İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İklim Değişikliği ve Su Yönetimi Sempozyumu”nda konuştu.
Kanal İstanbul konusundaki tavırlarının siyasi değil, hayati oluğunu vurgulayan İmamoğlu, “Konu, denizlerinizin canlılığı ve tatlı su kaynaklarınızın varlığı olduğunda, kaybettiklerinizi hiçbir şekilde geri getiremezsiniz. Bunlar parayla geri alınabilecek, satın alınabilecek ve yerine yenisi konulabilecek şeyler değildir. Parayla çözülebilseydi, dünyadaki çöller yemyeşil olurdu. Tabiatın düzenini günlük çıkarlar uğruna bozarsanız, bunun bedelini hepimiz kuşaklar boyunca ödemek zorunda kalırız. Tatlı su kaynaklarını kaybeden, denizindeki yaşama kendi eliyle son veren bir İstanbul, -düşünmek bile istemiyorum,- intihar ediyor demektir! Bu intiharı önleyecek olan, bu şehrin 16 milyon sahibinin aklı, sağduyusu ve vicdanıdır” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İSKİ’nin ev sahipliğinde düzenlenen “İklim Değişikliği ve Su Yönetimi Sempozyumu”na katıldı. Baltalimanı’nda gerçekleştirilen sempozyumda İmamoğlu’na, CHP İstanbul milletvekil Gökan Zeybek, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç ve İBB üst yönetimi tam kadro eşlik etti. Sempozyum, İSKİ tanıtım filminin gösterimi ile başladı. Etkinlikte ilk konuşmayı İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu yaptı. Mermurtlu, İstanbul’un “su tarihçesini” ve suyun kullanım alanlarını slaytlar eşliğinde anlattı.
ELİF NAZ’A VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU
Mermutlu’nun ardından mikrofonu alan İmamoğlu, konuşmasına bir sözünü tutarak başladı. Geçtiğimiz 6 Ocak’ta Bağcılar Belediyesi’ne yaptığı ziyaretin ardından ilçedeki Sancaktepe İlköğretim Okulu’na gittiğini belirten İmamoğlu, burada 5 yaşındaki Elif Naz Koçak’ın, kendisine, üzerinde “Suyumuzu boşa akıtmayalım” yazılı resmini hediye ettiğini kaydetti. İmamoğlu, “Elif’e söz verdim. Çok beğendim çünkü çalışmasını ve Elif bana hediye etti. Sempozyumu bilmeden yaptı, onu söyleyeyim. Su boşa akıtılırken yüzü asık damlalar var. Çok hoşuma gitti. Muazzam bir şey. Bence, İSKİ Genel Müdürü’müz bunu İSKİ’nin çok güzel bir noktasında asmalı ve değerlendirmeliyiz diye düşüyorum. Çok duyarlı çocuklarımız ve gençlerimiz var” dedi.
“TEDBİR ALMAKTA GECİKİRSEK, BEDEL ÖDERİZ”
İnsan olarak en büyük zaaflarımızdan birinin, “Bana bir şey olmaz” anlayışı olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Kötü şeylerin hep başkalarının başına geleceğine inanırız” dedi. İmammoğlu, “Tedbir almakta, olumsuz ihtimallere hazırlanmakta genellikle gecikiriz ve bunun bedellerini öderiz. Dünya, iklim değişikliği gibi, giderek büyüyen, hayati bir sorunla boğuşurken, maalesef yeryüzündeki pek çok toplum, ‘Bana bir şey olmaz’ psikolojisi içerisinde. Bizim bu topraklarda, böyle bir psikoloji içerisinde olmaya hakkımız ve haddimizin olmadığını düşünüyorum. Ülkesini, vatanını ve milletini seven; çocuklarının geleceğini düşünen herkes iklim değişikliği tehlikesine karşı bilgili ve uyanık olmak zorundadır” şeklinde konuştu.
“BİNDİK BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE”
İmamoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İklim değişikliğinin muhtemel etkileriyle ilgili yapılan ‘iyimser’ çalışmalardan birinde, 2050'ye kadar dünyadaki 520 büyük şehrin yüzde 77'sinde ‘iklim koşullarında çarpıcı değişimlerin’ yaşanacağı öngörülüyor. Bu ‘iyimser’ çalışma, çok önemli bir şey daha söylüyor: İklim değişikliği nedeniyle, 520 büyük şehrin en az yüzde 20'sinde, bugün dünya üzerinde herhangi bir yerde örneği olmayan iklim koşullarıyla hayatını devam ettireceği yönünde de bir öngörü var. Bu korkunç bir durum. Başımıza ne geleceğini bile tam olarak bilemiyoruz. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. İklim değişikliğinin yol açmakta olduğu sorunların başında, özellikle tatlı su kaynaklarının yok olması ve kapasitelerinin oldukça azalmasıyla ilgili tehdit geliyor. Çok hassas bir dengede varlığını koruyan su kaynaklarının azalması dünyadaki hayatı bütün yönleriyle sarsacak, çok önemli bir gelişme ve büyük bir tehlike. Yaşamın kaynağı olan su; tarımın ve sanayinin, yani ekonominin de ana kaynağı. Bu nedenle, su kaynaklarının korumak, geliştirmek amacıyla etkili bir ‘su yönetim sistemi’ kurup, işletemeyen ülkelerin gelecekleri büyük bir tehdit altındadır.
