Röportaj: Ali Tarakçı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Müezzioğlu kanlı darbe girişiminin ardından hainlere tolerans gösterilmemesini talep ederken, “Masum ve mazlum insan üretilmemesi de gerekir. Hiç kimsenin mevcut ortamı fırsatçılığa dönüştürmesine imkan verilmemeli” uyarısında bulundu.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Eski Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Ali Tarakçı'nın sorularını cevaplandırdı. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve sonrasıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Müezzinoğlu, hayati uyarılarda bulundu. Darbe sonrası gerçekleşen gözaltı ve tutuklamalar için, “Mağdur ve mazlum üretmemek lazım” diye konuşan Müezzinoğlu, “Burada toplum vicdanının iki yönünü görmek lazım; Birincisi bu millete bedel ödeten hainler asla tolerans görmemeli, ikincisi masum ve mazlum insan grubu üretilmemeli. Bu iki dengeyi iyi kurmak lazım” dedi.
O hainlere ülkeyi teslim etmeyeceğiz!
Sayın Bakanım, 15 Temmuz akşamı korktunuz mu? Ne hissettiniz? Neredeydiniz?
Başarılı olabileceklerine dair içimde hiçbir tereddüt olmadı. O akşam Ankara'dan 7 uçağıyla İstanbul'a geldim. İlk evde duydum. Programım yoktu. Hatta uçakta hanıma, “evde yemek varsa evde yerim” dedim. 21.00 gibi yemeğimizi yedik. 21.20'de namazımı kıldıktan sonra Ankara'dan özel kalemimden mesajlar gelmeye başladı. “Genelkurmay'da hareketlilik var, Genelkurmay'ın önünde silah sesleri geliyor” gibi mesajlar geldi. Bir taraftan televizyon kanallarını geziyorum. Hiçbir hareketlilik yok. 2-3 dakika sonra yeni bir mesaj daha geliyor. Sonra 21.40 gibi Anadolu Yakası'ndan, Rumeli Yakası'na geçişte iki köprünün de kapatıldığı mesajı geldi. Yine televizyonlarda peşpeşe kanalları gezdim ama bir aksilik yoktu. Köprüleri duyunca güvenlikleri çağırdım. Onlar geldi. Yabancı medyaya bakmalarını söyledim. Onlara bakarken kanallardan birinde köprülerin geçişlere kapatıldığıyla ilgili alt yazı geçmeye başlayınca sayın Başbakan'ı aradım. Telefon çalar çalmaz açtı. “Sayın Başbakan'ım sıkıntılı bir durum mu var bana mesajlar geliyor” dedim. Sıkıntılı bir durum olduğunu söyleyince emrinin ne olacağını sordum. “Teşkilatları hemen harekete geçirin, herkes teşkilatlarda toplansın, ölüm pahasına da olsa mücadelemizi vereceğiz. O hainlere ülkeyi teslim etmeyeceğiz” dedi. Ondan sonra arkadaşları teşkilatlara toplamaya başladık. Belki 20 dakika sonra sayın Başbakan'ımız NTV'de kalkışma olduğunu duyurdu. Sonrasında zaten toplumsal bir vicdani hareket başladı. Yaklaşık 1 buçuk saat boyunca “ne yapmalıyız, ne yapmamalıyız?” yönünde telefonlar geldi. Onların başarılı olamayacağını, soğukkanlı olunması, ilçe ve il teşkilatlarında toplanılmasını, meydanların onlara bırakılmaması şeklinde mesajlarla saati 24.00 yaptık.
Siz ilk olarak nereye geldiniz?
Bahçeşehir kavşağından Avcılar'a geldik.
Zaferin mimarı milletin kendisidir
Yolda herhangi bir durdurulma riskiyle karşı karşıya kaldınız mı? “Ne olur, ne olmaz” diye düşündünüz mü?
