Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (TOFD) 1998 yılından bu yana; öncelikle omurilik felçlileri olmak üzere tüm ortopedik özürlülerin tıbbi, mesleki, ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümlerine yönelik ulusal ve uluslararası alanlarda çalışmalar yapıyor. Hem engellilerin sorunlarının çözümü hem de yeni oluşabilecek kalıcı sakatlıkların önlenmesi ve toplumun bu alanda bilinçlenmesi için çalışmalarını sürdüren Derneğin Başkanlığı’nı yürüten Ramazan Baş bugünkü röportaj konuğumuz. Engellilerin sorunlarını, yöneticilerin ve toplumun engellilere bakış açısını konuştuğumuz Baş problemlerin çözümü noktasında yerel yöneticilere büyük görevler düştüğünü belirterek, “Biz onlardan duyarlılık ya da lütuf beklemiyoruz. Sadece yasada belirtilen görevlerini yapsınlar” yeter diye konuştu.
Siz 1998 yılından beri aktif olarak engellilerin sorunlarıyla ilgileniyorsunuz. Aradan geçen 17 yılda İstanbul’da, yöneticilerin bakış açısında, toplumun yaklaşımında bir değişim oldu mu?
Biz 1998 yılında sorunları çözmek için yola çıktık, hala da çalışıyoruz. Çünkü nereye bakarsanız bakın tıbbi, mesleki, sosyal anlamda birçok sorun var. Biz de dernek olarak bu sorunlara çözüm bulabilmek için merkezi yönetim, yerel yönetimler, sivil toplum kurumları, üniversitelerle işbirliği yaparak bilimsel anlamda önce sorunları tespit edip, sonra çözüm önerileri üretip sonra da çözmeye çalışıyoruz. Tüm Türkiye genelinde olduğu gibi İstanbul'da baktığınız her yerde bir sorun yakalayabilirsiniz. Bu sadece merkezi ve yerel yönetimlerin oluşturduğu engellerden oluşmuyor. Toplum olarak henüz yeterli duyarlılığa ulaşmadık. Mesela yasalar çıkıyor, ki dünyanın birçok ülkesinden çok daha yeterli. Ama yasalar her alanda uygulanmıyor. Bir taraftan böyle bir gerçek varken öte yandan olumlu anlamda değişen şeyler de var. Mesela kamu alanlarında daha rahat hareket edebiliyoruz. Kamu çalışan personeli eskiye nazaran daha bilgili.
Derneğin kurduğu isimli internet sitesine 2014 yılı boyunca engelli vatadaşlar ve yakınları sosyal hayatta yaşadığı zorlukları fotoğraflayıp gönderdi. Sitede, “2014 'EN'gellerini sizlere üzülerek sunarız” deniliyor
Engelliler artık rahatça sosyal hayata veya iş hayatına girebiliyor mu?
Bu konuda maalesef evet cevabı veremiyoruz. Şehir buna pek izin vermiyor. Örneğin metrobüsler, metrolar, tramvaylar açıldı. Ama engelli sabah evinden çıktığında hiçbir toplu taşıma aracını kullanamaz, işine nasıl gidecek? Yığınla insan metrobüse binmeye çalışırken yanına geleni fark etmiyorlar bile. Hadi işine şansa gitti diyelim. Akşam nasıl dönecek? Ne yapıp etti, döndü diyelim. Evinin önüne bir rampa yaptırsa dahi bir geliyor adamın biri aracını park etmiş. Yani sorun sadece yetki verilmiş yöneticilerde değil tüm toplumun bir sorunu var. Toplum daha çok ben diye yaşıyor ya da nasıl yaşadığını fark etmiyor.
Yapmak zorundalar
Yerel yöneticilerin şehirde engellilerin hayatını kolaylaştıracak uygulamaları nasıl?
