Sevgilime “gözüm” dedim. Bana “Buluttan bahsetme” dedi. “Gözyaşım” dedim, bana ; “Şarabı anlatma” dedi. Ona “ Sen benim gönlümsün” dedim. “Ben kebabı neyleyeyim” dedi. Ona “Sen benim gönlümsün” dedim. “Ben kebabı neyleyeyim” dedi. Bu kez ona “Bedenim, vücudum” dedim. “Yıkılmış bir yeri ne edeyim” dedi.
Mevlana
***
Gecenin en karanlık yerinde, karışıp gidiyorum anılara. Seni anıp, senli anılara kadehler kaldırıyoruz. Biliyorum; Geçti gitti dediğin aşkların şerefine hala kadeh kaldırıyorsan geçmemiştir.
Hiç avutma kendini, uğraşma! Geçseydi o kadeh kalkmazdı eski dediğin sevgiliye…
Her gece anılarla uyuyup, sabahları o yanındaymış gibi uyanıyorsan eğer, “ geçmemişe”, “geçmiş” demen neden? Sana geçmiş olsun, gittiyse giden…
Bir ses, bir nefes bekliyorsan, hala pencerelerde yolcusuz yollara bakıp, her şarkıda bir şeyler hatırlayıp dalıyorsa gözlerin, gecenin bir yarısı, yatağın boş yanına gidiyorsa ellerin, unutacağım demekten vazgeç!
Saatler geçiyor, seninle mutfakta yemek yapıp, kavga etmeyi özledim. Ne kadar saçma sapan kavgalarımız olurdu, hatırlasana!
Zeytinyağı, veya sabah kahvaltısında yumurtanın nasıl pişeceği yüzünden. Ben senin için bir şeyler yapmak isterdim, sen de benim için.
Buydu bütün kavgamız.
Senin huzurun benim huzurumdu. Yüzün güldüğünde, içimde bahar olurdu mevsim, hep mutlu ol istedim, hep neşeli. Sen gittin ya, bir gece bile anıları düşünmeden uyumadım. Hep yanımdaydın, maziden anıları toplayıp toplayıp, düşündüm uyudum. Her gece, gecelerce…
Bırak, sevdiğin otursun gönlünün tahtında, sevdanın acısıda güzel. Bomboş kalsa o kalbi neyleyeceksin? Gitsin giden, boşver. “ Sen şarkılar söyle, içinden”
***
Bazen, yeni başlangıçlar istiyor insan hayatında. Başlangıç mı, bitiş mi bilmiyorum aslında…
Olmuyor! Bitiş desem, bitiş değil, başlangıç desem o da değil. Bir türlü başlayamıyorum, hep sondayım, hep sonlarda, hep sonralarda…
Her başlangıç bittiği yere, her bitiş başladığı yere dönüyor. Ben yolumu çoktan kaybettim.
Bir yerden kopup gitmeye çalışırken, yol üzerinde, başka, çok başka şeylere çarpıyor insan.
Ezip geçeyim, bu hayat, bu yol benim diyorsun. Geçilmiyor…
Hayallerim, umutlarım vardı. Hala var aslında.
Biliyor musun? Sen kimsen, yani beni kim dinleyip anlıyorsa, sorum ona; Biraz bencil mi olmak lazım, biraz bananecilik işte, ne dersin?
Olmuyor ki, bir yerden bir yere giderken, birilerini bırakıyorsun ardında.
***
Sizin hiç, bir sabah kalkıp, bütün hayallerinizden vazgeçtiğiniz oldu mu? Benim oldu.
Vazgeçtim, her şeyden, herkesten…
“Bitti” dedim, “bu son “dedim.
Dedim, ama bitiremedim. Bitmedi işte!
Güneş battı, sabah oldu. Yarın doğmaz dediğim güneş, yeniden doğdu.
Ben, gittiğimi sanmıştım, baktım hala aynı yerdeyim. Hiç gidememişim meğer. Aynı yerde, aynı yastıkta uyandım güne.
Kaldıramadım başımı yastıktan. Pencerede gördüğüm hep aynı manzara.
Yeni gün doğmuş, gökyüzü rengarenk. Kocaman bir “yokluk”….
Herkes bir koşuşturmaca da, çoğu ne için koştuğunu bile bilmiyor.
Lakin, benim umudum yok! Birkaç parça güzel anının peşinde hala düşlerim.
Arkasından gidecek, umudum da, hayalim de yok üstelik!
Söyleyecek söz, beklenecek sabah, gidecek yol, kalmadığından bu çaresizlik.
Gidiyorum. Yarın sabah güneşi yeniden, bu güne kadar hiç doğmadığı yerden doğurmak için, umutlara yeniden merhaba diyebilmek için, yarım kalan hikayeyi yeniden yazmak için.
Geliyor musun? Ben gidiyorum…