Doğru bildiklerimizin çoğu yanlış

Turkuaz İlk Yardım Eğitim Merkezi Kurucusu Nadya İpekli, Türkiye'de ilk yardımın bugüne kadar ihmal edilen bir konu olduğunu söyledi. İpekli, ilk yardım konusunda birçok bilginin de yanlış olduğunu ve kurtarılmak istenirken insanların hayatını tehlikeye a

Evde, işte, okulda, tatilde, araba kullanırken ya da yolda yürürken türlü türlü kazalarla karşı karşıya geliriz. Ya da biri bir anda fenalaşır, yere yığılır. İşte bu gibi durumlarda etrafta ilk yardım eğitimi almış biri varsa o kazazede ya da hastanın hayata tutunmak için en büyük şansı o kişi olur. Öncelikli amacı 'ambulans gelene kadar hastayı hayatta tutmak' olan ilk yardım; maalesef ülkemizde çok da önemsenmiyor, ilk yardım teknikleri uygulanmıyor, eğitimi ise yok denecek kadar az.

İş güvenliği yasasında çalışan 10 kişiden birinin ilk yardım eğitimi alma zorunluluğun getirilmesi ile bir anda talep artışı yaşanan konuyu Beylikdüzü'nde bulunan Turkuaz İlk Yardım Eğitim Merkezi Kurucusu Nadya İpekli ile konuştuk. Babasını kalp krizinde kaybettikten sonra ilk yardım eğitimi almaya karar veren ve bunu eğiticiliğe kadar ilerleten İpekli, toplumda ilk yardım konusunda yaraya tentürdiyot dökülmesinden, çalışan kalbe kalp masajı yapılmasına kadar doğru bilinen çok sayıda yanlış olduğunu söylüyor.

 

İlk yardım eğitimi almak nerden aklınıza geldi?

Ben hayata ilk yardımcı olarak gelmedim. 17 yaşında babamı kalp krizi nedeniyle yitirdim. O yıl sağlıklı ilgili bir fakülteye başlamıştım, sorumluluk da hissediyordum. Ama ilk yardım o dönem bildiğim, yapabildiğim bir iş değildi. Eğer o dakika biliyor olsaydım belki babamı kurtarabilirdim. Ambulans geldiğinde iş işten çoktan geçmişti. Çünkü sonradan öğrendim ki ilk 10 dakika beynin ölümü için kritik süre. İlk 4 dakikada beyin ölmüyor. Demek ki ben o arada kalp masajı yapsaydım babamı belki de yaşatabilecektim. Çok ciddi bir acı ve benim içimde hep ukde olarak kaldı. O zaman ilk yardım eğitimi almaya karar verdim. Babamı kaybettim ama daha sonra öyle bir gün geldi ki oğlumun hayatını da ben kurtardım. Henüz bebekken mama sandalyesinin etrafındaki naylonları koparıp ağzına atmış. O da soluk borusuna kaçmıştı, nefes alamıyordu. Aldığım eğitimle onu yeniden hayata dönderdim.

 

İlk yardım uzmanı ya da bunu bilen kişinin görevi nedir?

Biz ilk yardımcıyız, doktor değiliz. İlaç verme, tedavi etme yetkimiz yok. Bizim işimiz ambulans gelene kadar hastayı sağlam tutmak. Tüm hayati fonksiyonlarını açık tutmak için çaba harcarız. Mesela bilincini açık tutmaya çalışırız, nefes almasını sağlarız, kalbini tekrar çalıştırmak için uğraşırız. Amacımız hastayı yaşıyorken ambulansa teslim etmek.

 

16 saatte 13 konu anlatılıyor

 

İş güvenliği yasası nasıl bir değişiklik getirdi?

Yeni iş güvenliği yasasına göre firmalardan çalışan 10 kişiden 1'inin ilk yardım eğitimi alması şart hale geldi. Biz de burada o eğitimi veriyoruz. 4 eğitmen çalışıyor. Biz yasanın zorunlu olarak istediği Sağlık Bakanlığı'ndan onaylı sertifika veren bir kurumuz. 13 konuda 16 saat süren bir eğitim. Buraya gelenler gerçekten günlük hayatta kullanabilecekleri konuları öğreniyorlar. Hiçbiri boşa değil ve hiçbiri için de özel bir yetenek gerekmiyor. Günlük hayatta herkesin yapabileceği küçük tedbirler çünkü. Çalışan olalım ya da olmayalım bence hepimizin bu yoldan geçmesi gerekiyor.

 

16 saat ilk yardım eğitimi için yeterli mi?

Evet, yeterli oluyor. 16 saat eğitim alan biri rahatlıkla kalp masajı yapabiliyor, suni solunum yapabiliyor. Ya da çeşitli yaralarmalarda nasıl davranacağını öğrenmiş oluyor. Günlük hayatta karşımıza çıkabilecek birçok şeyin üstesinden gelebilecek eğitimi alıyorlar. En azından yanlışa engel olacak bilgileri öğreniyorlar.

