Evet 'meddah' sahneden bizlere; anlamıyorsunuz, alzheimersınız, okumuyorsunuz, bilmiyorsunuz diye seslendiğinde ilk önce bu sözlere biraz alınmıştım ama gösteri sonunda az bile söylemiş diye geçirdim içimden.
*
Çatalca'da devam eden bu yıl 17'ncisi düzenlenen Erguvan Festivali'ndeydik önceki akşam.
Kendisini daha çok televizyondaki belgesel ve canlı yayınları ile tanıdığımız, Sunay Akın sahnedeydi.
Akın'ın kendi değimi ile bir saate bin kitabın ışığını sığdırdığı gösteri bir saatten çok fazla sürdü ama gösteri sonunda, belki bin değil binlerce kitaptan bilgiler aldığımı düşündüm kendi adıma.
Haklısınız; Victor Hugo’nun “Ey şair: Bana yağmurdan bahsetme, yağdır..” dediğinizi duyar gibiyim.
İşte buyurun. Sunay Akın'ın 'GÖRÇEK' gösterisinden izleyenlerine sunduğu fazla bilinmeyen ama kesinlikle her bir Türk çocuğunun bilmesi gereken özel bilgilerden bazıları.
*
Öncelikle bayrağımızdaki hilal ve yıldızın ne alnlama geldiğine dair daha önce duduğumuz, öğrendiklerimiz aksine Sunay Akın, hilalin 'bilgiyi simgelediğini' yıldızın ise 'insanı' simgelediğini tarihi bilgi ve belgelere dayayarak kanıtlıyordu.
Bilindiği gibi, kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız bulunan bayrak, Osmanlılarda ilk defa 1793'de devletin resmi bayrağı olarak kabul edildi. Ancak bu bayraktaki yıldız, sekiz köşeliydi. Bu bayrak Osmanlı Devleti'nin resmi ve umumi sembolü olarak kullanıldı. Sultan birinci Abdülmecid han zamanında 1842'de yıldızın beş köşeli olması kararlaştırıldı ve Osmanlı bayrağının şekli kesinleşti.
Bu tarihte yıldızın 'zaferi' temsil eden sekiz köşe yerine 'insanı' temsil eden beş köşe olarak kullanılmasına başlandı.
Anlayacağınız; bu günlerde sık sık slogan olarak kullanılan 'önce insan' kökeni o yıllara dayanıyormuş.
*
1632’de İstanbul Galata Kulesi’nden süzülmek suretiyle İstanbul Boğazı’nı uçarak geçip, Üsküdar’a inen Hazarfen Ahmet Çelebi'yi biliyorduk ama bir diğer çok öncemli bilmemiz gereken ama ne yazık ki benim de bu gösteri sayesinde yeni öğrendiğim bilgi ise şuydu.
Kurtuluş savaşında kağnılarla zafere ulaşan Türkiye ilk uçağını 1932 yılında üretmiş ve bu uçağın logosu kağnı arabası olmuş.
Daha sonra bu uçak fabrikası 1939 yılında İnönü tarafından kapatılmış.
Nedense günümüzde bu gerçeklerden kimse bahsetmiyor.
*
Ve yine Emrullah Ali Yıldız diye bir uçak bilimciyi, muciti tanıdık. 1938 yılında, Eskişehir'de 14 saat 20 dakika kendi ürettiği planör ile havada kalarak dünya rekoru rekor kıran bu kahramanımızın buluşları ne yazık ki zamanın devlet büyüklerince destek görmemiş ve Avrupa ülkeleri bu buluşları alıp geliştirerek sahiplenmişler.
Aynı Emrullah Ali Yıldız havacılıktan emekli olduktan sonra daha 1950'li yıllarda şimdi 'selfie' diye bildiğimiz fotoğraf çekimini yapan makine icat etmiş.
Beyoğlu'nda açtığı bir fotoğraf stüdyosuna giren müşteriler Yıldız'ın 'görçek' ismini verdiği makine ile kendi fotoğraflarını çekiyorlarmış.
Günümüz yöneticileri selfie yerine özçekim kelimesi uydururken daha o yıllarda 'görçek'i bulan mucit Emrullah Ali Yıldız da ne yazık ki birçok mucit Türk gibi unutulur olmuş.
*
Laf aramızda ben bundan sonra selfie veya özçekim yerine görçek kullanacağım, bilesiniz.
Biz gazeteciler için de bilmemiz gereken tozlu raflarda kalan bilgiler aktardı Sunay Akın.
Mesela Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı döneminde Minber, İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye isimli üç gazete çıkardığını biliyorduk.
Ama 'Revue Hittite et Asianique' isimli derginin bizzat sahibi olduğunu, 9 yıl yayınlanan bu dergiye zamanın çok ünlü düşünürlerine ve profesörlerine yazı yazdırdığını, Hitit çağının ve geleneklerinin korunması yaşatılması için çabalar gösterdiğini de öğrenmiş olduk.
Atatürk vefat edince 1939'da dergi kapatılmış ama Google'a sorarsanız internet üzerinden bu derginin tekrar basılan bazı sayıları satılıyor.
*
Yaklaşık iki saat izlediğimiz gösteri ile yazılacak o kadar şey var ki.
En iyisi Biletix'te satışa sunulan biletlerden bir tane daha alıp gitmek.
Zira her gösteride daha başka bilgilerde sunuyor Sunay Akın.
Fransız düşünür Voltaire ile Alman Kral Büyük Frederik hikayesi de müthiş.
Çok kitap okuyan ve eleştirileri önemseyen Frederik ülkesi tarafından sürgüne uğrayan Voltaire'e 1600'lü yıllarda sahip çıkıyor.
Çok bilindik ' Berlin'de hakimler var' sözünün geçtiği -değirmenci ve kral- hikayesinde de aynı kralın adının geçmesinin tesadüf olmadığı kralın ne kadar aydın, kitap okuyan, ileri görüşlü, insancıl, demokrat yapısından olsa gerek.
*
Atatürk'ün Büyük Taarruz öncesi iki gün yeni çıkan Çalıkuşu kitabını okuduğunu taarruza daha sonra geçildiğini.
Atatürk'ün yine Büyük Taarruz'a gitmeden; 'gitmek var dönüp dönmemek var, şayet bana bir şey olursa mutlaka Ankara'ya bir Etnografya Müzesi açılsın', diye vasiyeti olduğunu.
Geçmişini bilmeyenlerin geleceğini de bilmesinin zor olacağı düşüncesi ile Atatürk'ün müzeye, bilime, kitaba çok önem veren bir dahi olduğunu.
Sırf bu yüzden Sunay Akın'ın da on yıldan fazladır Kadıköy'de Çocuk Müzesi açtığını.
Yazımın başında söylediğim gibi; 'meddah' sahneden bizlere; anlamıyorsunuz, alzheimersınız, okumuyorsunuz, bilmiyorsunuz diye seslendiğinde ilk önce bu sözlere biraz alınmıştım ama gösteri sonunda az bile söylemiş diye geçirdim içimden.
Söz bundan sonra; Hititler'i, Görçek'i, Emrullah Ali Yıldız'ı, Müzelerimizi, Berlin Hakimlerini, Bayrağımızdaki 'Bilgi ve İnsan' anlamını hiç ama hiç unutmayacağım.
Alzheimer olmamak için ise çok daha fazla araştıracak çok daha fazla okuyacağım...