DİSK eski Başkanı ve 1999'da DSP'den millevtekili olan Rıdvan Budak, CHP'den İstanbul 3. Bölge Milletvekili Aday Adayı olduğunu açıkladı. Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanlığı'nı yürüten Rıdvan Budak, CHP'nin doğru aday seçimi ve doğru seçim kampanyası ile iktidar olabileceğini söyledi. Budak, “CHP düzeni sorgular, ön seçim yapar, evin içinde barışı sağlar ve örgüt içindeki tartışmayı en asgari düzeye çeker, daha az misafir ağırlar, daha çok örgüte önem verirse, 'ne ezilen, ne ezen hakça bir düzen kuracağız' diye yola çıkarsa, gençlere umut verirse yüzde 30'u geçeceğine inanıyorum” dedi.
Hem sendikacı kimliğinizle tanınıyorsunuz. Daha önce de milletvekilliği yaptınız. Şimdi de yeniden vekil olmak için bir yola çıktınız. Neden tekrar vekil olmak istiyorsunuz? Geçmiş dönemde yapmayı isteyip de yapamadığınız işler mi var?
Ben 'bana haksızlık yapıldı, hukuksuzluk yapıldı' gibi yaklaşımları sevmem. Ama sonuç itibariyle CHP'ye 2002 yılından sonra bir kaç defa müracaat ettim. O günkü yönetim daha önce ayrılıp gittiğim için, biraz da herhalde kendilerine göre endişeleri vardı, kabul etmedi. Sonra Kemal Bey Genel Başkan olunca bir sıkıntı çıkmadan partiye dönüşümü yaptım. CHP, dar kadrocu bir anlayıştan biraz daha demokratik yönetime kavuşunca benim gibi birçok insan geri döndü. Yapamadığım, yaptığım meselesinden çok siyaset bizim yaşam tarzımız. Birikimimizin en iyi noktasında olduğumu düşünüyorum. Bu ülkede biz yetişmek için epey uğraştık, bize emek verenler oldu. Bugünkü birikimimizin bir şekilde siyasete yansıması lazım.
Siyasette hep gençlere yer vermek gerekir denir ama siyasette deneyim de gereklidir. Bu 'genç' tabiri siyasette kaç yaş aralığıdır. Bu denge nasıl kurulabilir?
Ben 23 – 24 yaşında aşağı yukarı 24 kişinin üye olduğu bir sendikanın şube başkanı oldum. 27 yaşıma henüz girmiştim DİSK yönetim kuruluna girdim. 28 yaşında Tekstil İşleri Sendikası'nın genel başkanlığına seçildim. 12 Eylül oldu, 30 yaşındaydım. Tekstil İşleri Sendikası'nı 20 bin üyeden yaklaşık 100 bin üyeye getirdim, tabi bunu arkadaşlarımla birlikte yaptım. Tabi ondan sonra DİSK kapanmadı ama çalışmalarına ara verdi.
11 yıl sonra beraat etti, tekrar açıldı. 43 yaşında da DİSK Genel Başkanı oldum. Ben çok genç yaşımda bu görevlere geldim ve başarılı da oldum. Ama bizim hayatımız sendikaydı, toplumsal mücadeleydi. Biz zaman kalırsa ailemize, çocuklarımıza vakit ayırırdık. Oğlum şimdi 39 yaşında, hep ona zaman ayıramamak içimde uhde olmuştur. Kızımın zamanında ise sendikacı değildik, daha fazla vakit ayırabildim ve onun yetişmesi çok daha farklı oldu. Şimdi biz çoluğumuzu, çocuğumuzu, ailemizi ve özel hayatımızı bir kenara bırakarak toplumsal mücadelenin içinde olduk. Dağlara 'Karaoğlan' yazdık, 'toprak işleyenin, su kullananın' dedik.