“KANAL İSTANBUL; ABSÜRT PROJE”
İmamoğlu, etkili bir su yönetiminin olmamasının yaratacağı olumsuz sonuçları da şöyle sıraladı:
“Etkili bir su yönetiminin olmaması demek; baş edilemez ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarla karşı karşıya kalmak demektir. İklim değişikliği ve su yönetimi konusu, bana göre bugün ülkemizin en önemli beka sorunlarının başında geliyor. En önemlisidir belki de. Üstelik buradaki ‘beka’ meselesi, seçim kampanyalarındaki sözüm ona beka sorunuyla ilgisi yok. Bu konu, kelimenin tam anlamıyla bir ‘varlık-yokluk’ meselesidir. Ancak, bu hayati önemine rağmen yeterince gündem olmadığını, yeterince hissedemediğimizi, yeterince dikkate alınmadığını da görüyoruz. Örneğin, Kanal İstanbul projesinin en az konuşulan yönlerinden birisi, tam da bu anlamda, ne yazık ki bu tamamıyla absürt projenin denizlere ve tatlı su kaynaklarına etkisidir. Zaten büyük nüfus baskısı nedeniyle ciddi risklerle karşı karşıya olan bu kadim şehrin su kaynaklarının, Kanal İstanbul projesinden nasıl etkileneceği konusunda İstanbul’da yaşayan herkesin kafasının çok net olması şarttır.”
“SİYASİLERİ DEĞİL; BİLİM İNSANLARINI DİNLEYİN”
“Bu şehrin tarihindeki en yüksek oy oranıyla bize görev veren 16 milyon İstanbulluya karşı en temel görevimiz, söz konusu projenin İstanbul’un su kaynakları konusunda yaratacağı büyük riski anlamaktır” diyen İmamoğlu, “Bıkmadan usanmadan, en ufak bir endişe hissetmeden, korkmadan çekinmeden bu riski tekrar tekrar anlatmak zorundayız. Büyük küçük demeden, her yaştan, bütün İstanbullulara çağrıda bulunuyorum: Kanal İstanbul’un, Marmara Denizi’ne ve bu şehrin tatlı su kaynaklarına muhtemel etkilerini sorun, soruşturun, öğrenin, bilim insanlarını dinleyin. Ne beni ne başka siyasileri dinlemeyin; bilim insanlarını dinleyin. Çünkü su olmazsa hayat olmaz. Su olmazsa üretim olmaz. Tarım sanayi olmaz. Su olmazsa çocuklarımızın geleceği kalmaz” şeklinde konuştu.
“PARAYLA ÇÖZÜLSEYDİ, DÜNYADAKİ ÇÖLLER YEMYEŞİL OLURDU”
Bilim insanlarının bu konuda çok önemli tespitlerde bulunduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Çok tehlikeli gelişmeler hakkında, çok ciddi uyarılarda bulunuyorlar. Bir proje, eğer bir şehrin denizi ve su kaynakları için bu kadar büyük bir risk oluşturuyorsa, artık gerisini hiç konuşmaya gerek yok zaten. Bu bile projenin ne kadar absürt olduğunu gösterir. Bizim Kanal İstanbul’la ilgili tavrımız siyasi değil, hayatidir. Konu, denizlerinizin canlılığı ve tatlı su kaynaklarınızın varlığı olduğunda, kaybettiklerinizi hiçbir şekilde geri getiremezsiniz. Bunlar parayla geri alınabilecek, satın alınabilecek ve yerine yenisi konulabilecek şeyler değildir. Parayla çözülebilseydi, dünyadaki çöller yemyeşil olurdu. Tabiatın düzenini günlük çıkarlar uğruna bozarsanız, bunun bedelini hepimiz kuşaklar boyunca ödemek zorunda kalırız. Tatlı su kaynaklarını kaybeden, denizindeki yaşama kendi eliyle son veren bir İstanbul, -düşünmek bile istemiyorum,- intihar ediyor demektir! Bu intiharı önleyecek olan, bu şehrin 16 milyon sahibinin aklıdır. 16 milyonun sağduyusudur. Vicdanıdır. Bu nedenle, iklim değişikliği ve su yönetimi konusunda İstanbul’da büyük bir farkındalık yaratmak, her ortamda anlatmak, bilinçli bir toplum ortaya koymak, çocukların ve gençlerin bu sürecin farkına varmalarını sağlamak zorundayız. Bu süreci böyle anlamayan, yüzlerce yıldır suyla ilgili politikaların gelişmesini sağlamaya çalışan, Bizans’tan Osmanlı’ya ya da Cumhuriyet döneminde katkı sunan herkesin emanetine, bugün ihanet etmek anlamına gelir” dedi.
