Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) Meclis Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, kendilerinin 2023 deyinceye kadar, kimsenin aklına 2023'ün gelmediğini, şimdi herkesin 2023 dediğini kaydetti. Babacan, ''Biz ne desek 3 fazlası, 5 fazlası, çarpıyor yüzde 10, yüzde 30'la, 'Ben onu yapacağım' diyor. İyi de geçmişte ne yapmışsın önce onu anlat'' diye konuştu.
'İstanbul'da otellerde, misafirhanelerde kalıp banka denetliyorlar'
Torba Yasa kapsamında finans sektörü ile ilgili bazı kurumların İstanbul'a taşınmasıyla beraber bir tartışma çıktığını kaydeden Babacan, şöyle konuştu: ''Deniyor ki Ankara'nın ticaretini bu taşınma bitirecek, Ankara'yı boşaltacak. Burada beş tane kurumumuzdan söz ediyoruz. İstanbul'da taşınması yasayla karar altına alınan Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank, BDDK, SPK. Ben bütün bu beş kurumun başındaki arkadaşlarımıza, bir çalışma yaptırdım, 'En son siz taşındık işimiz bitti dediğinizde, kaç personeliniz evini Ankara'dan alacak İstanbul'a taşıyacak' diye. Ziraat Bankası Genel Müdürümüz maksimum 300, Halk Bankası Genel Müdürümüz maksimum 300, Vakıfbank Genel Müdürümüz maksimum 350, SPK Başkanımız maksimum 200, BDDK Başkanımız maksimum 200 dedi. Topu topu bin 450 kişi. Üstelik bu bankaların ve SPK, BDDK'nın İstanbul'a illa taşınması gerekmeyen birimlerinin Ankara'da kalacağını ben özellikle belirtmek istiyorum. Genel Müdürlük taşınınca, her birim oraya gidecek diye birşey yok. Taşınacak arkadaşlarımız zaten vakitlerinin aşağı yukarı yarısını İstanbul'da geçiriyor. BDDK'ya bakıyoruz, BDDK'nın denetlediği bankaların zaten çoğu İstanbul'da, gidiyorlar otellerde, misafirhanelerde kalıp banka denetliyorlar. SPK halka açık şirketlerin çoğu orada. Eğer İstanbul'da görülecek bir iş varsa zaten genel müdürler, yönetim kurulu orada. Ben bakıyorum bankaların yönetim kurulu toplantılarının yarısı Ankara'da yarısı zaten İstanbul'da yapılıyor.''
''Bin 300, bin 400 kişinin nüfusu 4 milyon 600 bin olan bir şehirden İstanbul'a taşınmasıyla o şehrin ekonomisi etkileniyorsa, zaten o şehir bitmiş demek ki'' diyen Babacan, eğer bin 300-bin 400 kişi ile şehir ayakta kalıyorsa, onlar taşınınca bitiyorsa o zaman Ankara'nın başka bir şeyler bulması ve yeni alanlar açması gerektiğini söyledi. Babacan, dolayısıyla bu tartışmaların, bu yanlış değerlendirmelerin olmaması gerektiğini düşündüğünü ifade ederek, Türkiye olarak güçlü bir finans merkezine sahip olunduğunda, bu durumun Ankara'yı da güçlü bir başkent yapacağını ve ekonominin komple kalkınacağını kaydetti. Babacan, ''Tüm ülkenin refahı artacaktır. Finans sektörü güçlü bir ülkenin vatandaşları o ülkenin neresinde yaşarsa yaşasın refah o ülkede yükselir. Gücü birleştirmek gerekiyor. Bir noktada toplamak gerekiyor'' dedi.
'Ankara'nın geleceği parlak'
Başbakan yardımcısı Babacan, Ankara'nın geleceğinin parlak olduğunu belirterek, kentin ticaret hayatının daha da canlanacağını, sanayisinin daha da gelişeceğini, ihracatının daha da artacağını söyledi. Ankara'nın yeni fuar alanlarına ihtiyacı olduğuna işaret eden Babacan, şehrin bir diğer önemli ihtiyacının ulaşım sorunu olduğunu kaydetti. Babacan, metro projesi başlatıldığını ve projenin tamamlanmamış bölümünün Ulaştırma Bakanlığı eliyle tamamlanacağını anlattı. Babacan, Esenboğa'dan şehir merkezine bir raylı sistemin de yapılacağını ifade etti.
