Herkesin takılıp kaldığı bir ‘o an’ vardır.
Sen mesela? Sen hangi an’a takılıp kaldın?
Bir fırıldak çevirseydi seni…
Dönsen, dönsen, dönsen ve o takılıp kaldığın an da açsan gözlerini…
Ne güzel olurdu değil mi?
İnsan çok sorar kendine…
Bir uçurtma uçursaydı düşlerin ile seni, nereye uçmak isterdin?
Şu an da hayal ettiğin yerin neresindesin?
Kiminlesin, kimin yerine?
Yarın neresinde olmayı planlıyorsun düşlerinin?
Aslında boş ver, planlamalar bize göre değil. Zaten hiç biri de tutmadı. Bize göre olan hayaller. Hakikatlerimiz, hayallerimizin içerisinde gizli bir bulmaca…
İzler bıraktık taş kaldırımların nakarat gibi kendini tekrarladığı, bir zamanlar at arabalarının tekerlerinin tıkırdadığı, kar tanelerinin konakladığı sokak lambalarına…
Bir ağaç kabuğuna, bir taş oyuğuna…
Gözlerimizin değip geçtiği her yere bir iz bıraktık.
Sen de gurur duyacağın bir iz mutlaka bırak hayata.
Belki kırmızı bir ruj izi; bir fincan, bir yanak, bir dudak kıyısına…
Belki bir kalem izi, belki bir gönül izi; bir defterin satır arasına…
Hayatımız ilerleyip giderken hep izler bıraktık gerimizde.
Herkes yazar; kimi kâğıtlara, kimi kalbine, kimi beynine…
An’lar ve iz’ler olduğu sürece harikulade romanlar çıkarabilirsin.
Sen de yaz; ama günlüğüne, ama içine, ama aşk dolu bir kitabın satırları üzerine…
Kim bilir, belki bir gün dünya da senin adını yazar altın harflerle.
İmzan olsun yeryüzünde.