O bir büyük toplumsal mücadeleydi. Bizim 1977'de CHP olarak İstanbul'da aldığımız oyun oranı yüzde 59 buçuktu. Diyarbakır'dan, Mardin'den, Siirt'ten milletvekili çıkarmıştık. Şimdi İstanbul'da yüzde 30'dayız. O dönemki gibi bir çalışma, gayret, çaba gösterilmezse ortaya çıkan manzara AKP iktidarı gibi oluyor. Bu iktidarı değiştirmek lazım, çünkü bu iktidar artık memleketin suyunu çıkardı. Artık nereye elinizi atsanız ülkenin bütün kurumları dökülür hale geldi. En ciddiye alacağınız kurumlar, sağlık, eğitim gibi yaşamsal alanlar başta olmak üzere her şey dökülüyor. Bütün saha açık, zemin müsait ama neden iktidar olamıyoruz. Çünkü yalnız gençler olsun, yalnız kadınlar olsun, yalnız kadınlar olsun ya da tamamen eskiler olsunla olmuyor. Böyle bir şey yok, hepsinin bir arada olması gerekiyor. Kafasını yenilemiş deneyimli insanlar da olacak, gençler çok çok olacak, kadınlar çok çok olacak, yeni simalar da olacak. Ama hepsine bir takım oyunu oynatacaksınız, başarıyı böyle yakalarsınız. Yoksa hiç kimseyi üsteğmenken getirip ordu komutanı yapmıyorlar. Bu tarafta da deneyim çok önemli. Çeşitli aşamalardan geçmiyorsan başarılı olunamıyor.
11 yıl sonra beraat etti, tekrar açıldı. 43 yaşında da DİSK Genel Başkanı oldum. Ben çok genç yaşımda bu görevlere geldim ve başarılı da oldum. Ama bizim hayatımız sendikaydı, toplumsal mücadeleydi. Biz zaman kalırsa ailemize, çocuklarımıza vakit ayırırdık. Oğlum şimdi 39 yaşında, hep ona zaman ayıramamak içimde uhde olmuştur. Kızımın zamanında ise sendikacı değildik, daha fazla vakit ayırabildim ve onun yetişmesi çok daha farklı oldu. Şimdi biz çoluğumuzu, çocuğumuzu, ailemizi ve özel hayatımızı bir kenara bırakarak toplumsal mücadelenin içinde olduk. Dağlara 'Karaoğlan' yazdık, 'toprak işleyenin, su kullananın' dedik.
O bir büyük toplumsal mücadeleydi. Bizim 1977'de CHP olarak İstanbul'da aldığımız oyun oranı yüzde 59 buçuktu. Diyarbakır'dan, Mardin'den, Siirt'ten milletvekili çıkarmıştık. Şimdi İstanbul'da yüzde 30'dayız. O dönemki gibi bir çalışma, gayret, çaba gösterilmezse ortaya çıkan manzara AKP iktidarı gibi oluyor. Bu iktidarı değiştirmek lazım, çünkü bu iktidar artık memleketin suyunu çıkardı. Artık nereye elinizi atsanız ülkenin bütün kurumları dökülür hale geldi. En ciddiye alacağınız kurumlar, sağlık, eğitim gibi yaşamsal alanlar başta olmak üzere her şey dökülüyor. Bütün saha açık, zemin müsait ama neden iktidar olamıyoruz. Çünkü yalnız gençler olsun, yalnız kadınlar olsun, yalnız kadınlar olsun ya da tamamen eskiler olsunla olmuyor. Böyle bir şey yok, hepsinin bir arada olması gerekiyor. Kafasını yenilemiş deneyimli insanlar da olacak, gençler çok çok olacak, kadınlar çok çok olacak, yeni simalar da olacak. Ama hepsine bir takım oyunu oynatacaksınız, başarıyı böyle yakalarsınız. Yoksa hiç kimseyi üsteğmenken getirip ordu komutanı yapmıyorlar. Bu tarafta da deneyim çok önemli. Çeşitli aşamalardan geçmiyorsan başarılı olunamıyor.
Ön seçim başarı getirir
CHP'de hakim huzurunda ön seçim yapılacağı netlik kazandı. Ön seçim söylentisi bile CHP'de bir hareketlilik getirdi. Bu hareketliliğin sonuçları seçime sirayet eder mi?
