Limona ve portakala böyle tezahürat yapıldığını ilk kez gördüm. İnanın, gözlerim yaşardı.
Bu hafta arkadaşlarla, uzun zamandır gitmediğim Büyükada’ya gidelim dedik.
İstanbul’un keşmekeş trafiğinde, uzun süre mücadele ettikten sonra ulaşabildik bizi sessizliğe götürecek ada vapuruna.
Ada deyince aklıma geldi. Eskiden anketlerde, röpörtajlarda sorarlardı; “Issız bir adaya gitseniz yanınıza alacağınız üç şey” diye. Tabii o zamanlarda teknoloji ilerlememiş, fazla bilgi kaynağı da yok, ne soracaklardı ki başka? Haa, birde “Burcunuz ne” diye sorarlardı, ne yapacaklarsa?
Cevap veriyorum; Issız bir ada kalmadı ki…Eğer bulursam yanıma hiçbir şey almayacağım!
Siz de düşünün bakalım, ne alırdınız?
Ben sadece huzuru, sessizliği ve kendimi götürmek istiyorum.
***
Şimdi Limon ve portakal meselesine giriyorum.
Hava biraz serin olduğundan, vapurda içeride oturduk. Birden karşıda gösteri yapan adama takıldı gözüm. Allah Allah dedim, uçakta hosteslerin canımızı kurtarmak için gösterdiği hareketlerden, vapurlarda da mı başladı acaba diye düşündüm.
Batan gemiden kurtulmak, düşen uçaktan kurtulmaya göre daha kuvvetli bir ihtimal sanki.
En azından yardım çabuk gelebilir, izlemek işe yarayabilir diye düşündüm.
O arada etrafa göz atıyorum, can yelekleri nerede diye. Gördüm, tavandaymış.
Amaan, ben o yeleğe ulaşana kadar batar, boğulur giderim zaten. Millet ben oradan yeleği alana kadar, Üsküdar’ı geçer.
Metrobüste tanık olmuşsunuzdur, insanlar yer kapmak için ne akrobasi hareketleeri yapıyor. Kimseyi ezmek gibi bir planım olmadığından, ben zor oturacak yer bulabiliyorum.
Maşallah, herkes uzman olmuş, ama baka baka öğrendim. Bir daha ki sefere deneyeceğim artık. Bakın nasıl yaptıklarını yazıyorum, aklınızda bulunsun; Binip önce koltuğa ellerini koyuyorlar, oturamıyor kimse tabii, sonra popoyu yerleştiriyor koltuğa. Kolaymış ama egzersiz lazım bunun için. Kraliçe gibi asil davranmaya gerek yok.
Neyse, ilerleyen günlerde gereğini yapacağız artık.
Bu arada, gemide ki adam konuşmaya devam ediyor, turistler bile dikkat kesilmiş, gülerek izliyorlar.
Eline bir limon aldı, bir de renkli bir ufak düdük gibi bir şey. Çantasından bir limon çıkardı, o renkli şeyi limonun içine soktu ve bardağa limonun suyunu doldurmaya başladı.
O arada, iki eliyle parmaklarını açarak tribünlere coşku verir gibi millete “Ooooooo” “ooooooooo” sesi vererek, herkesi aynı şekilde tezahürat yapmaya çağırıyor.
Herkes bir ağızdan “Ooooooooooo” yapıyor. Valla, çok iyi ne yalan söyleyeyim, ufacık plastik bir limon sıkacağı coşturdu bizi.
Meksika dalgası yapasım bile geldi.
Eskiden vapurlarda kalem, jilet gibi şeyler satarlardı, limon ve portakal sıkacağını ilk defa görüyorum. Teknoloji işte…
Gösteri devam ediyor bu arada. Daha sonra, portakal aldı geldi. Onu da aynı şekilde, alkışlayıp, “Oooooo” diye tezahürat yaptıktan sonra, sıkmaya başladı. Bardak, limon ve portakal suyuyla doldu.
Önce vapurun en başında, sonra ortasında gösteriyi tamamladı. Ufak bir ambalaj içinde altı adet var bunlardan, fiyatı beş lira. Valla iyi satış yaptı, arkadaşım bile aldı.
Altı adet mucize sıkacağı, aramızda paylaştık. Bu arada, bunun inanılmaz bir pazarlama başarısı olduğu muhakkak. İkna etmek, satışı yapabilmek hüner isteyen şeylerden, herkese göre değil.
Renkli limon sıkacağını eve getirdim, şu an karşımda. Daha denemedim ama şimdi bir limon sıkmayı düşünüyorum. Fakat tezahürat olmadan, o kadar su çıkar mı bilemiyorum.
Haydi, hep beraber “Oooooo” “Ooooooo”
***
Sevgiyle kalın