Benim danışmanım Üsküdar'da oturuyor. Makam aracım da karşı tarafta kaldı. Ben de sivil araçla gittim. Çocuklar kendi arabalarıyla gitti. Komşularla birlikte evden 3-4 arabalık bir konvoyla çıktık. Cumhurbaşkanımızın çağrısından sonra herkes sokaklara döküldü. Milletin kaderine sahip çıkması terörü bitirdi. O akşam o sokaklarda yaşananların mimarı milletin kendisi. Ben demokrasimle, kaderimle oynatmam. Ben bu meydanları hainlere bırakmam ve bu hainlerin üstesinden gelirim tavrı galip geldi. Her yaş grubu vardı. Annesinin kucağındaki bebekten tutun, 80-90 yaşında kendisini oraya taşımakta zorlanan, 3 yaşındaki bebeği omzunda uyumuş anne zorlanarak o meydana doğru giderken, 2 ayağı dizden aşağı yok, yine de 2 koltuk değneğiyle meydanlara giden vatandaşları gördük. O akşam muhtemelen 2-3 civarı Twitter'a yazdığım mesajla hainlere en büyük korkuyu salan bir milletin mensubu olmaktan büyük gurur duyduğumu belirttim. O akşam bu millete ait olan özgüvenin adına sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha yaşadım.
FETÖ'yü sıradan bir adam organize edemez!
Sıradan bir yurttaş değilsiniz. Bakanlık yaptınız, hala Genel Başkan Yardımcısı'sınız. Böyle bir süreci okuyamamak ya da hiçbir istihbarat alamamak nasıl bir duygu? Sizi nasıl bir özeleştiriye itiyor?
Bu büyük Türk Milleti'nin idealleri var. Bu ideallerin de millet adına temsil edilen bir lideri var; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan. Bu millet bu ideallerinden vazgeçmediği sürece, bu lider de bu millet adına milletin sözcülüğünü ve ideallerini savunuculuğundan vazgeçmediği sürece buna benzer hain planların biteceği kanaatinde değilim. Bunu tabiki istihbarat eksiği, güvenlik eksiği, sistemden kaynaklanan eksikliklerin analizleri yapılacaktır. Ama burada çok kısa tarihimize baktığımızda; 60 darbesini ben bu ülkede yaşamadım. 12 Mart Muhtırası, 80 darbesi, 28 Şubat, e-muhtıra, 367 olayı, AK Parti döneminde yaşanmış birçok hadise. Bunlar hep Türkiye'nin büyük ülke olmasından kaynaklanıyor. Bu büyük milletten korkan ve bu büyük milletin büyük ülkesinden korkan düşmanlarımız dışarıda çok. İçeride de maşalar buluyorlar ve organize ediyorlar. FETÖ terör örgütü esasında adi ve sıradan bir adamın organize edeceği bir örgüt değil. Arkasında büyük bir gücün maşası olarak 30-40 yıldır bu milletin her kesimine yutturulmuş, her kesimi zaman zaman alet edilmiş ve birçok kurumunda da sistematiği kurgulanan bir yapı. Sistematiği kurgulayan bu değil. Aynı sistematiği PKK'da da 35 yıldır görüyoruz. Esasında PKK terör örgütünün, hiçbir gün Kürt vatandaşlarının hak ve hukukunu koruduğu kanaatinde olmadım.
Özeleştiri yapmamak aptallık olur
Bu yaşanan süreçten kendinize hiç özeleştiri çıkarıyor musunuz?
Kesinlikle. Çıkarmamak herhalde aptallık olur. Her süreçten mutlaka farklı dersler çıkarılmalı.
Peki, 17- 25 Aralık'a kimileri darbe demiyordu!
Gezi olaylarında ülke ikiye bölündü. Yani taraf olanlar ve karşı olanlar. 17 - 25 Aralık'ta birileri bunu fırsata dönüştürmeye çalıştı. Yine ülkenin ve milletin kaderiyle ve demokrasiyle oynanmak isteniyorken, hainleşen bir yapıya gitti. Yine millet cevap verdi. İlk defa buradan çok hayırlı sonuçlar çıkacak. Meydanlarda, FETÖ'nün hain planına karşı CHP'liler, MHP'liler vardı. Toplumun her kesiminden insan vardı.
