Hani bazen bir filmi izlerken, bir romanı okurken hiç bitmesin istersiniz, hatta hikayenin bitişinden sonraki gelişmeleri de merak edersiniz ya. İşte içinden şarkılar geçen bu roman tam da size bu duyguları hissettiriyor... Ve İnci Aral yeni kitabında tamamlanamamış hüzünlü bir aşk hikayesiyle birlikte yıllar sonra yine yeniden aşkın o büyülü dünyasına adım atan bir adam ve bir kadını anlatıyor. 80'lerde başlayan hikaye büyük bir sürprizle günümüze de taşınıyor. İnci Aral'ın da deyimiyle sığınılacak bir liman gibi adam Cihan, yıllar sonra genç bir kadına aşık olur. İşte sürpriz de burada başlar. åşık olunan genç kadın, bir zamanlar Cihan'ın tutkuyla bağlı olduğu Deniz'in kızıdır... Cihan'ın tamamlanamamış aşk duygusu artık bir başka kadında vücut bulacaktır... Biz de romanın hikayesinden yola çıkarak kadın-erkek ilişkilerini, neden bizi baştan üzeceği belli olan adamlara aşık olduğumuzu, aşık olunan kişiyi mi yoksa aşkın kendisini mi unutamadığımızı konuştuk.
- Bu romanı yazmanıza sebep olan ilk cümle neydi?
Bir cümleden çok fikir olarak ortaya çıkıyor roman düşüncesi. Bu düşünceler de birdenbire görünmüyor. Örneğin bu hikayeyi 20 yıldır yazacağımı biliyordum ve bununla ilgili belgeler toplamıştım. Bütün romanlarımda uzun bekleme ve hazırlanma süreci var. Sonra birdenbire nasıl ve neden olduğunu bilmeden zamanı geliyor ve şimdi sırasıdır diyorum.
- Romanlarınızda anlattığınız aşklara şahit olurken gerçek hayatta ikili ilişkilere dair sorular cevaplanıyor sanki...
İkili ilişkilerdeki uyumsuzlukları, çatlakları, kadınla erkek arasındaki çatışmaları ve duyguları bu ülkeye dair bir hikaye içinde irdeliyorum. İnsan hallerini sergileme açısından da aşk duygusunun içinde büyük bir zenginlik var. Aşk, bir insanın gösterebileceği en yüksek performans ve en büyük insanlık deneyimlerinden biridir. O çalkantılı ruh halleri, o saplantılar bir romancı için yazılmaya müsait çok zengin bir kaynak.
- Günümüzde de Deniz karakteri gibi gönlü uçuşan, uysal olmayan, sevilmek ve sevmek isterken kendini sevebilecek adamı yok eden ve birtakım duyguların arasında sıkışıp kalmış birçok kadın var...
Gönlü uçuşan... Çok güzel, evet. Kadınlar sevmeyi istiyor ama erkekler de çok kötü. Günümüzde kadının istemesi de yetmiyor ki. Erkekler çok vefasız oldu artık. Deniz de evlendiği kişiyle hüsrana uğruyor. Küçük burjuva bir aileden gelen bir kız Deniz ve ilişkide olduğu erkeklerse daha halktan tipler. Mesela Yüksel'le yaşadığı o hücre evine dayanamıyor, daha düzgün ve perdeleri olan bir ev istiyor. Gördüğü, duyduğu, okuduğu şeylerden etkilenmiş olsa da tam olarak kendisini oluşturabilmiş bir tip değil. Sağa sola kayan, arada kalmış...
HAYAT HAYALLERİN SINIRINI AŞAR
- Cihan'ın aşık olduğu Ayşe'nin yıllar önce yine çok aşık olduğu Deniz'in kızı olduğunu öğrendiğimde bir şok yaşadım. Buradan yola çıkarak sormak istiyorum. Hayaller mi hayatın sınırlarını aşar yoksa hayat mı hayallerin sınırını aşar?
Bence hayat hayallerin sınırlarını aşıyor. Bazen 'bu da ne kadar uydurma' dediğiniz şeyler hayatta fazlasıyla karşılaşabileceğiniz durumlar oluyor. Hayatın içindeki hikayelerin bir romancının hayal sınırlarını aşmış olmasına hayret ediyorum. Burada da romanın iç mantığı olduğu kadar teknik olan şeyler de var. Yaşanmış ya da yaşanamamış ama yarım kalmış bir aşk vardı. Bu meseleyi günümüze taşıma problemi üzerine çok düşündüm. Hikayeyi sürdürecek ve birinci hikayeye paralel akacak başka bir şey gerekiyordu bana. Dolayısıyla hem bu art düşünce hem de metin beni buna götürdü.
- Ayşe, aşık olduğu Cihan'ın bir zamanlar aynı tutkuyla annesini sevmiş olduğunu öğrenince neden vazgeçmiyor üstelik kendinden yaşça büyük aşkından?