Zaten bizim en çok çağrımız belediyelere… Belediye başkanları bir sözüyle iş yaptırabilir. Ki zaten yapmak zorundalar, lütufta bulunsunlar diye söylemiyoruz. Yapmak zorunda oldukları işi yaptırsınlar. Yani eşi bir yolu kullanamayacak olsa, babası annesi o yaşam alanlarından faydalanamasa çok daha farklı davranır. Birilerinden duyduğu cümleleri kullanarak değil birebir yaşadığı için çalışma yapar. Biz onlardan duyarlı olmalarını beklemiyoruz, görevini yapsınlar. Çünkü bunun için oy aldılar, üzerlerinde büyük vebal taşıyorlar. Sorumlulukları çok büyük, yasalar onlara caydırıcı cezai müeyyideleri gerektirmese de insani olarak bunları yapmak zorundalar.
Bu noktada yöneticilerin yanı sıra kimlere sorumluluk düşüyor?
Ne zaman Dünya Engelliler Günü oluyor eline mikrofon, kamerayı, fotoğraf makinesini alan nerede bir engelli yakalarım diye sokağa dökülüyor ve soruyor 'Bugün dünya engelliler günü ama şehir engellerle dolu.' Eee, diğer günler nolacak? Neredesiniz diğer günler? Orada yığınları oluşturan toplumun karşısında medyanın da, yerel yöneticilerin de, merkezi yönetimin de sorumluluğu var. O yerel yönetici kanunları uygulamıyorsa çok ağır yaptırımlar olmalı. Yok böyle bir cezai müeyyide. Evet kanun çıktı ama caydırıcı değil. Caydırıcı olmayınca da umursamıyorlar bile. Sivil toplum kuruluşları da aynı şekilde üzerlerine çok büyük görevler düşüyor ama ne yazık ki bunların çoğu özellikle yerel yönetimler tarafından politize edilmiş olduğu için eleştirme hakkını bile kullanamıyor. Bu konuda biraz sesini çıkaran biri olduğu zaman dışlanmaya başlıyor. Diğerleri de dışlanma korkusuyla daha pasif hale geliyor.
Alışveriş bile engel
İstanbul'un şu ilçeleri engelliler için rahat, buralar sorunlu diye bir liste yapabilir misiniz? Yoksa İstanbul'un tamamı ilçe ayırmaksızın sorunlu mu?
İstanbul bir kere her yeri kolay yaşanabilir bir kent değil. Bugün eski semtler sayılan Beşiktaş'a ya da Beykoz'a baktığımızda dar sokaklar, tepeler, çukurlar var. Zor ama rehabilite edilebilecek bir ilçeler. Burada yasa uygulayıcı iyi niyetliyse elindeki imkanlarla bir şeyler yapar. Yeni kurulmuş yerlere bakıyoruz, çok sorun yok gibi gözüküyor. Yolları, kaldırımları geniş ama hiçbir ortopedik engelli alışveriş yapmak istediğinde; bakkal, kuaför, pastane her neyse bir basamaktan içeri giremiyor. Satıcıyı dışarı çağırıyor, dışarda ürüne bakıyor, dışarda pazarlığını yapıyor, parasını dışarıda ödüyor. Ya da bankamatiğe gidiyor ama şifresini bir başkasına vererek para çekmek zorunda kalıyor çünkü kolu yetişmiyor. Bir tarafa baktığınızda çok engel görürsünüz ama iyi niyetle bir yerlerini düzeltmiş olabilir. Engelliyi sosyal yaşama katabilecek imkanlar sunmuştur. Öbür tarafta yeni gelişen bir yer ama alışveriş dahi yapamayan bir engelli. Burada hangi yönetici daha duyarlı, kim engelliyi daha çok düşünerek hareket ediyor, ortaya çıkıyor.
Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin 16’ncı yılı sanat, siyaset ve iş dünyasından çok sayıda ismin katıldığı bir yemekle kutlandı
Demin engellilerin para çekemediklerini söylediniz. Bu tarz sorunlarda özel kuruluşlarla görüşüyor musunuz, onların tavrı nasıl?