Milletin vicdanın temsil eden herkes vardı!
Ama büyük oranda AK Parti'liler vardı...
Mutlaka. Ama ben şimdi burada toplumun, 80 milyonun vicdanını teslim eden herkesin varlığını orada hiseetim. Bir kısmı az bir kısmı çok o ayrı mesele. Ama biz Türkiye'yiz, büyük bir milletiz. Bu büyük millet buna izin vermez. O akşam siyasi partilerin tüm dinamikleri de ama az ama çok bu işin karşısında dik duruşu gösterdiler. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde baktığın zaman görülen fotoğraf milletin arzu ettiği fotoğraftı. Ama bu fotoğrafın tetikleyicisi millettir. Sahibi de millet oldu. CHP'lisi de dedi ki; “Ey CHP, demokrasiye sahip çık.” MHP'lisi; “Ey MHP lideri bu millete sahip çık.” Ve bugün geldiğimiz fotoğrafa baktığında sayın Cumhurbaşkanı ve diğer partilerin liderleri Türkiye'nin kaderine sahip çıkan bir fotoğrafı sergiledi. Bu durumu bozmadan samimiyetle götürmek ve bundan sonraki süreçlerde hain tuzakların farkında olmamız gerekiyor.
Hainlere tolerans gösterilmemeli, mazlum ve masum insan üretilmemeli
Şimdi Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Herkes, her yerde paralelci arıyor. Bu tehlikeli bir gidişat mı?
Neticede 10 gün geçmiş. Kısmen tedbirli olmamız gerektiği bir durum ama mağdur ve mazlum üretmemek lazım. Burada toplum vicdanının iki yönünü görmek lazım; 1- Bu millete bedel ödeten hainler asla tolerans görmemeli. 2- Masum ve mazlum insan grubu üretilmemeli. Bu iki dengeyi iyi kurmak lazım. Şu anda da panik havası oluşturulmaya çalışılıyor. Ama ben burada olağanüstü bir sıkıntı olacağı kanaatinde değilim. Bazı mağduriyetler olursa bile o mağrudiyetler giderilir. Mağdur olan da, “Devlet ve vatan için ben bir mağduriyete uğradım. Ama benim devletim bunu telafi eder” deyip sabır ve metenetle bu süreci atlatması lazım.
Süreci en iyi bilen Erdoğan'dır...
MİT Müsteşarı'nın Sayın Cumhurbaşkanına bilgi vermemesine nasıl bakıyorsunuz?
Açıkçası orada flu bir alan var. Sayın Cumhurbaşkanı fotoğrafın tamamını en iyi bilen biri. Belki de en iyiye yakın bilen.
Yanıltılabilir mi?
Mutlaka.
Sayın Akar, bir gün MİT Müsteşarına 'Başçavuş' diye hitap ediyor. Hepimiz askeriyede emir komutanın nasıl olması gerektiğini az çok biliyoruz. Bir Genelkurmay Başkanı'nın MİT Müsteşarına “Başçavuş” diye hitap etmesi aslında aşağılama. Tahmin ediyorum Hakan Fidan'ın kendi bünyesinde üst düzey istihbarat subayları var. Askeriyedeki emir komuta üzerine bakınca Hakan Fidan o emir komuta içerisinde kalmış olabilir mi?
Bunlar çok anlamlı şeyler değil. Devletin üst kademesine gelmiş insanların öyle hitap ettiğine inanmıyorum. Yakıştırmalar çok kolay. Ben kendimle de ilgili ne kadar yakıştırma yediğimi biliyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıza dünya kadar yakıştırmalar oldu.
Çok adam gider mi?
Gitmeli.
Genelkurmay Başkanı gider mi?
Onu göreceğiz. Benim olduğum konum, bir vatandaş gibi konuşmayı gerektirmez.
