Sinemada film izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Bir arkadaşımın ; ‘ Sinemalarda Piyanist filmi oynuyor, henüz vizyona yeni girdi ama herkes büyük övgüyle söz ediyor, biz de kaçırmayalım.’ teklifi üzerine sinemaya gitmeye karar verdik. Bir süredir fragmanlarını izlediğim bu filmi doğrusu ben de çok merak ediyordum. Sinema salonuna girdiğimizde salonun yarıya yakını dolmuştu. Tekerlekli sandalye kullandığımdan ötürü salonun girişinde bulunan merdivenlerin yakınındaki uygun bir yerden filmi izlemek zorunda kalacaktım. En önden filmi izlemek pek keyifli olmasa da başka seçeneğim yoktu.
Salona girenler üst sıralardaki koltuklarına gidebilmek için hemen yanımdan, bazen de sandalyeme dokunarak geçmek zorunda kalıyorlardı. Bazıları ayaklarıma çarpsa da, sanki orada yokmuşum ve farkımda değillermiş gibi yanımdan geçip gidiyorlardı. ‘ Merhaba, ben de buradayım, beni fark etmiyor musunuz?’ dercesine yüzlerine bakıyordum ama beni fark edip selam veren ya da ayaklarıma çarptığı için özür dileyen bir kişi bile olmamıştı.
Hafta ortası olmasına rağmen sinema salonu tamamen dolmuştu. Piyanist’in çok iyi bir film olduğu izlenimini veren bu görüntünün hemen ardından başlayan filmle birlikte salonda sessizlik hâkim olmuştu. Salondaki herkes dikkatle filmi izliyordu. Daha önce Nazilerin yapmış oldukları soykırım zulümleri ile ilgili birçok film izlemiştim. Bazıları beni çok derinden etkilemişti. Piyanist filmini de aynı duygularla ve ilgiyle izliyordum.
Yahudileri tespit edebilmek için evlere baskın yapan Naziler, bir eve baskın yaptıklarında kamera binayı dışarıdan gösteriyordu. Filmin bir sahnesinde yüksek bir binanın evlerinden birinin odasında, masanın etrafında yemek yiyen insanlara askerler aniden baskın yapmışlardı. Dışarıdan ışığı görülen odadaki masanın etrafında oturan insanların yalnızca bellerinden yukarısı görülüyordu. Nazi Subayı, yanlarına gelerek herkese ayağa kalkmaları için emrettiğinde, masada oturanlardan biri hariç herkes ayağa kalktı. Birinin ayağa kalkmadığını gören Nazi Subayı, öfkeyle bağırarak onun da ayağa kalkmasını istedi.
Bu emre rağmen kişinin ayağa kalkmamasına daha da öfkelenen Nazi Subayı, askerlerine o kişiyi pencereden dışarıya atmalarını emretti. Askerler, emri yerine getirmek için oturduğu sandalyeyle birlikte adamı havaya kaldırıp pencereden dışarıya atarlarken, adamın tekerlekli sandalyede olduğu için ayağa kalkamadığı fark ediliyordu. O sahnede, salondan bir uğultu şeklinde yükselen tepki seslerini işittim.
Film bittikten sonra, kalabalığın arasında sıkışmamak için salondan en son çıkmayı tercih ettim. Salondan çıkmak için yine insanlar benim yanımdan geçmek zorunda kalıyorlardı. Ancak bu kez neredeyse herkes bana selam vererek ya da hafif bir tebessümle iyi akşamlar dileyerek yanımdan geçiyorlardı. Üstelik de ayaklarıma basmamaya özen göstererek...
Piyanist, konusu ile hafızalarda derin iz bırakacak şekilde farkındalık yaratmakla kalmamış, insanların beni de fark etmelerini sağlamıştı. O gün, insanların duyarsızlıklarına kızmak yerine farkında olmalarını sağlamak için bir şeyler yapılması gerektiğini daha iyi anladım. Peki, sizlerden o filmi izleyenler, bahsettiğim sahneyi fark edebilmiş miydiniz?
Engelsiz bir yaşam dileğiyle...