Salgın nedeniyle geçen nisan ayında bazı illerde tekel bayilerinin kapatılmasıyla ilgili ilk karar Çanakkale Sulh Ceza Hakimliği’nden geldi.
Mahkeme yasak kararına rağmen tekel büfesini açan bir vatandaşa uygulanan idari para cezasını, “Anayasa’ya aykırı” diyerek iptal etti.
29 Nisan’dan 17 Mayıs’a kadar süren tam kapanma dönemine ilişkin İçişleri Bakanlığı genelgesine yer almayan ve hukukçular tarafından ‘açıkça Anayasa’ya aykırı bir uygulama’ olarak nitelenen içki yasağı çoğunlukla polis tarafından tebliğ edilmiş, bazı bayilere telefon mesajı gitmişti. Çanakkale’de Deniz Öztürk’ün işlettiği büfe de kapatılmıştı.
Öztürk, kararın yürürlüğünün durdurulması ve iptali için Çanakkale İdare Mahkemesi’nde 1 Mayıs’ta dava açmış, dava dilekçesinde, içki içilmesi ve Covid-19’un bulaşması arasında bağlantı kurulmasını sağlayacak bilimsel veri bulunmadığı belirtilmişti.
Öztürk’ün iddiasına göre, 6 Mayıs günü evinin altında bulunan işyerine gidip orada bulunan bilgisayarını almak istedi. Tekel büfesinin açık olduğunu fark eden kolluk kuvvetleri, Umumi Hıfzıssıhha Kanuna aykırı hareket ettiği için Öztürk’e 900 lira idari para cezası kesti.
Öztürk, avukatı Pınar Çelik Arpacı aracılığıyla, Çanakkale 2. Sulh Ceza Hakimliğine başvurarak idari para cezasına itiraz etti. İl emniyet müdürlüğü dosyaya gönderdiği savunmasında vatandaşa uygulanan idari para cezasının yasaya ve usule uygun olduğunu bildirdi.
Çanakkale 2. Sulh Ceza Hakimliği 7 Eylül tarihinde itirazı karara bağladı. Hakimlik, ‘idari para cezasının dayanağı olan olayın kanunda bahsi geçen yasak veya zorunlulukları getiren tedbirlerden olmadığı kanaatine varıldığı’ gerekçesiyle itirazı kabul edilerek, idari para cezasının kaldırılmasına hükmetti.
Kararın gerekçesinde şu ifadeler kullanıldı: “Covid-19 salgınıyla mücadele etmek amacıyla alınan tedbirlerin Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının güvencesi altında bulunan temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması niteliğinde olduğu, Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında veya kullanılmasının durdurulmasında iki ayrı sistem öngördüğü.”
‘Anayasa’ya aykırı’
Kararda, olağanüstü hal dönemlerinde ölçülülük ilkesine uygun olmak şartıyla temel hak ve hürriyetlere bizzat Anayasa’nın kendisinin öngördüğü güvencelere aykırı bir şekilde müdahale edilmesine imkan verdiği olağanüstü dönemlerde bu tedbirlerin alınabilmesi için kanunla öngörülmelerine gerek olmadığı belirtilerek, şöyle dendi:
“Olağanüstü hal ilan edildikten sonra, cumhurbaşkanının, olağanüstü hal cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisini elde ettiği, cumhurbaşkanının, olağanüstü hal ilan ettikten sonra çıkaracağı cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile salgın hastalıkla mücadele amacıyla temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran tedbirlere karar verebileceği, anayasanın 13’üncü maddesinde ‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz’ hükmünün bulunduğu, bu maddeye göre olağan dönemde temel hak ve hürriyetler sınırlandırılırken, sınırlamanın kanunla yapılması ve sınırlamanın Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere dayanması gerekir.
Covid-19 kapsamında alınan temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran tedbirlerin de anayasa uyarınca kanunla öngörülmelerinin gerektiği, kanunla öngörülmemiş bütün tedbirlerin anayasanın 13’üncü maddesinde hükme bağlanan ‘…ancak kanunla sınırlanabilir’ şartına aykırı olduğu, tedbir kararı alacak veya alınan tedbir kararlarını uygulayacak idareye de bu yetkinin aynı şekilde ancak kanunla verilebileceği anlaşılmakla, verilen idari yaptırım kararının anayasaya aykırı olduğu”