Şöyle düşünen bir takım var. Takıma sahip çıkamayan bir antrenör ve kaptan var. Orada kaptan ve antrenör durur mu?
Seyirci gibi konuştuğum zaman iş kolay da bir yönetici olarak kanaat belirttiğim zaman birçok detay ve veriye ihtiyacı var. Dolayısıyla bir vatandaş olarak dediğim cümleleri söylemek kolay. Makamda olan bir insan için hem vicdani hem veri anlamında zor.
Çaresizlik ve çıkış yolu bulmanın sancıları
Devletin güç dengesinde pazarlık olur mu?
Pazarlıkla devlet yönetilmez. Hele Tayyip Erdoğan bunu yapmaz.
Hepimiz biliyoruz Sayın Erdoğan'ın, “Ne istedilerde vermedik” cümlesi vardı.
Onu pazarlık nedeniyle vermedi.
Devletin içinde kadrolar var. O kadroları doğal olarak yukarı çıkarması gerekiyor. İktidara gelmişsiniz...
Bir pencereden bakıldığında bunlar var. 2007 e-muhtırayı yiyoruz. Nereden yiyoruz? TSK'dan. Sonra 2 ay içinde 367'yi yiyoruz. CHP ve anayasadan. Bu darbeler kime karşı yapıldı? Milli irade ve AK Parti'ye. Milli iradenin temsilinde samimiyeti olan AK Parti'nin bir yerde milli iradeyi kurtarması lazım. O arada da samimi gördüğün bir yapı var. Samimi gördüğün o yapıyla birlikte yürüyorsun. 2010 anayasa değişikliğinde CHP ve MHP hayır kullandı. 2010 referandumunda 'evet' çıkmasaydı bugüne kadar çok darbe olurdu. Dolayısıyla pazarlık değil çaresizliğin ve çıkış yolu bulmanın alternatiflerini arıyorsun.
Bugün FETÖ'yü yeni gördünüz... Ancak sizden önce o tehlikeyi görenler vardı...
Tedbir almak gerekir. Ben kendi adıma söyleyeyim. Bana dediler ki, “Sen de dinlenenler arasındasın.” "Olabilir" dedim. Ama yaptığım bir namussuzluk varsa en az yüzde 70'ini onlara yapmışımdır dedim. O gün bir namussuzluk yapmak adına yapmadım. Vicdanen huzurlu olarak yaptım. Türk Kültür Merkezi yapıyorlar, yardıma ihtiyaçları var. O'nu yaptım...
Nerede?
Amerika Houston'da. Avusturalya'ya gittim. Sidney'de merkezleri var. Sidney gibi bir yerde Türk Kültür Merkezi ben umursamam demedim. Ama keşke deseymişim.
CHP'lilerin o gün haklı olması, benim suçlu olmam değildir
Ama sizin görmediğiniz dönemde bunu görenler var.
Hatırlıyorum. Sidney ve Avusturalya'da CHP'li arkadaşlar vardı. Gruptan ayrılıp “biz o okula gelmeyiz” dediler. O gün “o okula gelmeyiz” diyen arkadaşların bugün haklı olması benim de bugün suçlu olmam demek değildir. Vicdanımızda o gün göremediğimiz doğru bildiğimiz yanlışmış. Eyvallah. 60 yıllık ömür insana çok şey öğretiyor.
CHP ve MHP'nin duruşu milletin en büyük güvencesi
Bugün o çaresizlik sizi başka yere götürür mü?
Hayır. Bugün baktığın zaman CHP ve MHP'nin duruşu milletin en büyük güvencesi. O gün o CHP var mıydı? 367'yi Anayasa Mahkemesi'ne götüren kim? CHP. E-muhtıraya imza atarım diyen kim? CHP. AK Parti kapatılmalıdır diyen kim? CHP. Bugün bunları söylemek konjoktür gereği bunları kaşımanın doğru olmadığı gösteriliyor.
Taksim'e çıktığınızda ne hissettiniz?
Huzur hisseettim.
"Katil AKP" sloganlarını duydunuz mu?