Duyarlı olup standartlara uyanlar var. Özellikle yabancı firmalar hem engelli çalıştırma konusunda hem de standartları uygulama konusunda daha iyiler. Yerli firmalar ise yöneticilerinin duyarlılıkları ya da kalite standatlarının uygulanıp uygulanmaması denetimlerinin ne şekilde yapıldığı ile ilgililer. Biz buradaengellendim.com sitesini kurduk. Mesela bir bankanın kullandığı ATM uygun değildi bize, fotoğrafını yayınladık. Görüp, hemen geri dönüş yaptı. Düzelttik diye fotoğrafını da yayınladı. Biz bu kez teşekkür ederek düzeltilmiş halinin de fotoğrafını yayınladık. Bankaların kullandığı bankolardan AVM'lerin girişinden içinin kullanımına kadar birçok özel kuruluş, özel okul, devlet okulu gibi kurumların hepsiyle işbirliği yapıyoruz.
Engelli dernekleri çok var. Bu dernekler sorunların çözümünde etkenler mi?
Avrupa Uyum Yasaları uygulanmaya başladığından beri demokratik hakların daha rahat kullanılsın diye bazı olanaklar sunuldu. Dernek kurmanın kolaylaşması da bunlardan biri. Gerçekten bu noktada olumlu işler yapan ve emeği geçen insanlar var ama bu derneklerin çoğuna baktığımız zaman engellilerle ilgili sivil toplum kuruluşlarının yapısı çok iyi değil. Eğitimsiz, bilgisiz, kendini geliştirememiş ama dernek başkanı ya da yöneticisi sıfatıyla birileriyle çok daha iletişim kurup bunu ranta çeviren insan sayısı maalesef çok az değil. Proje üretebilecek, onu doğru biçimde hayata geçirebilecek insan sayısı fazla değil. Bunun olması için sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi gerekiyor. Müdahale edilse, kriter koyulsa demokratik insan haklarına aykırı denecek; müdahale edilmediğinde durum ortada.
Hayal kırıklığı yaşadım
Bir de siyasi partilerin ya da belediyelerin engelliler komisyonları var…
İşte dernekler çok etkin olmadığı için böyle bir yapılanmaya gidildi. Bu da şunu beraberinde getiriyor; kaç kişiyi kaydedip ilgilenirsek o kadar oy demek. Biz buna da karşı değiliz; iyi hizmet versinler oy da alsınlar. Ama sırf oy kaygısıyla bu yapıldığında çok iyi hizmet verilmediği de görülüyor. Üstelik o komisyonun başına çok bilgili insanları koymazsanız faydadan çok zarar veriyor. Orada engelli şu şekilde görülüyor, örneğin hastaneye gidecek araç yardımı... Ama sosyal ihtiyaçlar, eğitim ihtiyacı, toplumda saygın bir biçimde var olmasını sağlamak bunlar Türkiye'de henüz düşünülmeyen şeyler.
2009 seçimlerinde AK Parti'de bir dönem meclis üyeliği yaptınız. Siyasete neden girdiniz?
Ben Bakırköy'de doğdum, hala burada ikamet ediyorum, Bakırköy'ün 739 sokağını dolaştım. Neresinde engel var tek tek biliyorum. Bakırköy'de birçok hizmetim de oldu, engelliler ile ilgili birçok önemli çalışmada imzamız oldu. Ve meclis üyeliği teklifi geliyor. Ben siyasette olmayı hiç düşünmedim ama kendi ilçemde bu fırsat sunulunca kabul ettim. Benim orada yer almamım bir nedeni vardı. İktidar partisi, yerel yönetimlerin çoğuna sahip ve yerel yönetimlerde önemli hizmetler veriliyor çünkü yetki var. Siz şimdi çok beğendiğiniz ya da ben ancak bu ideolojide olurum dediğiniz bir siyasi partide hiçbir şey yapmadan bir kenarda oturmayı mı tercih ederdiniz? Yoksa baktığınızda çok önemli icraatları olan bu yapının içinde olmayı mı? Bunları düşündüğümüzde teklifi kabul etmek benim için bir kaçınılmazdı.
