Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda”
***
Gözlerimi kapatamıyorum Orhan Veli. İstanbul artık sağır, dilsiz bir şehir. Gözlerimi kapatmaktan korkuyorum. Tam tersine, gözlerimizi dört açıp yaşıyoruz. Sen İstanbul’u hiç korkak gördün mü? Korkuyor İstanbul, sessiz sessiz ağlıyor. O heybetli , ihtişamlı görüntüsünün altında, nasıl da yalnızlık var.
Geceleri penceremden dışarı baktığımda, onlarca sivil güvenlik görevlisi görüyorum, üniformalarıyla. Eskiden mahalle bekçileri vardı, küçüktüm hatırlıyorum arada elindeki düdüğü çalardı, bekçi sokakta dolaşıyor diyerek rahat uyurduk. Kapıları kilitlemezdik üst üste, yaz sıcağında pencereler açık uyurduk.
Ama şimdi sıkıyönetim var sanki. Korkuyor İstanbul, korkuyor insanlar. Güvenliği olmayan ev kalmadı. Konu komşu yok artık, kapısını vakitsizce vurabileceğin. İnsan insandan korkar oldu. Hemen hemen herkesin cebinde bir elektronik kart var, evlerimizde arabalarımız da alarmlar var. Gölgemizden korkar olduk, gözlerimizi kapatamıyoruz bu şehirde, Orhan Veli.
Ama şimdi sıkıyönetim var sanki. Korkuyor İstanbul, korkuyor insanlar. Güvenliği olmayan ev kalmadı. Konu komşu yok artık, kapısını vakitsizce vurabileceğin. İnsan insandan korkar oldu. Hemen hemen herkesin cebinde bir elektronik kart var, evlerimizde arabalarımız da alarmlar var. Gölgemizden korkar olduk, gözlerimizi kapatamıyoruz bu şehirde, Orhan Veli.
Kapatıp ta senin dinlediğin sesleri dinleyemiyoruz.
İstanbul’u dinlemek istiyorum
Gözlerim kapalı.
***
Gökdelenler var, bulutları, güneşi saklıyor. Mevsimleri de şaşırdı zaten . Yağmur yağamıyor, otomobillerin çokluğundan.
“Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.”
***
Uzaklarda sucuların sesleri yok. Bozacılarımız, yoğurtçularımız vardı, kış geceleri bağırarak sokaklardan geçen. Unuttuk gitti hepsini.
Kuşlar küstü. Konup ta dalında şakıyacak ağaçları kalmadı. Ne kanat çırpan kuşun, ne de çığlık atan martıların sesleri var. Kendi gürültümüzden onları duyamaz olduk. Kocaman binalar, plazalar İstanbul’la yarışıyor. Gökyüzünün tavanını, betonla kapattılar. Artık, kuşları göremiyorum, bulutlar ne renk unutmamak için, tualler boyuyorum. Hele ki, hasbelkader bir gökkuşağı görsem, mutluluktan ağlıyorum.
Gözlerimi kapatmak istiyorum, senin dinlediğin gibi İstanbul’u dinlemek, senin duyduklarını duymak istiyorum. İstanbul konuşmuyor.
Karanlık penceremin ardından, mahsun mahsun bakıyor.
“Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı”
***
Mahmutpaşa yine cıvıl cıvıl. Çekiç sesleri yok ama artık. Üretmekten çoktan vazgeçtik, bol bol tüketiyoruz. Koca koca AVM’ler yaptılar İstanbul’a. Uğultudan kaçıp gidesin geliyor. Parkları, kocaman meydanları olan şehirleri özler olduk.
Ama, İstanbul bu işte, ne seninle, ne de sensiz dediğimiz yârimiz gibi. Öyle kolay bırakıp gidilmiyor.
“Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.”
Ayaklarını suya değdiremiyor kadınlar. Burada vakit yok, trafiğin kargaşası içinde, oradan oraya koşturan, telaşlı insanlar var. Sabırsız, tahammülsüz insanlar, korna seslerine karışmış küfürler var.
“Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum”
Geceleri, ay hilal mi, dolunay mı bilmiyoruz. Gece olmadan yarının telaşına düşüyoruz. Tüketiyoruz, tükeniyoruz koca ömrü de, farkına bile varmıyoruz.
Yalılar var diyorsun, az kaldı onlardan da. Yol geçti hep önlerinden. Bazılarının üzerinde hala yalı yazıyor ama karaya çıktı yalılar.
Sen bakma o ihtişamına. Makyajı bozulmuş kadın gibi İstanbul şimdilerde. Görkeminin ardında koca bir hayal kırıklığı ve içine kapanıklığı var. Umutsuz, ve taşıdığı onca yükten yorgun. Kimileri sarı saçlı, mavi gözlü bir kıza benzetirdi şiirlerinde, kimileri de esmer, kara gözlü kızlara. İstanbul, senin anlatıp özlediğin gibi rüya şehir değil artık. Gözlerimi kapattığımda İstanbul’u rüya şehir değil, kabus şehir görüyorum.
Gözlerimi kapatıp, İstanbul’u dinlemek istiyorum senin gibi.
“Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı”.
Kuşların kanat çırpışını dinlemek, bahar rüzgarlarına yüzümü öptürmek, istiyorum. Senin gibi eski alemlerin sarhoşluğunu yaşamak istiyorum başımda…
***
Sevgiyle kalın