Duymadım. Onlar çok önemli değil
Keşke bu daha önce olsa dediğiniz şeyler var mı? O gün daha çok hissetiğiniz bir şey var mı?
Ben İstanbul İl Başkanı olduğum dönemden beri; milletten yana, halktan yana, demokrasiden yana, milli iradeden yana duran bir CHP'ye ihtiyaç olduğunu hep söylemişimdir.
Parti içersinde olanların görevlerini bırakması gerekir
Özellikle 17-25 Aralık'tan sonra cemaat karşısında Sayın Erdoğan'ın dik duruşu ve tavrı çok açık ve net. Bunun başından itibaren bir darbe girişimi olduğunu söylerken parti içinde ve teşkilatlarda Erdoğan'ın o dik duruşunun arkasında durulmamasına yönelik bir izlenim de var. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra parti içerisinde de işbirlikçilerin olduğunu düşünüyor musunuz? Geçmiş darbelere doğru baktığınızda darbecilerin mevcut iktidar içinden de muhalefet partilerinin içinden de yandaş oluşturduklarını görüyoruz.
Bu darbede partiler içerisinde olmadıklarını gördük. Ne CHP de var ne MHP ne de AK Parti'de.
Bu süreçte parti içinde yumuşak geçişler olabilir mi? Cemaat'in açık açık parti içinde uzantılarının tasfiyesine start verir mi?
Verir tabi. Az önce bir şey söyledim. Kamuda millet adına sorumluluk alan her yetkilinin bir defa millet adına kendini sorumlu hisseden bir yapı. Siyasi partiler bu anlamda kamu vicdanıdır. AK Parti'nin kamu vicdanını ve AK Parti vicdanını rahatsız edecek kadroları reel ne varsa tasfiye edilecektir.
Parti içindekileri bilmeme şansınız var mı?
Bunu 15 Temmuz öncesi biliyorduk ama sakin duruyorlardı. AK Parti'nin 50 kişilik yönetiminde 2 -3 kişi var. Samimi iseler gereğini yapmaları gerekir. “Tamam sizi seviyoruz, bir yanlışınızı da görmedik ama resmi sıfatınızı bırakın” deriz. Bu ülkeye karşı zaten dürüstse görevli olanın bunu yapması gerekir.
Ama ondan önce de yaparsa suçlanmak söz konusu olmaz mı?
Memleket samimiyet anlamında sıkıntı yaşıyor.
Vicdanları olsa böyle bir şeye zaten kalkışmazlar
Orada da bizim gereğini yapmamız lazım. “Ben bu zanla yaşayamam” diyenleri duyuyorum. 260 tane şehidimiz oldu. Bu ülke bıçağın sırtından gitti geldi. Beni bu konuda AK Pati'nin duruşu ve güveni ilgilendirir. Duruştaki netlik fluluğu kaldırmaz.
Ülkeyi cadı kazanını çevirmemek lazım...
Sayın Topbaş İstanbul'da bunlarla ilgili bir Hainler Mezarlığı yapmış. Silivri'de intihar eden askeri de oraya gömmüşler. Eleştiri şu; niye öyle bir mezarlık yapıyorsun? AK Parti içerisinde böyle tartışmalar var. İkincisi, 15 Temmuz bir darbe kalkışması buna şüphe yok. Geçmişte yaşanan darbelerin failleri devlet mezarlıklarında yatıyor. Hatta kimilerinin isimleri hala kışlalarda yaşıyor....
Şu anda AKUT dönemi. Hastayı yoğun bakımdan çıkarttık. Şimdi hastayı sağlıklı bir şekilde taburcu etmemiz lazım. Hala hasta, serviste. Sabaha kadar nöbetlere devam ediyoruz. Herkes evinde rahat uyusun, sokaklar güvenilir olsun, millet işine gücüne planına dönsün diye inşallah bu hafta sonu deriz. Bu durumu ileride ayrışmaya sebep olacak bir cadı kazanına döndürmemek lazım. Dolayısıyla bunları iyi götürmemiz lazım. İrademizin güçlü olması, doğru karar vermemiz gerekiyor.