Yüzde 59 buçuk oy aldığımız 1977 seçimlerinde, yüzde 48 oy aldığımız 1973 seçimlerinde parti her yerde ön seçim yapmıştı. Çok az kontenjan kullanılmıştı. 77 seçimlerinde 3 kontenjan kullanılmıştı ve 27 milletvekili çıkartılmıştı. O 3 kontenjan için bile rahmetli Ecevit çok eleştirilmişti. Ama o tarihte Adalet Partisi de ön seçim yapardı. Ön seçim yapılınca insanlar hareketlenirdi, örgüt ateş alırdı ve sahaya dökülürdü. Ön seçimde kendi seçtiği insanların milletvekili olması için herkes elinden gelen gayreti gösterirdi. O tarihte Türkiye bugünkü gibi bir Türkiye değildi. Siyasetin bir kuralı, demokratik anlayışı vardı. Bugün Türkiye'nin çektiği bütün sıkıntı bu demoktarik teammülleri ve yazı kuralları terk etmesinden kaynaklanıyor. Ön seçim bizim partimizi daha başarılı kılacaktır.
Ön seçimde kendinizin şansını nasıl görüyorsunuz? Örgütle iletişiminiz nasıl? Rıdvan Budak tanınıyor ama milletvekili yapılacak kadar tanınıyor mu?
Tabi tabi, tanınıyor. Ben milletvelliğinden tanınacak bir insan değilim, çünkü ondan önce de bir geçmişim var. DİSK başkanlığından tanınıyorum, 1984'ten itibaren SHP, SODEP, CHP'de görev aldım. Tanınma konusunda zannediyorum mevcut milletvekili arkadaşlarım kadar tanınıyorum. Ama bizde aday olan arkadaşlarımın hepsi en az benim kadar tanınıyor. Hüseyin Özkahraman'ı da herkes tanıyor, İbrahim Yener'i de tanıyor, Nurcan Şanlı'yı da tanıyor.
Biz bir bölgeyiz, 13 tane ilçe var. Genel seçimlerde, yerel seçimlerde, referandumda aday olduk olmadık ikilemine kapılmadan bütün ilçelerde çalıştık. Silivri'nin, Çatalca'nın köylerine kadar gittim. İstanbul'un her ilçesindeki mahallelerde sokak sokak dolaştım. Dolayısıyla tanınmak ve bilinmek konusunda bizim örgütümüzden aday olan arkadaşların bir sıkıntısı yok. Bizim örgütümüz çalışan insanı taktir eder. Ama sonuç itibariyle bir seçim yapacak, bir değerlendirme yapacak ve 'beni en iyi temsil edenler şunlar olabilir' diye tercih sıralaması yapabilir. Sonuç itibariyle onların yapacağı sıralama da bizim yıllardır talep ettiğimiz şeydi. Ve bu parti içi demokrasiye uygun olacağı için oradan çıkmışız çıkmamışız hiç sorun değil. İster birinci, ister en sonda çıkalım. Biz görevimizi büyük bir istekle yerine getireceğiz. 2011'de benim şansım bundan az değildi. Ön seçim yapılmadı, ağzımıza bantı yapıştırdık, gittik çalışmamızı gerçekleştirdik. Aday arkadaşlarımıza maddi destekde sunduk. Ama onlar buna layık oldu mu olmadı mı, buna örgüt karar verecek.
