Türkiye'nin durumu iç açıcı değil
Rio'da gerçekleşen Dünya Çevre Konferansında çevrenin insanlığın bir sorunu olduğu, sorunlar için ortak hareket edilmesi, belli ilkelerle hareket edilmesi gerektiğini, bu dünyanın bizim olduğunun kabul edildiği uluslararası bir konferanstır. Bu konferansta alınan kararla 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak anılmaktadır. Dünya Çevre Günü diğer günlerden farklı olarak kutlanan bir gün değildir. İnsanların bu güne kadar doğa üzerinde yarattığı tahribatı göz önünde bulundurup, ne gibi düzeltmeler yapılması gerekiyor, tahribatın nasıl yok edilmesi gerektiğine dair şapkamızı masamızın üzerine koyup düşündüğümüz bir tarih aslında. Türkiye'de 5 Haziran'a yaklaştığımız şu günlerde durumun hiç iç açıcı olmadığını görüyoruz. Dünyada çevre konusuyla ilgili imzalanmış uluslararası anlaşmalar var. Türkiye'de bu anlaşmaların çok uygulanmadığını, hatta zaman zaman çiğnendiğini görüyoruz.
Türkiye'de çevresel politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini söyleyen Hasan Şevki Çiftçi, 'Türkiye sanayileşen bir ülke. Çok yoğun bir inşaat sektörünün uygulandığı ve yeni sektörlerin Türkiye'de uygulanan politikanın gözden geçirilmesi gerekiyor. Yakın zamana kadar Türkiye gelişmiş ülkelerin çöplüğüydü. Kimyasal atıklar ülkemizin kıyılarına vuruyordu. Bu imajdan kurtulduk ama kendi yarattığımız sanayileşme ve kalkınmanın yarattığı sorunların çözümüne dair bir politika üretebilmiş değiliz. Bunun yerine şuan kalkınalım sonrasına bakarız mantığıyla hareket ediyoruz. günlük çözümlerle hareket eden bir ülke olmaya devam ediyoruz. ' dedi.
İstanbul'un sonuna getirecek proje
Daha önce uygulanması planlanan deniz taşımacılığı projesi yerine köprü ve otoban projesinin hayata geçirilmesini eleştiren Çiftçi, bu iki önemli proje ile birlikte havaalanı projesini şöyle değerlendirdi; İstanbul bazında söylemek gerekirse, trafik sorununun çözümü olarak sunulan 3. köprü ismiyle tartışılıyor ve yoğun bir şekilde gündemde. Ancak trafik sorununa ne kadar çözüm olacağı, İstanbul üzerindeki etkileri hiç bir zaman tartışılmıyor. Sadece magazinsel bir tartışma yaşanıyor. 3. köprüye bakıldığı zaman İstanbul'un trafik sorununu çözmek üzere kurulmuş ancak bundan önceki köprü projelerine bakıldığı zaman ihtiyacı tam olarak karşılamadığı görülmüştür. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin daha önce yapmış olduğu açıklamalarda deniz taşımacılığı ve kara bağlantılı çözümlerin daha faydalı olacağı görüşünde birleşilmişti. Faydalı da bir çalışma olacaktı. Fakat bunun yerine daha çok inşaat ağırlıklı rant oluşacak bir projeye başlanıldı.
Daha önceki köprü projelerine bakıldığı zaman çevresinde hızlı bir yerleşimin olduğu görülüyor. İmar planlarında yapılaşmanın önüne geçileceğine dair verilen taahhütlere rağmen Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün etrafında nasıl bir yapılaşma olduğu açıktır. 3. köprüyle birlikte aynı sahneleri göreceğimiz çok açıktır. Yeni körünün yapılacağı yer İstanbul'un bu güne kadar dokunulmamış, akciğeri olduğu düşünülen ormanlar üzerine yapılmakta. Ormanların tam ortasından geçirilerek Kanal İstanbul projesiyle birleştirilmesi düşünülüyor. Yani daha önce düşünülmüş projeler bugün hayata geçirilirken İstanbul'un belki de sonunu getirebilecek bir proje olduğunu düşünüyorum. Biz bunları hiç bir şekilde tartışmazken, ismi ve bu projeden kimlerin neler elde edileceği tartışılıyor. Halbuki bu köprü projesiyle birlikte İstanbul'umuzu kaybediyoruz.
Köprü projesiyle birlikte 3. otoban projesi de hayata geçecek ve bu proje de ormanlarımızı delerek Çatalca'ya gelecek. Çatalca bölgesi tarımsal üretimin çok fazla olduğu bir yer. bu otobanın yapımıyla birlikte burada da hızlı bir yapılaşmanın olacağı ortada. Şuanda kaç tane ağacın kesileceği tartışma konusu ve milyonlarca ağaçtan bahsedebiliriz. Yakın zamana kadar Orman ve Su İşleri Bakanı kesilen ağaçların yerine yüz katını dikeceklerini söyledi. İnşallah daha önce unuttuğu sözler gibi bu sözünü de unutmaz. yüz milyonlarca ağacı nereden bulacak nasıl yetiştirecek? katledilen ormanların yenisini nasıl kuracak bunu da çok merak ediyorum. 3. köprü İstanbul'un başına bela olacak bir proje olurken 3. otoban da bizim bölgemize bir bela olarak karşımıza çıkacak.
Havaalanı bölgesi Çatalca'nın incisi
Şimdi bunu sormak lazım; Üretimin karşısında mı olmak gerekiyor? kesinlikle hayır. Üretimin karşısında olmakla halkın yararına olan bir projenin karşısında olmak farklı şeyler. Biz Çevre Mühendisleri Odası olarak her zaman şunu söyledik; Bir kesim zengin kitlenin oturacağı yerler, lüks konutların yapılacağı yere halkın barınmasını sağlayacak yerlerin yapılması çok çok daha önemli bizim için. Reklamlarda da görüyoruz, kentsel dönüşüm adı altında yapılan binaların çok çok üst rakamlara satıldığını halkımızın bu miktarlarla alım gücünün olmadığını sadece seyirci olarak baktıkları görülüyor. kısacası bu proje ne çevre kalkınması ne de insanlarımızın kalkınması yararına bir proje değildir. Bu gibi benzer projeler var. Mesela 3. havaalanı projesi de bunlardan bir tanesi. İş adamlarının taşımacılığını yapması planlanan bir havaalanı projesi. Bu projenin yapılacağı yer de Çatalca'nın incisi olan bir bölge. Bakıldığı zaman bu alan için çok ciddi şaibeler de var.
Özellikle çevresel etki değerlendirme raporu çok tartışıldı. Bu rapor henüz tamamlanmadan yasalara aykırı olarak ihalesi yapıldı ve proje hayata geçti. Halbuki Çevresel etki değerlendirme raporu tamamlandıktan sonra, halkın görüşü alınıp herkes mutabık olduktan sonra bu projenin başlatılması gerekiyordu. Acelecilik içerisinde bu proje başladı. Bir çoğu kazanılabilecek iptal davaları da açıldı.
Projelerle ilgili görüşlerimizi basın açıklamalarıyla duyuruyoruz. Önerilerimizi sunuyoruz. Ancak önerilerimiz hayata geçmediğinde konuyu yargıya taşımak zorunda kalıyoruz. Ancak yargıda kazandığımız davalar da uygulamaya geçmiyor. Önerilerimiz insanların kulaklarına ve vicdanlarına seslenen öneriler olmanın ötesine geçemiyor.