Eksik kalmış bir şeyi tamamlıyor. Soner gibi erkeklerin elinden geçtikten sonra daha anlamlı, daha sevecen, kendisini daha çok anlayacak ipuçları buluyor Cihan'da. Kaybolmuş bir neslin adamı Cihan. Bir tanıdığım 'Kadınlar o kadar çok hırpalanıyorlar ki. Erkekler çok hoyrat. Kadınlar sevgi, aşk, sadakat arıyor, bunların hiçbirini bulamıyorlar' diyor. Böyle bir dünyada Soner gibi kaba adamlar olunca da bu ilişkide yaş artık önemini kaybediyor. Cihan, bir kadının sığınacağı liman. O ilişkide bir yakınlık ve geçmişten gelen bir tanışıklık var, bu da çok güvenilir.
AŞKIN YAŞI YOK
- 'Yaşı ne olursa olsun insanın kalbi değişmiyordu' diyorsunuz. Cihan açısından bakarsak aşkın şiddeti her yaşta aynı mıdır?
Aşkın şiddeti de insanın kendi derinliğiyle ve bütün duyguları hangi şiddette yaşadığıyla ilgili. O tatlı heyecanı 60 yaşında olsanız bile yine hissedersiniz. Aşk duygusu geçmez ki. Hatırlanır. O çocuksuluk, o acemilik, o sakarlık, o kendinden vazgeçme hali yani aşk yaş, baş, zaman dinlemez. Birdenbire havaileşirsiniz. Tabii ki 60 yaşında çılgınlığa kapılan, evini, çocuğunu bırakıp bir kadının ya da adamın peşinden giden bir sürü insan görüyoruz. Bu noktada da işte sorduğunuz gibi hayat hayallerin sınırını aşıyor.
- Çoğu kadın gizemli, sözde güçlü erkeklerin peşinde koşuyor ve önünde sonunda hayal kırıklığı yaşıyor Deniz gibi. Asıl istediğimiz Cihan gibi birinin sevgisiyken neden biz gidip de olmayacak aşkların peşinden koşuyoruz?
Çok basit. Çünkü onlar çekicidir. O adamlar böyle duygulara açık kadınları büyüler. O adamlarda bir kadını hayal kırıklığına uğratacak her şey vardır ama bile bile ona gidersiniz çünkü çok caziptir. Öbürleri vefalı, sevgi dolu, anlayışlı olur ama gösterişleri yoktur.
- Ben bunlara celladına aşık kadınlar diyorum...
Bütün kadınlar kendilerini hayal kırıklığına uğratacak erkeklere aşık olur. Bunlar boyalı kuş gibi çok çekicidir. Ağızları laf yapar, görünüşleri başkadır. Cool bir tavırları vardır. Orada dediğiniz gibi bir gizem, bir macera vaadi var. Onun cazibesine kapılıp bir maceraya girebilirsin ama öbürüyle bellidir, sıradandır.
Bazı erkeklerle maceraya atılır, bazılarıyla dost oluruz
- Deniz, Cihan'la ilişkisini sürdürmek istemeyerek belki de hiç bozulmadan kalmasını istediği bir ilişkiyi korumak istiyordu ki bazı kadınlar bunu hep yapar. Serserilik yapacağı bir adam diğer tarafta da sığınacak bir liman...
Mumyalayıp kaldırmak gibi... Güvenilir bir dost olmasını istedi Cihan'dan. Yüksel'le maceraya atılırken de, başı sıkıştığında da onu bir tarafta tutmak istiyordu. Kadınlar böyle yakın bir dost istiyor ki bu da genellikle erkekler oluyor. Çünkü kadınların rekabeti beni her zaman korkutmuştur. Kadınlar bazen birbirlerine karşı çok acımasız. Tabii çok güzel kadın dostlukları da var ama Cihan gibi erkekler de güvenilir adamlar. Bir erkeğe anlatmak bir kadına anlatmaktan daha tatmin edici bir duygudur. Sanki bir kadının anlayamayacağı şeyleri bir erkek anlayabilirmiş gibi oluyor. Böylesi ilişkilerde de ne olursa olsun geri planda bir flört tadı da vardır.
Aşkta bağışıklık kazanılması çok zor
- 'İlk aşkın üzerinden zaman geçmez' derken ilk aşk unutulmaz mı demek istediniz?
O ilk aşk deneyimi, o tatlı duygu insanın içinde bir yerde kalır. åşık olunan sevgili değil ama o ilk aşkın duygusu, izi kalır. Başrolde olan aşktır, kişi değil. O ilk sevgiliyi lanetleyebilirsiniz, çok kötü biri de olmuş olabilir ama ona aşık olduğunuz anları, günleri, onun peşinde koştuğunuz zamanları hatırlarsınız. Aşk bağışıklık kazanılması olanaksız bir duygudur. Aynı hataları yapıp aynı yanlışlara düşersiniz. Her aşk hüsranla biter. Aşk zaten uzun sürmez ki. Kalan o güzel duygudur. O yüzden yeniden aşık olmak isteriz.
- O zaman bize acı veren bir aşkı unutmanın tek çaresi de yeniden aşık olmak...
Hep söylerim. Bir aşkın panzehiri yeni bir aşktır. Kötü olan aşkların günümüzde çok kısa sürüyor olması. Ve o kadar yorucu bir duygu ki aşk.
- En çok da erkekler kaçıyor aşktan ve aşık olmaktan?
Sorumluluk üstlenmek istemiyor çünkü. Öyle bir bencilleşme çağı yaşıyoruz. Özel alanları korumak istiyoruz.