Karar vericiler toplum vicdanına göre davranmalı
AK Parti içinde bir grup sosyal medyada “Reis Başkanlık Sistemini ilan et” şeklinde paylaşımlar yapıyor...
Onu yazanlar belki yarın keşke onları yazmasaydım diyebilir. Dolayısıyla onlara çok takılmamak lazım. Karar vericiler, idareciler, soğukkanlılığı, toplum vicdanını merkeze almalı.
Devlet kadrolarının milli olması gerekir
Devlet işleyişinin yandaşlık esası üzerinden değil de liyakat esası üzerinden yürümesi gerekmiyor mu?
Devlette çalışacak olanların, millete hizmet edecek ve milli olmalarını esas almamız gerekiyor. Mesela; “bu ülke benim, bu milletin hak ve hukukunu korumak benim vicdani görev ve sorumluluğumdur” diyecek. Asla ihanet şebekelerine teslim olmayacak. Yarın öbür gün hayat felsefesi, mezhebi meşrebi ne olur? Kamuda görev yapan herkesin muhattabı millettir ve milletin hizmetkarı olmak zorundadır. Millete düşmanlık yapan güç merkezlerinin değil...
Geçen akşam Beylikdüzü Meydanı'nda Kadir Topbaş'ı dinledim. “Gerginlik ve karmaşa ortamlarında kutuplaşmalar olabiliyor. Yani bu birliğin devam etmesi, Türkiye'nin yeniden kutuplaştırılmaması gerekiyor” dedi. Türkiye'de geçmişte yaşanan gerginlik bugünden sonra devam ettirilir mi?
Yaşananlardan çıkarılacak en büyük ders zaten bu. Özellikle CHP, MHP, AK Parti, çerçevesinde baktığında, bunun içine HDP'de girse, meşru bir zeminde vatan adına anlaşamayacağımız bir şey yok.
Seçilmişleri yolcu, kendilerini hancı diye gören zihniyet var
Başkanlık sistemini yeniden dayatacak mısınız? Ya da gündeme getirecek misiniz?
Bu dayatma kelimesini kabul etmiyorum. Şu anda bir sistem programlanıyor. Sistemin adını millet lehine koymak lazım.
Dün buna “Başkanlık” diyordunuz...
Sistem sorununu AK Parti mi çıkarttı? Hayır. Şu an Türkiye'nin sistemle, yönetim tarzı ile ilgili bir sorunu var mı? Var. Buna yönelik bizim önerimiz, bizim tercihimiz başkanlık. Bunu millete götürürüz. Parlamenter sisteminde ne sıkıntılar çektik. Sorumluluğu olmayan yetki kullanan Cumhurbaşkanı milletin ümüğünü sıkıyor. O zaman sembolik Cumhurbaşkanı. Milli iradenin Başbakan tarafından teslim edildiği Parlamenter Sistem. De ki millet tercihini koyar. Türkiye'de önemli olan milli iradenin hak ve hukukun korunduğu bir sistemin hayata geçirilmesi...
Türkiye'de AK Parti'nin ortaya çıkış itibariyle aslında merkezi devletin yetkilerinin yerele doğru kaydırılması iddiası üzerine kurulmuş bir siyasal organizasyondur. 14 yılda devletin daha çok güçlendirildiği bir yönetim şekli ortaya çıktı. Halbuki şimdi tam aksine o merkezi, otoriter, ceberrut devletin tüm gücünü alarak aşağıya doğru kaydırılabilecek; kimilerinin özgürlükçü demokrasi dediği kimilerinin katılımcı demokrasi dediği, kimilerinin millet iradesi dediği, otoriter devlet sisteminin yerine konulması gerekmiyor mu?
