12 Eylül 1980 darbesini yapanların gerekçelerinden biri, 115 turda cumhurbaşkanı seçemeyen “TBMM nın itibar kaybettiğini ve demokrasinin rayından çıktığı” iddiasına dayandırıyorlardı. Sonradan anladık ki buda oyunun bir parçasıymış.
Sömürü ve zulüm düzeninde çıkarı olan açık gizli çıkar gruplar, ekonomik ve siyasi çıkarları için oyun kurmaktan çok mahirdirler. Yoksa kör göze parmak örneği nasıl sürdürülür bu kirli düzen? Tuzun bile koktuğu bir ortamda seçim yapıp sonrada demokrasi beklemek? Olacak iş mi?
O zaman ne yapıp edip bu seçim işlerinden kurtulmak lazım. Hoş buna yönelik yetkili ağızlardan muhtarlık ve ilçe belediyeleri seçimlerinden kurtulmanın demeçleri gelmeye başladı bile. Hem değil mi ki seçim, demokrasi filan gâvur işidir neme lazım sandık, halk iradesi filan. Fantezi bunlar.
Bu işler çok uğraştırıyor. İnsanı strese sokuyor. İnsanın keyfini kaçırdığı yetmezmiş gibi bir sürü masraf. Seçim geldi mi bu ayak takımının da havaya girmesi yok mu? Allah gözlerini doyursun ver ver doymuyorlar kardeşim. Altı üstü vereceği bir oy. Ne yaparsın “köprü dayı” meselesi katlanıyorsun. Koskoca devletin en başı yollara düşüyor, yollara çay, çörek, börek ve gül döküyor, kapışmak için birbirlerini çiğniyorlar, hayda gidip imamın oğluna, yavaşına hızlısına filan oy veriyorlar. Hele de şu bölücü teröristlere yüzde yetmişlere varan oy vermiyorlar mı? Biz burada “hilafet görevi üstlenmişiz” , biz onların hem dünya, hem ahiretleri için canımızı dişimize takmışız, ruzi mahşer de belge hazırlamaktan bitap düşmüşüz işte sonuç.
Yaranamıyorsun kardeşim. Beka dedik olmadı, vatan, bayrak, din iman diyoruz olmuyor. YSK kurulunu biz atadık, seçmen listelerini biz oluşturduk, sandık başkanları, üyeleri , sayıcıları, taşıyıcıları, AA aaaa ilan edicileri de bizden eee sonuç.? Say say aynı. İmamoğlu tabi ki tutturur “ mazbata da mazbata” diye.
Bütün suç şu demokrasi denilen gavur işinde. Gerçi bizde o az buçuk demokrasi sayesinde bu makamlara tırmandığımız rivayet edilse de, yok öyle değil. “Biz özeliz, Allah’ın sevgili kullarıyız” yoksa nasıl kısmet olurdu bunca makam, mal, mülk, servet ki, onların anlamadığı şey bu işte… Tutturmuşlar demokrasi, hak, hukuk, adalet…
İşin kara mizahi bir yana, farkında mısınız elimizde kalan son savunma aracımız olan sandık demokraside yok edilmek üzere. Seçimler itibarsız, gereksiz bir tiyatroya dönüştürülmek üzere.
Hileyi amaca ulaşmak için cihat, talanı ganimet için helal, iktidarı tanrısal lütuf gören akıl; seçim sonuçlarını sineye çekecek değil ya. O nedenle neredeyse sandıklar açılmadan zafer şenlikleri düzenleniyor. Büyük kutlama şenliklerinden sonra kim ne diyebilir ki? Çıkarına uymayan seçimleri iptal etmekten hiç tereddüt edildi mi?. kimse bir şey diyemedi. Millî irade diye kabullendi herkes. Referandumlar ayrı hikâye. “Atı alan Üsküdar’ı geçti.”
