir miyim” diyorduk, karşı tarafta “öyle biri yok” deyip kapatıyordu işte. Bir gün komşumuzun kızıyla oyun oynarken, telefonla dalga geçmek geldi aklımıza, hazır evde annesi de yok. Süper!
Ne yapalım diye düşündük ve radyo spikeri olmaya karar verdik. Arkadaşım, ben yapamam sen yap dedi. Aman nasıl heyecanlandım numaraları çevirirken anlatamam. Şu anda bile kulaklarım kızardı, yüzümü ateşler bastı.
Aradığım yer bir ilkokuldu, ahizenin diğer ucundaki de müdür yardımcısı.
“Merhabalar efendim ben şu şu radyo kanalından bilmem kim, kiminle görüşüyorum acaba?”
“Merhaba, ben …(x)… İlkokulu müdür yardımcısıyım.
Benim çocuk sesimin farkına nasıl varamadı hala şaşıyorum, bir yandan da kendimle gurur duyuyorum. Güzel konuşmuşum demek ki.
“Efendim, siz şanslı dinleyicimiz için bir şarkı çalmak istiyoruz, istediğiniz bir şarkı var mı?
“Çok teşekkür ederim “Alişimin kaşları kara” türküsünü çok severim, çalarsanız memnun olurum”
“Hay hay efendim, lütfen telefonu kapatmayın, sizin için geliyor”
Sonra ne mi oldu? Ben bir anda “Alişimin kaşları kara, sen düşürdün beni dara” diye şarkıyı söylemeye başladım. Müdür yardımcısının ne kadar kötü olabileceğini tahmin edebiliyorum ama olan oldu. Çok utanç verici değil mi? Öyle çok pişmanım ki. Adını hatırlasam gidip özür dilerdim ama maalesef. Oh! anlattım rahatladım, günah çıkarmış gibi oldum. Fakat,bir daha asla bu tür şaka yapmadım.
Sevgiyle kalın