Neticede demokrasi milli iradenin hak ve hukunu koruyan bir sistem olmalı. Çok partili döneme geçildikten sonra, 'milli iradenin hak ve hukukunu koruyabilme mücadelesiyle milli irade de ne oluyormuş? Haddini bilsin' diye darbeler yaşadık, sonunda 15 Temmuz FETÖ'cü kalkışmaya şahit olduk, bir çatışmaya da geldik. Seçilmiş olarak bizlere şunları söyleyen bir memur kadrosu var; siz yolcusunuz biz hancıyız. Bu sistem milli iradenin hak ve hukukunu koruyan bir sistem değil. Yüzde 52 ile bir taraftan Cumhurbaşkanımızı cumhur seçecek ondan sonra anayasa diyecek ki “sen sorumsuzsun.” Bu kargaşa da Türkiye'nin geleceğini sıkıntıya sokar. Önemli olan kargaşadan bu ülkeyi kurtarmak.
Kimse bu ortamı fırsatçılığa çevirmesin
Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş ile ilgili darbe akşamından beri özellikle cemaatci- paralelci olduğu yönünde büyük bir iddia dolaşıyor. Topbaş, önceki akşam yaptığı bir konuşmada; “Ben yurtdışındaydım Birleşmiş Milletlerin baş konuşmacısı olarak gittim, sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan da izin alarak gittim” dedi. Önceki akşam Beylikdüzü'nden çıkıp Büyükçekmece'ye gidince de AK Partililer tarafından tepkisel olarak yumurtalı bir organizasyon hazırlanmış. Son anda müdahele edilmiş. Kadir Bey'e yönelik ortaya çıkan bu tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ortamı kimse fırsatçılığa dönüştürmemeli. Kadir Bey bu ülkenin yalnızca AK Parti vicdanında değil, İstanbul'un vicdanında dürüst, temiz, vatanperver bir başkanıdır. AK Parti vicdanında da İstanbul için samimiyetle gecesini gündüzüne katan bir arkadaşımızdır. Ama burada fitne en büyük sıkıntıdır. Bu zemini kimse oluşturmamalı. Herkes kendi vicdanında analiz yapıp eksik bulabilir. 5 ya da 10 yıl önce damatlarımızı ve gelinlerimizi özellikle cemaatten seçiyorduk. Geçmişte yapılanları ihanet gibi görmek doğru değil. Bu fotoğrafı görüp de hala bu örgütten gönül bağını koparmayan, kriptoluğunu yapan, millete ihanet etme noktasına gelenlerle uğraşıyoruz.
Yerine Akdağ'ın gelmesinden rahatsız değil
Bakan olarak tercih edilmediniz. Görev verilmemesi sizi rahatsız etti mi?
Ben siyaseti hiçbir zaman makam için yapmadım.
Görev devraldığınız birine tekrar görevi iade etmek kabaca beceriksiz olduğunuz veya bu işi yapamadığınız anlamına mı geliyor?
Tam aksine sayın Başbakan bir değişim düşünüyorum deseydi, kime görev vereyim diye sorsaydı, Recep Bey'e görev vermesini önerirdim.
Size görev verilmemesinin nedeni olarak Menzil grubunun Recep Akdağ'ı istemesinden dolayı mı? Böyle bir şey sizi rahatsız ediyor mu? Bana Mehmet Müezzinoğlu kim deseler; bir cemaate bağlı değil, arkasında bir lobi yok derim. Mehmet Müezzinoğlu kimdir denilse gücünü kendisinden alan sıradan bir vatandaştır diye değerlendiririm. Batı Trakyalılar arkasında var, ancak onlarda tam olarak arkalarında durmazlar... Ama birileri öyle değil.
Siyasetin ruhu olduğu gibi matematiği de vardır. Siyasetin matematiği zaman zaman farklı kararları birleştirir. Siyaset zaten ülke ve millet adına yapılır. Şahıs ve nefis tatmini için yapılmaz. Allah'a şükür mesleğimde çok iddialarım oldu. Rabbim bana bunları nasip etti. Ama siyasette hiç olmadı. Tam aksine siyasette ülkeye borcum var, yapma gayreti içinde olmalıyım. Dolayısıyla bir makam hırsım olmadığı için gelen makamların hakkını verme gayretiyle yaptım.
