#diren gezi parkı #diren büyükçekmece halkı
Sen de Taksim Gezi Parkı direnişçilerini bu haklı eylemlerinde yalnız bırakma…
Bu akşam (6 Haziran Perşembe) evlerimizde pişirdiğimiz; keklerimiz, poğaçalarımız, böreklerimiz ile, Taksim’de Gezi Parkı direnişçileri ile buluşuyoruz…
DİREN GEZİ PARKI - DİREN BÜYÜKÇEKMECE HALKI afişi asarak Taksim Anıtı önünde toplanıyoruz.
Biz kimiz?
Biz her türlü zorbalığın karşısında her zaman tepkisini dile getiren; zaman zaman meydanlarda boy gösteren, zaman zaman toplantılar düzenleyerek bizleri yönetenlerin yanlışlarını belgeleri ile ortaya koyan, bu yer kürede insanca yaşamayı amaçlayan, duyarlı, özgürlükçü, çevreye, doğaya ve her türlü düşünceye saygılı üç-beş yurttaşız.
Bakmayın üç-beş dediğimize. Bazen üç-beş kişi, bazen 35 kişi, ancak; yeri geldiğinde üç-beş milyondan fazla olduğumuzu bugün Taksim’e at gözlüğü ile bakmayanlar görecektir.
Bakın daha dün (2010 Şubat) Tekel işçilerinin ellerinden ekmeği alınmaya çalışıldığında yine meydanlardaydık. Yarın bir başkasına benzer haksızlık olsun yine direniriz, dikiliriz zorbaların karşısına.
Bugün Gezi Parkı, Kuğulu Parkı. Yarın Esenyurt parkı, Beylikdüzü parkı, Silivri parkı, Büyükçekmece parkı.
Yok bir birinden farkı!
Nerede doğa düşmanı var, zorba var, diktatör var, biz üç-beş kişi oradayız!
***
Yargıçlar Sendikası, bir basın açıklaması yayınlayarak hem Ak Parti’nin on yıllık iktidar olduğu dönemlerdeki hatalarını sıraladı hem de Başbakan Erdoğan’ı daha demokrat olmaya davet etti…
Başından sonuna tamamına katıldığım açıklamanın bazı ayrıntılrı şu şekilde:
Tarihteki gerici bir ayaklanmanın simgesi olan Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşaası ve AVM yapımı için, anıtsal yeşil alan olan Taksim Gezi Parkı’nın yeniden düzenlenmesi projesinin gerçekleşmesi yolunda şahsınızın gösterdiği ısrar ve çabalar; İstanbul’da, Ülkenin ve Dünya’nın değişik yerlerinde düzenlenen örneği görülmedik toplantı ve gösterilerle protesto edilmektedir.
Her sınıftan, yaştan, meslekten, kökenden, düşünceden, inançtan insanın ortak irade ve paylaşım duygusu içinde katıldığı bu gösteriler; anlaşılmaz bir hırsla, ölçüsüz şiddet uygulanarak dağıtılmak istenmekte, polis kuvvetlerinin geri çekildiği yerlerde ise daha vahim sonuçlar yaşanması önlenmektedir.
Bu gösterilerde aşırılık gösterip kamu, kurum ve kişilere ait mallara zarar verenlerin eylemleri ise elbette ki kesinlikle onaylanamaz.
Bu toplantı ve gösterilere, toplumun barışçıl ve bugüne kadar tepkisiz kalmış kesimlerinin de yoğun ilgi ve duyarlılık göstermesi, başta siz olmak üzere hepimizi düşündürmelidir.
Tepki ve protestoların bu yoğunluk ve yaygınlıkta yaşanmasının nedenleri, hepimizce sorgulanmalıdır.
Tarihi bir sorumluluğun gereği olarak, biz gördüklerimizi, düşündüklerimizi söyleyelim:
-“İdeolojik, marjinal olmak” gibi sığ söylemlerle, kendinizden farklı düşünenleri ötekileştirip susturmaya çalıştınız.
