Bir köydeki eşekler köydeki semerciden çok şikâyetçilermiş.
Semerci hiç iyi semer yapamıyormuş.
Eşeklerin sırtları kanlı yaralarla doluymuş.
Eşekler toplanıp yeni bir semercinin gelmesi için dua etmişler.
Hikâye bu ya, duaları da kabul olunmuş ve gerçekten köye yeni bir semerci gelmiş.
Ne var ki bu semerci de eşekleri rahatlatacak semerler yapamıyormuş,
yaralar azalacakken artmaya başlamış.
Eşekler yine toplanıp, köye yeni bir semerci gelmesi için dua etmişler.
Ve gerçekten mevcut semerci köyden ayrılmış, yerine başka bir semerci gelmiş.
Eşekler her semerci değişikliğinde olduğu gibi yine çok sevinmişler.
Ama çok zaman geçmeden yeni semercinin de çok farklı olmadığını, semerlerin gittikçe daha da kalitesizleştiğini, yaralarının ise kötüleştiğini
görmüşler.
Semerci gitmiş, semerci gelmiş.
Her seferinde eşekler yeni semerci gelmesi için dua etmişler.
Bu hikâye kaç semerci değişene kadar böyle devam etmiş bilmiyorum.
Nihayet bir gün eşekler toplanıp, eski semerciden kurtulmak için değil de
eşeklikten kurtulmak için dua etmeye başlamışlar.
***
Semercilerin değişmesi için kabul olan duları eşeklikten kurtulmaları için kabul olmuş mu bilmiyorum.
En azından hatanın semercide değil kendilerinde olduğunu sonunda anlamışlar.
Bu hikayeden yola çıkarak bakın bakalım çevremize aslında aynı şartlarla çoğu zaman karşılaşmak mümkün.
Seçersiniz yeni bir yönetici dersiniz ki tamam bu adam eskisinden daha merhametli, daha yürekli, daha dürüst ve daha basiretli işler yapar diye.
Ancak çok fazla zaman geçmeden bir bakarsınız ki eskiyi arar olmuşsunuz.
***
Bu memleket Turgut Özal'dan kurtulmak için de dualar verdi.
Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve (benim yaşımın hatırladığı) bütün başbakanlardan kurtulmak için de dualar verdi.
Aynı şekilde nice belediye başkanlarından kurtulmak için dilek ağaçlarına mendil bağlayanları da gördü bu gözler.
O kişiler görevden uzaklaştı diye kurban kesenleri de.
Şimdi bakıyorum da seçimler biteli daha 8-9 ay olmadan yeni seçilen belediye başkanları için veryansın edenlere.
Aman Allah'ım.
Bu kişilerin tek derdi varsa yoksa o belediye başkanlarının başına bir iş gelsin, bir an önce o koltuklara başkaları otursun.
Oysa bilmeleri gerekir ki; o koltuğa kim oturursa çok fazla far etmeyecektir.
Tıpkı semerci hikayesinde olduğu gibi.
***
Demek ki aslında yapmamız gereken bizi yönetenlerin, bizim hakkımızı savunması gerekenlerin kim olduklarına bakmadan.
Bizim kim ve ne olduğumuza bakmaktır.
Sen eşek olursan semer vuran çok olur, sözündeki ve az önce paylaştığımız hikayedeki gibi.
Eşekliği bir kenara bırakıp sonuna kadar hakkımız aramayı ve bizi yönetenleri sorgulamayı, denetlemeyi, eleştirmeyi sürdürmeye devam etmeliyiz.
Haaaa.
Tabi ki yıkıcı değil yapıcı eleştiri yaparak.
Tabi ki körü körüne değil bilinçli olarak denetlemeye sorgulamaya ve çalışacağız.
O zaman bakın bakalım çevremizin ve yöneticilerimizin, siyasilerimizin, bürokratlarımızın yavaş yavaş değişeceğini ve güzelleşeceğini göreceksiniz.
Hadi bakalım hemen bugünden itibaren başlayalım...
Aydınlık ne zaman başlar!
Bir bilge kişi, çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;
"Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz?
Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?"
Öğrencilerden biri; "Uzaktaki sürüye bakarım," demiş,
"koyunu keçiden ayıramadığım zaman
akşam olmuş demektir."
Başka bir öğrenci söz almış ve "Hocam" demiş,
"İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman,
anlarım ki sabah başlamıştır."
Bilge kişi, uzun süre susmuş. Öğrenciler meraklanmışlar ve
"Siz ne düşünüyorsunuz hocam?" diye sormuşlar.
Bilge kişi şöyle demiş; "Yürürken karşıma bir kadın çıktığında,
güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan
ona "bacım" diyebildiğimde ve yine yürürken
önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan,
milletine, ırkına, dinine aldırmadan, kardeşim sayabildiğimde
anlarım ki; sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır…
GÜNÜN SÖZÜ
İki tavşan kovalayan avcı hiçbirisini yakalayamaz…
KONFİÇYUS