.
Bir yazar ölür, binlerce insanın hikayesi yarım kalır.
Bir şair ölür,yetim kalır sevdalar.Bir şair ölür, susuverir şarkılar.
Bir şair ölür,dudaklarda kalır ağıtlar.
Bir şair ölür, dilsizdir artık acılar, aşklar.
Sevdalar kalemini yitirmiş, öksüz kalır masallar.
Bundan böyle, söylenecek, anlatılacak ne varsa, biraz eksiktir.
Lakin, bazı yaşanmışlıkların, acıların dili yoktur, bu yüzden yazılır romanlar, şiirler.
Bir şair ölür, bir yazar ölür, bomboş kalır, bembeyaz sayfalar…
***
“Ömürler söner
Dünya yine,
yine döner.”
***
Onunla ilk tanıştığımda, Ortaokul sıralarındaydım.
Yaz tatili olduğunda, her zaman berbat durumda olan matematik dersimden dolayı, babam öğretmen olan eniştemin yanına, bir süreliğine götürüp, bırakırdı beni. Matematik umurumda değildi, oraya giderken sadece, Ünüversite’de okuyan kızlarının kitaplığı aklımda olurdu. Yeni ne kitapları varsa, eve dönmeden hepsini okuyup bitirmeyi düşünürdüm.
Bir yaz gittiğimde, kitaplıkta duran “İnce Memed”leri gördüm. Bir karıştırayım diye elime aldığımda, ben çoktan İnce Memed’in dünyasına girip kalmıştım. O zamanlar tanıştım, Yaşar Kemal ile.
Ağır hasta olduğunu duyduğumda, ölürse ne kadar çok karakter öksüz-yetim kalacak diye geçti aklımdan.
Ölüm, her canlı için kaçınılmaz son. Fakat, bazı insanlar bana göre ölümsüzdür.
Yazılacak, anlatılacak çok şey var. Nereye sığdıralım ki bu hayatı?
Şöyle demişti o: “ İnsanların içindeki yaşama sevinci ölümsüzdür. Ben ışığın, sevincin türkücüsü olmak istedim her zaman. İstedim ki benim romanlarımı okuyanlar sevgi dolu olsunlar, insana, kurda, kuşa, börtü böceğe, tekmil doğaya”....
O zaman onun bir şiiri ile güle güle diyelim. Nur içinde yat büyük usta.
*** Gittin... Ben arkandan sadece baktım. Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki... ’’Gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi. O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...’’ diyecektim sana. Konuşamadım...
Gittin... Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım. Öğlesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu, bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözümden. Ağlayamadım...
Gittin... Gidişini önlemek için tutmalıydım ellerinden. Ellerim değil miydi her dokunuşunda seni ürperten?! ürperirdin yine biliyorum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini, gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım...
Gittin... Bir yıkım gibiydi gidişin. Sen adım, adım uzaklaşırken benden çöküp kaldı bedenim olduğu yerde. Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kez yenilmişti. Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım. Kalkamadım...
Gittin... Oysa ben geldiğin gün gideceğini biliyordum. Hazırdım gidişine. Kaçak zamanları yaşıyorduk. Zaman bitecek ve sen gidecektin. Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Edemedim... Başlayamadım...
Gittin... Bir şey söyledin mi giderken? ‘KAL’ dememi istedin mi? Son bir kez ‘ SENİ SEVİYORUM ’ dedin mi? ‘BEKLE BENİ DÖNECEĞİM’ dedin mi? Beynim öylesine uğulduyordu ki... Duyamadım...
Gittin... Nereye gittiğin önemli değildi. Binlerce kilometre uzaklarda dahi olsan, iki metre ötemde de fark etmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, bu yokluğun duygusundan kurtulmalıydım. Kurtulamadım...
Gittin... Unutulanların arasına katılmalıydın. Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım...
Gittin... Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim artık.
Bil ki; Sevmekten vazgeçmedim seni, bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. Bil ki, SENİ UNUTAMADIM... Yaşar Kemal *** Güle güle, İnce Memed. “Aşktan yana, iyilikten konuşalım Üstünde sarhoş bir gökyüzü, Altında Mes’ut bir toprak” olsun... |
*** Sevgiyle kalın |