Ankara'ya özel Etlik'te bir sağlık şehri, şehir hastanesi kurulacağını da belirten Babacan, bunun için yaklaşık 1300-1400 dönümlük arazi tahsis edildiğini, ihale sürecinin başladığını ve yap-işlet-devret yöntemiyle gerçekleştirildiğini söyledi. Babacan, ''Türkiye olarak bulunduğumuz ortamın kıymetini bilelim. 2023'ü hedefleyen, 2023'e doğru bakabilen bir özgüvene sahip olan bir ülke olduğumuzu unutmayalım. At binenin kılıç kuşananın demişler. Şeker var, un var da niye helva olmuyor deniyordu. Çok şükür artık iyi helva yapılıyor'' değerlendirmesinde bulundu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, pek çok ülkeye teknik destek verdiklerini belirterek, ''Bazılarına daha açıktan, bazılarına pek kimseye sezdirmeden veriyoruz. O ülkelerle kendi tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Sadece bununla ilgili yeni bir birim belki de kurmamız gerekecek'' dedi.
Babacan, Ankara Ticaret Odası (ATO) Meclis toplantısında yaptığı konuşmada, teorik, kapalı kapılar ardında çalışan, iş dünyasından kopuk bir yönetim anlayışı sergilemediklerini ifade ederek, ''Türkiye'de, gerçeklerden, iş hayatından ve ekonominin temellerinden kopuk alınan hiçbir karar neticelenmiyor'' diye konuştu.
Türkiye'nin bunun kötü örnek ve tecrübesini yıllarca yaşadığını söyleyen Babacan, ''1990'lı yılları, 2000, 2001 krizine giden dönemi hatırlayın. Çok daha farklı bir ortam ve atmosfer vardı ama bugün Türkiye çok farklı bir noktaya geldi. Türkiye'yi 2002 ve Avrupa ülkeleriyle mukayese edecek olursak, gerçekten sonuçlar son derece olumlu'' dedi.
Babacan, konuşmasında, Türkiye'nin, 2002 yılında göreve geldiği dönemdeki bazı ekonomik verilerini bugünkü verilerle kıyaslayarak, bugün Merkez Bankasının rezervinin altın dahil 92 milyar dolara çıktığını, IMF'ye olan borcun da 5 milyar dolara indiğini anımsattı. Babacan, şöyle devam etti:
''Şu anda kamu sektörünün net dış borcu yani kamunun elindeki nakit varlıklarla, kamunun dış borcunu mukayese ettiğimiz zaman milli gelirimizin sadece yüzde 1,5'i civarında. Toplam milli gelirin. Biz devraldığımız gün toplam borcun 3'te 2'si dış borçtu. Kamunun ağırlıklı dış borcu vardı.
Kamunun toplam borcunun milli gelire oranına bakacak olursak bu da geçen sene itibariyle yüzde 41.5'e düşmüş durumda. Bu rakam 2002 yılı sonunda, bizim teslim aldığımız gün yüzde 74 idi. Şu anda hem kamu borcu ekonomik büyüklüğümüze göre daha düşük hem döviz ve faiz kompozisyonu çok daha korunaklı. Yani piyasadaki inişlere çıkışlara, döviz kuruna veya faiz haddine karşı çok daha korunaklı bir borç yapısı var. Artık kur inmiş, çıkmış açıkçası devletin borcunu fazla etkilemiyor.''
"Bir reçeteniz bir kitabınız var mı?"
Bakan Babacan, geçen hafta Ankara'da bulunan iki ayrı AB ülkesi dışişleri bakanı ile görüştüğünü belirterek, şunları kaydetti:
''İlk sordukları soru, 'Bunun bir reçetesi var mı, bir raporunuz var mı, bir kitabınız var mı? Türkiye'de bunu nasıl yapıyorsunuz?' Kendimizi bu kadar sağlam bir istikrar çerçevesinde zannederken, Türkiye nasıl oldu da pek çok AB ülkesinden şu anda daha sıhhatli bir ekonomik yapıya sahip. Bunu sordular.