“SUYUN DEPREMLE ALAKASI VAR”
İstanbul için kuraklık kadar önemli bir diğer risk konusunun deprem olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Deprem konusu deyince, ‘Kanalla ne alakası var depremin’ diyen bir bakış açısı var. Bilim insanları çok iyi biliyor ki, suyun da depremle alakası var. Bu şehirde deprem, binlerce yıldır kendini tekrar eden bir döngüdür. Depremden kaçış yoktur. O halde bu şehirde suyu konuşuyorsak suyla beraber her zaman depremi de birlikte konuşmak zorundayız. Ders çıkartmak ve hazırlık yapmak zorundayız. Depremlerden ardından ortaya çıkan en temel ve en hayati ihtiyaçlardan biri içme ve kullanma suyu temini ile kanalizasyon ve çevre sağlığı hizmetleri; bunlar çok önemli konular. Acil su ihtiyacı aynı zamanda deprem sonrası çıkacağı kesin olan yangınların söndürülmesi için de gereklidir. Deprem sonrasında, su ve sanitasyon hizmetlerinin verilememesinin salgın hastalıkların yayılması gibi ikinci bir felakete neden olacağını hepimiz biliyoruz. Bunu unutmamamız gerekir. Bu nedenle deprem öncesi, deprem esnasında ve depremden sonra yapılması gerekenlerle ilgili olarak, İSKİ olarak, İBB olarak hazırlıklı olmak zorundayız. Tecrübeler depremlerin su ve kanalizasyon altyapısında çok sayıda ve büyük hasarlar yarattığını da ortaya koymuştur. Pek çok çalışma, büyüklüğü 7.0’yi aşan depremlerde, İstanbul’un özellikle Avrupa yakasındaki ilçelerinde su ve kanalizasyon şebekelerine ciddi hasarlar verebileceği konusunda öngörüler var” ifadelerini kullandı.
“BİLİME DAYALI VİZYON OLUŞTURUYORUZ”
“Bu şehri yönetmek, şehrin bugün yaşamakta olduğu sorunlarla uğraşmaktan ibaret olamaz” diyen İmamoğlu, şöyle devam etti:
“Siz bu şehrin 10 yılını, 20 yılını, 50 yılını, hatta 100 yılını konuşmak, düşünmek ve geleceğe dönük hazırlık yapmak zorundasınız. Şehrin orta ve uzun vadeli geleceğiyle ilgili sorumluluğumuzu mutlak yerine getireceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Biz, kendi görev tanımımızı böyle yapıyor ve geleceğe böyle bakıyoruz. Bilime dayalı, günlük çıkarlardan arınmış, ortak bir geleceğe ulaşmayı hedefleyen, sürdürülebilir bir vizyon oluşturmayı amaçlıyoruz. Günlük hesaplarla değil, bu şehrin korunması, geliştirilmesi, doğal kaynaklarının en üst seviyede korunmasıyla ilgili mücadeleyi de ortaya koymasının altını çiziyor ve bunun takipçisi olduğumuzu her zaman belirmek istiyoruz. Kente özen ve insana saygı anlayışıyla, ortak akılla hareket ediyoruz. Ortak akılla bu şehri yönetmek arzusundayız. Bu nedenle sizlerin ne düşündüğünüzü bilmeye, sizlerden öğrenmeye çok ihtiyacımız var.”
BİLİM İNSANLARINA: “BİRİKİMLERİNİZİ PAYLAŞIN”
“Bu süreçte, bizler kadar sizlerin de bilim insanlarının, akademisyenlerin ve basın mensuplarının da sorumluluğu çok büyüktür” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle bitirdi:
“Bu mesele, bütüncül bir meseledir. Su meselesi ve buna dair teknikleri oluşturan unsurların her ortam da mutlaka ve mutlaka konuşulması gerekmektedir. Susmanın ya da susturulmuş kitlelerin bu döneme verdiği zararın büyüklüğünü tarif edemem. Bu nedenle, bugün bu toplantıya katıldığınız için sizlere, 16 milyon hemşehrim adına yürekten teşekkür ediyorum. İstanbullu adına bu teşekkürü de bir borç olarak görüyorum. Sizlerin ortaya koyacağınız bilimsel veriler, öneriler ve vizyon bizler için, her bir İstanbullu için çok değerli. Bilgi, uzmanlık ve tecrübelerinizi bizimle paylaşmaktan lütfen hiç kimse çekinmesin. Biz bunu seslendirmeye, dillendirmeye, şeffaf ortamlarda herkesin bu bilgileri edinmelerine katkı sunmakta kararlı olduğumuzu hepinize duyurmak isterim.”