Biz bir bölgeyiz, 13 tane ilçe var. Genel seçimlerde, yerel seçimlerde, referandumda aday olduk olmadık ikilemine kapılmadan bütün ilçelerde çalıştık. Silivri'nin, Çatalca'nın köylerine kadar gittim. İstanbul'un her ilçesindeki mahallelerde sokak sokak dolaştım. Dolayısıyla tanınmak ve bilinmek konusunda bizim örgütümüzden aday olan arkadaşların bir sıkıntısı yok. Bizim örgütümüz çalışan insanı taktir eder. Ama sonuç itibariyle bir seçim yapacak, bir değerlendirme yapacak ve 'beni en iyi temsil edenler şunlar olabilir' diye tercih sıralaması yapabilir. Sonuç itibariyle onların yapacağı sıralama da bizim yıllardır talep ettiğimiz şeydi. Ve bu parti içi demokrasiye uygun olacağı için oradan çıkmışız çıkmamışız hiç sorun değil. İster birinci, ister en sonda çıkalım. Biz görevimizi büyük bir istekle yerine getireceğiz. 2011'de benim şansım bundan az değildi. Ön seçim yapılmadı, ağzımıza bantı yapıştırdık, gittik çalışmamızı gerçekleştirdik. Aday arkadaşlarımıza maddi destekde sunduk. Ama onlar buna layık oldu mu olmadı mı, buna örgüt karar verecek.
Gezi Bileşenleri ile ittifak yapılmalı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun DSP'ye bir çağrısı oldu ve CHP'yle birleşin dedi. Öte taraftan geçen haftalarda HDP ile işbirliği konusu gündeme geldi. AK Parti'ye karşı büyük bir ittifak kurulması gerektiği gibi bir durum sözkonusu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birleşerek yeterince büyülmediği görüldü. Ama ben CHP'nin Gezi Bileşenleri, Haziran Hareketi, muhalifler, mağdurlar cephesine ciddiyetle dönüp bakması gerektiğini düşünüyorum. Bir siyasi partiden çok sivil toplum alanlarıyla ittifak yapılması gerekiyor. Bu tarihte böyle olmuştur. 77'de CHP tüm sol kitleyi kucakladı; o da partiyi büyüttü. Dolayısıyla CHP bugün de aynı şeyi yapabilir. Bir tüzel kişilikle ittifak yaparsa hangi kriterlere göre yapacaktır, neler getirip neler götüreceğinin iyi hesap edilmesi lazım. Eğer kazanç çoksa ittifak yapılmalı. DSP ile yapılacak ittifak ne getirir bilemem, DSP'nin yüzde 1'lik gücü var. Ama aynı ideolojiyi paylaştığınız kurumlarla ittifak yapmakta da fayda vardır.
Ama daha çok STK'lara yönetilmesi gerektiğini söylüyorsunuz...
Altını çizerek tekrar söylüyorum; Gezi Birleşenleri, Haziran Hareketi bunlar bizimdir, mağdurlar bizimdir, muhalifler bizimdir. Muhalif derken sosyal demokrasiyi bilen, bunların evrensel kurallarını kabul eden veya meşru zeminde mücadele eden tüm kurumlarla CHP'nin büyük bir sol cephe yaratmasında fayda var. Çünkü bu iktidarla başka türlü başedilemez. Bunların kurduğu bir düzen var ve bu düzenle başka türlü başedilemez. CHP düzenle mücadele etmeli, düzeni sorgulamalıdır. Çünkü bu bozuk bir düzen. Yönetsellik bakımından devletin bütün kurumlarını çürüttüler. Her taraf dökülüyor; eğitimden güvenliğe, sağlıktan yargıya kadar. Bunları yeniden onarmak da kolay değil. CHP bunları nasıl düzelteceğini anlatmalı.