-“Dinin emrettiğine neden karşı çıkıyorsunuz” türü ifadelerle, herkesin sizinle aynı inanç ve algılara sahip olması mecburiymiş gibi yaklaşım göstererek, başkalarının hukuk ve sosyal yaşam kurallarını kendi inanç referanslarınıza dayandırmayı alışkanlık hâline getirdiniz.
-Kendinizden görmediklerinizin iş, kariyer, özgür ve güvenli yaşam alanlarını gittikçe daralttınız. Parti referansı olmadan taşeron işçisi olmayı bile imkânsız hâle getirdiniz.
-Maksatlı, tek yanlı ağır vergi cezalarıyla; özgürlükçü, çok sesli basını, sesini çıkaramaz, demokratik işlevini yerine getiremez hâle getirdiniz.
-Batık gazeteleri devlet kurumları eliyle yandaşlara devredip iktidarınızın “hık deyicileri” yaptınız.
-Birkaç kadeh veya ne kadar içiyorsa içsin, içki içenleri “ayyaş-alkolik” diye aşağıladınız.
-Alkollü araç kullanmayı kabahatten cürme terfi ettirip hapisle cezalandırma niyetine girdiniz.
-Sigara içerek iyi bir şey yapmayan, ama asıl kendisine zarar verenlere, “gidin zehir odalarında için” diyerek kafes canlısı muamelesi yaptınız.
-Kentsel dönüşüm, imar planı değişimi gibi adlar altında birilerine tatlı rantlar sağlayan, beton yığını sitelerle, plazalarla, AVM’lerle her yeri doldurup fakirlik-zenginlik çelişkisini insanların gözüne gözüne soktunuz.
-“Başörtülüler dışlanıyor, ötekileştiriliyor” yakınmalarınızı, başı açıkları dışlayarak, ötekileştirerek giderdiniz.
-Devlet okullarında okuyan çoğunluğun çocuklarını, yetersiz kadro, donanım koşullarına, geçim zorluğu çeken öğretmenlerin bıkkınlığına terk ederken, nitelikli eğitim-öğretimi yüksek gelir sahiplerinin ayrıcalığına dönüştürdünüz.
-Artık iktidarınızın, bakanlıklarınızın, belediyelerinizin arzu ve taleplerine aykırı pek az yargı kararı çıkmasına rağmen, Taksim Gezi Parkı’yla ilgili “yürütmeyi durdurma” kararında olduğu gibi aleyhe çıkan tek tük mahkeme kararını bile sindiremeyip “maksatlı” bulduğunuzu beyan ettiniz; “sonunda yine de bizim dediğimiz olacak” diyerek yargıyı, hukuk devletini hiçe saydınız.
-TV dizilerinin senaryolarını, oyuncu kıyafetlerini eleştirip baskılayıp değiştirecek, “kaç çocuk sahibi olmaları gerektiğini” söyleyecek kadar her konuya müdahil olarak, insanlarda özgürlüklerinin gırtlağına çöküldüğü duygusu yaratmaya başladınız.
- Kurucu önder Atatürk’ü getirdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, laik kimlik ve ilkelerini pek benimseyemediniz; Sık sık çıkmaya başlayan mazeretleriniz nedeniyle katılamadığınız Milli bayramları, bayram gibi kutlamamıza da izin vermediniz.
-Kendi savaşımız olmayan Suriye’de çıkan iç savaşta, Meclis kararı bile olmadan “fiili savaş tarafı” oldunuz.
-İktidarınız yenilendikçe, halkınıza daha yüksekten ve uzaktan bakmaya başladınız.
Ama siz maalesef bunların tek birini dahi görmediniz, kabul etmediniz.
Sanki, bizler sizin kullarınızmış gibi düşünmeye ve davranmaya başladınız.
Bu halkın düşünce ve iradesi, bir süre önce hararetle alkışladığınız başka ülkelerin meydanlarında toplanan halkların düşünce ve iradelerinden, çok daha demokratiktir, çok daha meşrudur ve çok daha az marjinaldir.
Siz bu halkın barış, özgürlük, güven içinde yaşama ve geleceğe umutla bakma duygularında travmalar ve korkular yarattınız; Onun için bardağı taşıran damlalardan birinin, Gezi Parkı’nda kesilen ağaçlar olmasına da çok şaşırmamak gerekir.