Şu anda biz pek çok ülkeye teknik destek veriyoruz. Bazılarına daha açıktan veriyoruz, bazılarına daha pek kimseye sezdirmeden veriyoruz. Türkiye'deki reformları anlatıyoruz. Siyasi, ekonomik reformları anlatıyoruz. O ülkelerle kendi tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Bunu illa akıl vermek, öğretmek tavrında, tarzında değil. 'Biz bunları yaptık, başarılı olduk' diyoruz. 'Size anlatalım eğer ki bu yaptıklarımızdan öğrenecekleriniz varsa alın, siz de uygulayın' şeklinde yürütüyoruz. Sadece bununla ilgili de yeni bir birim belki de kurmamız gerekecek. Çünkü şu anda mevcut birimlerden ekipler kurarak ülke ülke bu çalışmaları yapmaya çalışıyoruz. Sadece bu işe odaklanan bir birim de ileride bize gerekecek gibi görünüyor.''
"Bu ortamın kıymetini bilmemiz gerek"
Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye'nin bu ortamının kıymetinin bilinmesi gerektiğini vurgulayarak, ''Geçen sene elde ettiğimiz yüzde 8,9'luk büyümenin, yine 2010'da elde ettiğimiz belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en düşük reel faizlerini, hedefle uyumlu seyreden enflasyonun mutlaka kıymetini bilmemiz lazım'' dedi.
Hazinenin bugünkü borçlanma faizlerine de değinen Bakan Babacan, ''Yıl sonuna enflasyon ne bekleniyor? Piyasa beklentisi de, Merkez Bankasının tahmini de yüzde 6,9. Aradaki farka bakıyorsunuz 1,5 puan. Bizim tarihimizde ileriye doğru baktığımızda beklenen enflasyonla, uygulanacak faiz arasındaki fark hiçbir zaman bu kadar düşmemişti. Bu da güven ve istikrar ortamının belki de en önemli göstergelerinden bir tanesi'' şeklinde konuştu.
Bunun, istikrar ve güven ortamının korunmasının ancak günün şartlarına uygun doğru politikaların devamıyla mümkün olacağının altını çizen Babacan, şunları söyledi:
''2010 yılında her şey gayet iyi giderken baktık, 'Nereye doğru gidiyoruz', ona da baktık. Ekonomimizle ilgili bugün değil ama ileride ısınma riskleri belirledik. 'Şimdiye kadar iyi ama bu hızla gittiğimizde bazı dengeler yerini koruyabilir mi, yoksa riskler oluşur mu' diye bir hesap kitap yaptık. Sonunda geçen senenin kasım ayından itibaren para politikalarını sıkılaştırmaya başladık. Merkez Bankasının uygulamakta olduğu zorunlu karşılık oranları arttı. BDDK kriz döneminde yüzde 0'a indirdiği genel karşılık oranını tekrar kriz öncesi seviyesi olan yüzde 1'e yükseltti. Bu şekilde yaklaşık bir 45 milyar lira mevduat bankalardan Merkez Bankasının rezervine oraya emaneten konmuş oldu. Bu bir Allah korusun kara gün parasıdır. 'Ak akça kara gün içindir' demişler ya, bu odur. İleride olabilecek yavaşlamada, ileride olabilecek zor bir tabloda bir cephanedir.''
Bu arada edinilen bilgiye göre, ATO Meclisi 14 yıllık hizmetlerinden dolayı ATO eski başkanı, CHP Ankara Milletvekili Adayı Sinan Aygün'e şeref üyesi payesini vermek istedi ve meclis gündemine aldı. Ancak bu girişimden haberi olan Aygün, Meclis Başkanlığına bir dilekçe vererek, ATO'nun bütün mertebelerinde görev almanın zaten bir şeref olduğunu, ayrıca bir şeref payesi verilmesini gereksiz bulduğunu kaydetti. Dilekçesinde, şimdi ve bundan sonra böyle bir talebi olmadığını ve olmayacağını bildiren Aygün, başkanlıktan bu tür girişimlerin yapılmamasını rica etti.
Bu yazı üzerine de Meclis Başkanı Nuri Gürgür, gündemde olan maddeyi gündemden çıkardı.