Ekonomik büyüme reel değil
Siz sendika başkanı sıfatıyla bir de ekonominin içindesiniz. Bir zamanlar tekstil ülke ekonomisinin can damarlarından biriydi. Şimdi inşaattaki canlılıkla yürüyen bir ekonomi var. Hükümet ekonominin iyiye gittiğini söylerken birçok kesim kriz kapıda diyor. Siz Türkiye ekonomisini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye 2002 ile bugün arasında iç ve dış borçları 240 milyar dolardan 800 milyar dolarlara tırmandı. Onlar 'borçlandık ama gayrisafi milli hasılayı da büyüttük, ihracatı arttırdık' diyor. Türkiye borçlarını üçe dörde katladı ama reel anlamda büyüdü mü? Yani sanayileşti mi, daha çok insana iş verebildi mi, daha çok üretim ve ihracat yapabildi mi veya elde ettiği artı değeri toplumda adaletli olarak dağıtabildi mi? TÜİAD Başkanı geçenlerde 'Osmanlı'ya özenilecek bir şey yok çünkü Osmanlı sanayi devrimini es geçmiştir' dedi. Çok doğru bir laf, belki tarihte bir TÜSİAD başkanı tarafından edilen en doğru laf. Türkiye sanayileşmeyi beceremedi, 2002'den bu yana bir tek fabrika yapmadı. Tek sıkıntımız bu. Halbuki özel sektör borcu 28 – 30 milyar dolardan 300 milyar dolara çıkmış. Peki özel sektör ne yaptı da bu kadar borçlandı üstelik beni, seni, benim torunumu da borçlandırdı. Bu özel sektör, ona kefil olan bu devlet bana ne fayda sağladı. Bu ülke büyüdü, benim reel alım gücüm arttı mı? Daha çok gencimize iş mi verildi? Yoksulluk düzeyi azaldı mı? Türkiye'nin potansiyelini kullandılar, tüm dünyada bir para bolluğu, bunda en yüksek faizi veren Türkiye'nin bankacılık sistemi olduğu için geldiler, paralarını faize yatırdılar, paralarını ikiye katlayıp gittiler. Böyle bir sistem dünyada yok. Dünyada birikmiş bütün fonların, Japon kadınların yüzde 0.50 ile kredi çekip Türkiye'de faize yatırmaları kadar birçok şey yazılıp çizildi.
Bütün bunlar İnsanlar hem yoksul hem de büyük çapta işsizlik var. Buraya her gün onlarca insan özgeçmişini bırakıyor. Bütün bunları üstüste koyduğu manzara şudur; Türkiye'nin borçları büyümüştür, ihracaatı büyür gibi olmuştur, bu para bolluğu nedeniyle halk fazla borçlanmıştır. Şimdi herkes bu borçların derdine düşmüştür. Bu nedenle de yeni bir şey alamamaktadır. Araba almıştır, ev almıştır, yazlık almıştır, çocuğunu evlendirmiştir; borçlanmıştır. Şimdi bu borçları ödemekle meşgul üstelik bunlar uzun yıllara yayılmış borçlardır. Sonuçta Türkiye reel bir büyüme sağlamamıştır, sanayiye bağlı bir büyüme olmadığı sürece de bir ülke büyümüş sayılmaz. Sanayileşme, bununla gelen ekonomik büyüme demokrasi ve sosyal yaşam standartlarını da belirler.
Bütün bunlar İnsanlar hem yoksul hem de büyük çapta işsizlik var. Buraya her gün onlarca insan özgeçmişini bırakıyor. Bütün bunları üstüste koyduğu manzara şudur; Türkiye'nin borçları büyümüştür, ihracaatı büyür gibi olmuştur, bu para bolluğu nedeniyle halk fazla borçlanmıştır. Şimdi herkes bu borçların derdine düşmüştür. Bu nedenle de yeni bir şey alamamaktadır. Araba almıştır, ev almıştır, yazlık almıştır, çocuğunu evlendirmiştir; borçlanmıştır. Şimdi bu borçları ödemekle meşgul üstelik bunlar uzun yıllara yayılmış borçlardır. Sonuçta Türkiye reel bir büyüme sağlamamıştır, sanayiye bağlı bir büyüme olmadığı sürece de bir ülke büyümüş sayılmaz. Sanayileşme, bununla gelen ekonomik büyüme demokrasi ve sosyal yaşam standartlarını da belirler.
İstanbul'u nasıl görüyorsunuz. Pencerenizden baktığınızda E – 5'in her saat tıkanık olan bir manzara var. İstanbul'un sorunlarının çözümünde Meclis'e, milletvekillerine düşen görev var mı?