Lakin bu kez o at Üsküdar’ı 31 Mart saat 23:30 da geçmeye yeltendiyse de tökezlendiği anlaşıldı. Oyun bozuldu (mu?) . Hayır, bozulmadı “ Ünlü Türk sözüdür; Osmanlı’da oyun bitmez. Hadi sandıkları yeniden sayalım. Bu yazı yazıldığı günden bu yana tam 14 gündür sayıyorlar. Ama neresinden sayarlarsa saysınlar, isterlerse doğu illerinde olduğu gibi gasp etsinler, psikolojik eşik aşılmış, “batıda kaybettirme stratejisi” demokrasi dostlarını sevindirirken, diktatörlük heveslilerini üzmüştür. İmamoğlu şahsında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ni kazanmaktan çok daha kıymetli olan budur. Halklar yüzünü yeni bir ufka döndürme hazırlığında olduğunu ortaya çıkarmıştır. Buna ayak uyduranlar yeni ufuklara yelken açarken, uyduramayanlar düz yolda şaşar kalır. Bekleyip göreceğiz.
BÜYÜKÇEKMECE HALKININ AKP nin GBT’SİYLE SINAVI
Tarih boyunca Kürt inkârı ve asimilasyonu üzerine inşa edilen düzenin, doğu illerindeki uygulamalarının benzeri Büyükçekmece de yaşanıyor. Özellikle terörle mücadele adıyla yürütülen “düşük yoğunluktaki savaşın” yol aştığı koşullarda artık rutin halini almış uygulamaların benzeri, seçimlere taşıma oy hilesi karıştırıldığı iddiasıyla AKP nin Büyükçekmece halkının kapısına dayanmasıyla sonuçlandı. Büyük bir korku ve tepki sendromuna yol açmıştır. Yerel ve sosyal medyada izliyoruz, görüyoruz. İnsan ötekinin acısını ancak başına gelince anlarmış. Tabi birazcık empati yapmak isteyenler için ve vicdanı olanlar için söylüyoruz. Bu batının doğuyla yüzleşmesi diyelim. Ötekinin başına geldiğinde “hak etmiştir hain” algısı, ön kabulünün yanlışlığı ortaya çıkmıştır. Bunun herkesin ve her bölgenin başına geleceğinin küçük bir tatbikatı gibidir.
Yüzlerce seçilmiş belediyelere kayyum atanırken, seçilmiş milletvekilleri apar topar zindanlara atılırken, yüzde yetmiş oy aldığı halde KHK zulmünün arkasına sığınıp, yüzde yirmilik AKP adaylarına bol keseden “mazbata” dağıtımına ses çıkarmayanlar, batıdaki demokrasi kahramanlarının başlarına gelen faşizan hileleriyle başa çıkmanın yolu, “ HDP yi dövdürmemek” olduğunu öğrenirler inşallah.
Son söz; her türlü bilgi belge ellerinin altında olup ta hele de o seçmen kütüklerini kendi yetkilerinde oluşturup, itirazlar süresinde doğru kabul edip, yenilince kapı kapı yurttaşların kapısına dayanmak neyin nesidir? Önce Belediye başkanı adayı olur vizesi ver. Seçilince” aaa sen KHK’lıymışsın” gibi. Bu durum eğer yurttaşları seçimden soğutmak değilse, sandıktan çıkan halk iradesini tanımamaya kılıf aramaktır. Bulurlar mı? Bulabilirler. Fıtratında demokrasi olmayanlar amaçları için bindikleri o trenden çoktan indiler. Ama tren yola devam ediyor. Biz o trenin yolcuları olarak inmeye hiç niyetimiz yok.
“Kimsenin hakkını yemeyiz, kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz.” Özlü sözden çıkarılacak sonuç ; Demokrasiden yana olan herkes gibi Büyükçekmece halkı da ne hakkını yedirir, ne başkasının hakkını yer. Çünkü bu belediye başkanlığını kazanmayı da aşan bir demokrasi sorunudur. Yani Kimsenin önünde eğilme, kimseyi de eğdirme. Bizim yurttaşlık, kardeşlik, birlik, dirlik, insanlık ve demokrasi anlayışımız budur. Gerisi ülkeye kötülüktür.