Ben de medyadan öğrendim
Davutoğlu başbakanlıktan alınınca, “kim başbakan olur” diye kamuoyu sorarken bende sizin Başbakan olabileceğinizi yazdım. “Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu. Erdoğan’ın aradığı tüm özellikleri üzerinde taşımaktadır. AK Partililerin bile bilmediği Erdoğan için düşünülen Başkanlık Sistemi'ni yılmaz bir savunucusu olur. Kendisi için asla bir şey istemez... Ne kumar alışkanlığı, ne ikinci bir eş, ne de başka bir konudan dolayı asla bel altı vurulamaz. Ve bilin ki, nefsini yendiği için asla Erdoğan ile çatışması olmaz.” Yanıldım. Adınız Başbakanlıkla ilgili konuşuldu mu?
Bilmiyorum. Medyaya yansıdığı kadar duydum.
Sayın Erdoğan sizin bu konuda görüşünüzü aldı mı?
Hayır. Sayın Erdoğan benim dışımdaki konu başlıklarını konuşur ama aşağısını ilgilendiren konuları konuşmaz.
Sizin üzerinizden değil de Başbakan kim olsun diye görüşünüzü almadı mı?
Hayır.
Sayın Erdoğan bunları kiminle konuşuyor?
Onun 1 ay 2 ay öncesinde fikrimin ne olduğunu söylemişimdir. Ama son 1 haftada o atmosferde konuşmadık. Son 1 yıla baktığımızda birçok defa fikrimi, düşüncemi, sıkıntının ne olduğunu paylaşmışızdır.
Millete bedel ödetecek noktalarda hainler olmamalı
Türkiye'de cemaatin bu kadar çok okulu olduğunu bilmiyordum. Okullar kapatılınca sayıyı farkettim. Şimdi bu çocuklar devlet okullarına gönderilecek. 15 Eylül'de okullar açılırken onların kayıtları 30 Eylül'de olacakmış. Bunun bilinçli bir nedeni var mı?
Bilmiyorum. Onu az önce bizim çocuklardan duydum. Organizasyon eksikliği hatası olmasın...Mutlaka teknik bir sebebi vardır.
Şimdi "Fatih cemaatin okullarında okuyanlar kimler?" diye de bir cadı avı başlatıldı.
Bunların çocuklarımızın üzerinden yürütülmesine gerek yok. Biz stratejik hata yapmamalıyız. Bugüne kadar yaptığımız stratejik hataların ne olduğunu biliyoruz. Bir adamın çocuğunu o okula vermesinin üzerinden ülke yönetimi olmaz. Biz neticede büyük bir devleti ve büyük bir ülkeyi yönetiyoruz. Yani milletin imkanlarıyla millete bedel ödetecek noktalarda hainler olmamalı.
Son sözünüz nedir?
Bu ülke yarın kesinlikle bugünden daha güçlü olacak. Ve bu ülke bugüne kadar atlattığı badirelerden de her türlü dersi çıkarttı. Bundan sonra daha istikrarlı daha güvenli bir yolculuk yapacak. Bu ülkeyi sevmeyen, bu ülkenin büyük ülke olduğunu kabul etmeyenler şunu bilsin ki, bu ülke büyük bir ülke. Hangi tuzağı kurarlarsa kursunlar bu ülke hepsinin üstesinden gelecek güce sahiptir. Genel yapısı da DNA'sı da sağlam bir milletin mensuplarıyız. Hiç boşuna uğraşmasınlar. Kaybetmeye devam edecekler.
Hainlere tolerans gösterilemez
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Müezzioğlu kanlı darbe girişiminin ardından hainlere tolerans gösterilmemesini talep ederken, “Masum ve mazlum insan üretilmemesi de gerekir. Hiç kimsenin mevcut ortamı fırsatçılığa dönüştürmesine imkan verilmem