Var tabi, olmaz olur mu? Sorunları anlatmak, iktidarı uyarmak ve bu karmaşadan vazgeçmesini sağlamak lazım. Bu kargaşayı arkadaşlarımız anlatıyor ama farklı bir biçimde anlatmak lazım artık. Bir ülkeyi bu kadar borçlandırıp, bu ülkede işsizlik sorununu çözmek için sanayi yapılmadığını anlatmak gerekiyor. Ayrıca bunlara karşı direnmek lazım, çünkü bu yapılanlar toplumsal yaşamımızı yok ediyor. Türkiye'nin normalleşmesi, hukukun etkin olması için elimizden geleni yapmalıyız. Bizim katıksız, beklentisiz bir Türkiye sevgimiz var. bu iktidarı da uyaracak bilgi, birikim ve yeteneğe sahip olduğumuzu düşünüyoruz.
3. bölge çok önemli
Size göre 8 Haziran'da nasıl bir Türkiye'ye uyanacağız?
CHP düzeni sorgular, ön seçim yapar, evin içinde barışı sağlar ve örgüt içindeki tartışmayı en asgari düzeye çeker, daha az misafir ağırlar, daha çok örgüte önem verirse, 'ne ezilen, ne ezen hakça bir düzen kuracağız' diye yola çıkarsa, gençlere umut verirse yüzde 30'u geçeceğine inanıyorum. Biz yerel seçimlerde Silivri'de yüzde 48, Çatalca'da yüzde 47, Büyükçekmece'de yüzde 46, Beylikdüzü'nde 51, Avcılar'da 45, Bakırköy'de 69 oy aldık. Ortalaması yüzde 47- 48 yapıyor. Hadi diyelim ki, yerel aktörler etkiliydi ve buralar CHP'nin kazanabileceği yerler. Eğer biz oy oranımızı yüzde 40'larda tutabilirsek, özellikle de üçüncü bölgede yukarıda saydıklarım yapılır ve halkı yüreğinden yakalayacak faktörler de ortaya çıkarırsak yüzde 40'ı geçerek 13 ila 15 arasında milletvekili çıkarabiliriz. Eğer ön seçimi doğru dürüst yaparsak ve büyük sıkıntılar çıkmazsa biz bunu becerebileceğiz. Burada tabi Genel Merkez'in ekonomik politikaları, sosyal politikaları da çok önemli. Türkiye'nin çürümüşlüğü ortada. Bizim diyeceğimiz şey 'biz yolsuzluk yapmayacağız, yetim hakkı yemeyeceğiz' dersek CHP yüzde 30'un üstüne çıkar, AKP yüzde 30'un altına iner ve hiç beklenmedik bir değişim yaşanır.
Peki yolsuzluk yapmayacağız söylemi yeterli olacak mı?
Adaylarda yanlış tercihler yapılmazsa başarı sağlanacaktır. Bakın cumhurbaşkanlığı seçiminde yanlış bir aday tercihinde bulunuldu. İnsanlar çok da gönüllü olarak çalışmadı. Adayımızı yeterince anlatamadılar da... Bizim partimizde bunları anlatacak çok da arkadaşımız yok maalesef. Mesela ben Haluk Koç'u dinlediğimde çok memnun oluyorum, Gürsel Tekin sokak siyasetini çok iyi yapıyor, Kemal Bey son dönemlerde iyi şeyler söylüyor. Ama bir iki kişiyle olacak iş değil. Daha fazla isim gerekiyor. Bunun yanı sıra kendi evimizde barışı, düzeni sağlamamız sonrasında da hayatı anlatmamız lazım. Buraya her gün onlarca kişi özgeçmişini bırakıyor. Birçoğu üniversite mezunu, iki dil bilen gençler. Mesela biri sosyolog olmuş ama tezgahtarlık yapmaya bile razı. Ama iş bulamıyoruz. İşte bizim bu gerçekleri anlatmamız gerekiyor. Bu da başarıya yansıyacaktır.
Başka çaremiz yok!