 

Şirketlerin talebi nasıl?

Yasa çıktığından beri talep çok yoğun. Çünkü denetimlerde bunu göstermek zorundalar. İstanbul'da yaklaşık 100 kurum var, tek şansı buralardan almak.

 

Kaza anında önemi anlaşılıyor

 

Böyle bir yer açmak için ne gerekli?

Sağlıkla ilgili bir fakülteden mezun olmak ve eğitimlere giderek ilk yardım eğitmeni sertifikası almak şart. Gerisi maddiyat...

 

Son dönemde çok sayıda iş kazası oluyor. İlk yardım bilen sayısı fazla olsa daha mı az can kaybı yaşanır?

Gereken önlemleri alarak bu iş kazalarını önlemek mümkün olabilir. Öncelikle bununla ilgili çok daha fazla çalışma yapılması gerekiyor belki de. Ama dediğiniz gibi maalesef kazalar da hayatın bir parçası. İşte orada ilk yardımın önemi daha iyi anlaşılıyor. O devrede bizim ilk yardım verdiğimiz kişiler devreye giriyor. Çünkü onlar artık boğulan, zehirlenen ya da bir yeri kırılan birine ne yapacağını biliyor. İlk yardımda önemli kısım ambulans gelene kadar geçen süreyi çok iyi değerlendirmek.

 

Ülkemizde ilk yardımın ya da teknikleri önemi yeterince biliniyor mu?

İlk yardımla ilgili maalesef ülkemizde hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Çok yanlış uygulamalar yapılıyor. Mesela kaza olduğunda etraftan toplananlar ilk olarak yaralıyı araçtan çıkarmaya çalışır. Bu arada bazen araç patlar ya da başka bir kaza nedeniyle yardıma koşanlar da yaralanır. Halbuki ilk yapılması gereken çevrenin güvenliğini almak ve kendini koruması önemli. Sonra hastanın karga tulumba çıkarılmaması lazım. Bu durum omurilik felcine yol açabiliyor. Hastanın kımıldatılmaması, sarsılmaması lazım. Biz bilinç kontrolünü yaparken bile fazlaca dürtmeyin diyoruz. Bununla ilgili hep anlattığım bir hikaye var; bir doktor trafik kazası geçiriyor. Bilinci yerinde, etrafındakilere 'bana dokunmayın, kımıldatmayın' diyor. Çünkü omurgasında bir sancı hissediyor. Ama onu dinleyen kim, apar topar çıkartılıyor. Şimdi boyundan aşağısı felç. İnsanlara söylemesine rağmen hata yapılıyor. Ben de diyorum ki, ilk yardım eğitimi alanlar doğruyu yapmaya cesareti olmasa bile yanlışı yapmayacak.

 

Yaraya tentürdiyot dökülmez

 

Halk olarak doğru bildiğimiz yanlışlar neler?

Örneğin çıkın herkese 'biri zehirlense ne yaparsınız' diye sorun; yüzde 99'u 'yoğurt yediririm' cevabı verir. Bu kesinlikle yanlış. Yapılması gereken tek şey var, hastanın ağzını suyla çalkalatıp hastaneye göndermek. Ya da kalbi çalışan birine kalp masajı yapmak, tabi ona da masaj denirse... Kimi zaman görüyoruz, hamur yoğurur gibi masaj yapıyorlar. Bu tür durumlarda yapılması gereken kişinin etrafına toplanmadan, rahat bir ortam yaratıp temiz hava almasını sağlamaktır. Yine sara krizine giren kişiye soğan koklatmak. Ve annelerimizin yaptığı en büyük yanlış; yaraya tentürdiyot dökmek. Bu tamamen yanlış. Eğer bir yaralanma varsa yapılması gereken o yarayı temiz suyla yıkamak ve kanamasını durdurmaktır. Eğer çocuk dayanabilirse oksijen ya da alkol kullanılabilinir, o da belki. Tentürdiyot yarayı yakıyor ve belki yaranın kabuklanmasını sağlar ama içindeki birçok madde yüzünden birçok hücreyi de öldürür ve o kimyasal maddelerin vücuda girmesine neden olur.

 

Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün galiba...

Tabi tabi... Geçenlerde haberlerde gördüm, biri fenalaşmış ve ailesi de dili geriye kaçmasın diye ağzına tornavida sokmuş. Ve doktor açıklama yapıyor, 'yapılan işlem ilkeldir ama tıbbi açıdan doğrudur.' Şok geçirdik. Dilin geriye kaçması demek tamamen yuvarlanıp boğaza kaçması değil. Bunun için hastanın bilincinin tamamen kapalı olması gerekiyor. Dilin kökü yumuşak dokudur, bilinç kapalı olunca gevşer ve geriye gider, nefes yolunu tıkar. Bundan kurtulmanın yolu o kadar kolay ki aslında. Ağızda yabancı bir cisim yoksa yüz üstü tuttuğumuz hastanın bir elimizi alnına bir elimizi çenesine koyup; başını geriye doğru ittiğimizde o nefes yolu direk olarak açılır. Tornavidaya gerek var mı? Bu kadar basit sebeplerden dolayı ölen insanlar var.