Partide bazı isimlerin ön seçim yapılmasını çıkarlarına ters düştüğü için istemediğini söyleyen Budak, “Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ön seçim dedikçe etrafından bazıları 'aman efendim genel başkan ön seçime girer mi' diyor. Halbuki CHP tarihinde ön seçime giren genel başkanlar çok sayıdadır. Ama bir dönem de olsa milletvekilliği yapan herkesin ön seçime girmesi gerekir. Üstelik onların milletvekilliği diye bir avantajı var. Girersiniz ön seçime; çıkarsanız çıkarsınız. Ben çok rahat söylüyorum çıkarsam çıkarım. Çıkmazsam da vereceği her görevi seve seve yerine getiririm. Çünkü başka çarem yok. AKP gibi bir sıkıntı varken benim başka türlü davranmam mümkün olabilir mi?” diye konuştu.
Birleşmeyince istifa etti
1950 yılında Erzincan'ın Tercan ilçesinde doğan Budak 14 yaşında işçiliğe, 1972'de de sendikacılığa başladı. 1973'te Tekstil-İş Sendikası'nın Çerkezköy Şube Başkanlığı'nı yaptı. 1977'de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Yönetim Kurulu Üyesi ve Tekstil-İş Genel Başkanı'ydı. 12 Eylül 1980'den sonra 4 ay hapis yattı. SHP Meclis Üyeliği yapan Budak 1992'de DİSK'in yeniden açılmasıyla birlikte SHP meclis üyeliğinden ayrıldı.
7 Ağustos 1994'de yapılan 9. Olağan Genel Kurul'da, Tekstil-İş Sendikası Genel Başkanı'yken, DİSK Genel Başkanı seçildi. Politikaya atılıncaya kadar DİSK Genel Başkanlığı görevini sürdürdü. 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra DSP'den İstanbul milletvekili olarak Meclis'e girdi. Ancak Budak, DSP ile CHP'nin birleşmemesine tepki göstererek, DSP'den istifa ederek bağımsız milletvekili olarak kaldı. Budak'ın milletvekilliği 3 Kasım 2002 seçimlerinde sona erdi. 2007'den bu yana Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanlığı'nı yürütmektedir. Birleşen Avrupa ve Dünya Sanayi İşçileri Sendikaları'nın kurucusu ve yönetim kurulu üyesidir. Türk Tarih Vakfı, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ve TÜRSAK Vakfı kurucusu olan Budak, evli ve iki çocuk babasıdır.
7 Ağustos 1994'de yapılan 9. Olağan Genel Kurul'da, Tekstil-İş Sendikası Genel Başkanı'yken, DİSK Genel Başkanı seçildi. Politikaya atılıncaya kadar DİSK Genel Başkanlığı görevini sürdürdü. 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra DSP'den İstanbul milletvekili olarak Meclis'e girdi. Ancak Budak, DSP ile CHP'nin birleşmemesine tepki göstererek, DSP'den istifa ederek bağımsız milletvekili olarak kaldı. Budak'ın milletvekilliği 3 Kasım 2002 seçimlerinde sona erdi. 2007'den bu yana Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanlığı'nı yürütmektedir. Birleşen Avrupa ve Dünya Sanayi İşçileri Sendikaları'nın kurucusu ve yönetim kurulu üyesidir. Türk Tarih Vakfı, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ve TÜRSAK Vakfı kurucusu olan Budak, evli ve iki çocuk babasıdır.
KELİME OYUNU
Aile: Vazgeçilmez
Çocuk: Emek verilen
Siyaset: Dürüst yapılırsa güzellik, kötü yapılırsa çirkinlik sebebi
İstanbul: AKP tarafından berbat edilen cennet
Türkiye: İktidar tarafından itibarsızlaştırılan cennet
Dostluk: Vazgeçilmezim
Geçmiş: Reddetmeden yanlışlar çıkartılmalı
Gelecek: Herkes için iyi olsun
Muhalefet: Akıllı iktidar danışmanlık alır
İktidar: Muhteris olmayın, hırsınızı sınırlamayı bilin
KAYNAK: GAZETE İSTANBUL
KAYNAK: GAZETE İSTANBUL