 

STK'lara büyük görev düşüyor

 

Devletin ilk yardıma bakış açısı nasıl? Örneğin okullarda bu işin eğitimi veriliyor mu ya da sürücü kursuna giderken alınan ilk yardım dersi yeterli mi?

Geçmişe nazaran daha pozitif yaklaşımlar var. Bu kanun da aslında onlardan biri. Ama bana kalsa ilkokul düzeyinde bu işe başlanmalı ve liseye gelmeden bu işi çözmeliyiz. O zaman çocuklar doğruyu bilir ve sara krizine giren birine soğan koklatmak gibi manasız ve yanlış inanış yok olabilir. Veya zehirlenmelerde kesinlikle yoğurt yedirilmez. Çünkü zehirin kendisi zaten bakteri, yoğurt da mayalanmış bakteri. İkisini birleştirince daha kötü oluyor ama insanlar bunu bilmiyor.

 

Geleceği nasıl görüyorsunuz. Türkiye ilk yardımın önemine kavrayabilecek mi?

Ben hep pozitif bakmaktan yanayım, öneminin artacağını ve daha iyi olacağını düşünüyorum. Umarım öyle olur. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına çok önemli görevler düşüyor. Onlar da bilgilendirme ve bilinçlendirme seminerleri düzenlemeli. Bu eğitim adına önemli. İşin sektör kısmına gelirsek tabi ki biz bu işe devam etmek istiyoruz.

 

Boğulana yardımdan vazgeçmeyin

Denizde birinin boğulduğunu görenler koşarak gider. Biz diyoruz ki lütfen böyle yapmayın. Çünkü o kişi yaşadığı panikle sizi de aşağıya çeker ve sizi de boğabilir. Aslında onun derdi sizi aşağı çekmek değil, kendini yukarı atmaktır. Ya arkadan yaklaşın ya da saçlarından tutarak yaklaşın. Bilinci kapalıysa zaten sorun yok. Ama bu arada daha suyun içindeyken suni teneffüs yapmaya başlayın. Başını çok sert olmamak şartıyla kendinize çevirip nefes vermeye başlayın. Filmlerde görürsünüz, midesine basarlar ve foşur foşur ağzından su çıkar. Bu çok yanlış ve  kesinlikle yapılmaması gerekiyor. Zaten akciğere çok fazla miktarda sıvı dolmaz, ilk öksürükte o su çıkar. Ve yarım saati geçmiş bile olsa temel ilk yardım tekniklerini uygulamaktan vazgeçmeyin. Çünkü bazen yarım saat sonrasında bile kendine gelenler oluyor.

 

 

Donan biri karla ovulmaz!

Mesela donmuş birine ne yapılır? Genel olarak bildiğimiz karla ovmak ya da soğuk suyla yıkamaktır. Ama bu da bilinen en büyük yanlışlardan birisi. Biz diyoruz ki donanı ne soğuk ne de sıcak ortama değil ılık ortama alın ve asla ovmayın. Çünkü o damar dondu, içindeki kan da dondu. Zaten bunlar donduğu için dolaşım durur, vücut ısısı düşer. Donan bölgede kanlanma olmadığı için o bölge çürümeye başlar. Ben o bölgeyi ovarsam o damar çatlar, kırılır, içindeki kanlar pıhtı olarak beyne ya da vücudun başka bir bölgesine gider. Baştan aşağı yanlış. İlk yardımda ovma, sıcak uygulama, kesmek gibi kelimeler yoktur.

 

Eğitimlerim bitmiyor

1967 İstanbul doğumluyum. Babam Kayserili, annem İstanbullu. Ermeni asıllıyım. Ama Osmanlı'dan beri bu topraklarda yaşayan, yurt dışını hiç görmemiş bir aileyiz. Bu topraklardayız, çok şükür. İstanbul Üniversitesi Tıbbi Laboratuar Bölümü'nü bitirdim. Üstüne hastane yönetimi ve işletme okudum. Otizmli çocuklarla ilgili bir eğitim aldım. Arkasından ilk yardım eğitimine devam ettim. Hala okumaya devam ediyorum.

 

KELİME OYUNU

Aile: Can ciğer

Çocuk: Daha daha can ciğer

İstanbul: Güzel

Türkiye: Daha da güzel

Dostluk: Olmazsa olmaz

Geçmiş: Zordu

Bugün: Mücadele

Gelecek: İyi olacak

İş: Çok daha iyi olacak

Siyaset: Eğlendiriyor beni

Muhalefet: Olmalı, gelişmek için şart

KAYNAK:GAZETE İSTANBUL

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Küçükçekmece Haberleri