Pişmanlık yaşadınız mı?
Pişman değilim ama büyük hayal kırıklıkları yaşadım. Mesela Türkiye'de ilk kez bir şey oldu. Partiler ihtisas komisyonlarına seçimde aldığı oy oranında üye verir. AK Parti de Bakırköy'de bu noktada yeterli oyu alamamıştı ve hiçbir komisyonda yer alamadı. O dönem ki Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen bir teklifte bulundu. Engelliler komisyonu kurulmasını ve komisyon başkanlığına da benim getirilmemi önerdi. Oy birliği ile bu kabul edildi. Ben o gün inanılmaz umutlandım. Ama 5 yıl boyunca verilen sözlerin neredeyse hiçbiri yerine getirilmedi. Müdürleri, başkan yardımcılarını, meclis üyelerini birçok defa bir araya getirip sorunların ne olduğunu ve nasıl çözülmesi gerektiğini anlattım. Her defasında tamam dendi. Ama sorunlar çözülmedi. İyi bir tecrübe yaşadım. Ama siyasetin içinde bir olup hizmet edemedim. Ben yine engellilerin yaşam alanlarının kolaylaşması için gerek ilçe gerekse Büyükşehir Belediyesi nezninde görüşmelerime devam ediyorum. Güzel bir iki söz verildi. İncirli ve İstanbul caddelerinin engelsiz hale getirileceğinin sözünü verdi. Umarım bu sözler yerine getirilir.
Siz AK Parti'de meclis üyesi olduktan sonra diğer partilerin derneğe karşı bakış açısı değişti mi?
Bunu kullanmak isteyenler oldu ama buna hiç izin vermedik. Bunun aleyhinde bir kişi bile bu konuda ucuz siyaset yapmasın. Mahcup duruma düşerler. Bütün siyasi partilerin engellilerin yaşamını kolaylaştıracak her projelerinde biz birlikte oluruz. Bundan sonra da memleketim ve insanım için hiçbir karşılık beklemeden her projeye koşarım. Makamı ya da adı hiç önemli değil. Ama şunu da söyleyim, yetki olan bir yerde bunu yaparsınız. Yetki olmayan bir yerde olmak bana göre değil.
Önümüzde seçimler var. Bir çağrınız var mı?
Herkes oyunu istediği, güvendiği şekilde lütfen gidip kullansın. Sonra da hesabını sorsun, dava açsın, şikayet etsin, peşini bırakmasın. Nolacak ki diye düşünmesinler. Bir şeyler değişiyorsa bu konuda emek veren insanların girişimleriyle değişiyor.
Eğitmek en kolay yol
Yılda sığ suda omurga kırığı ile 500, kazalarla birlikte yaklaşık 2000 – 2500 kişinin omurilik felci olduğunu söyleyen Baş, “Uyarmak, eğitmek en kolay ve en ucuz yoldur. Biz ilkokuldan üniversiteye, sivil toplum kuruluşundan TBMM'ye kadar uyarmak ve eğitmeyi ön plana alıyoruz. Çünkü bunun manevi maliyeti çok yüksek ve telafi edilemez. Devlete maddi maliyeti de 4 – 5 milyon dolar. Onun için en ucuz yöntemi kullanıyoruz. Uyarı levhaları bunlardan birisi. Ama Türkiye'de yaşamanın belki de bedeli, daha eğitime önem vermiş ülkelerde en sondan gelip gidiyoruz. Halbuki medya ya da ilgili bakanlıklar bu konuda parmağını bir şıklatsa Türkiye'de ağır ödenen o bedeller çok daha aşağılara çekilebilir. Onun için mesela yaz ayları yaklaşmadan bilboardlar, raketler, kamu spotları tüm bunlarla Türkiye'de bir uyarı seferberliği başlatılabilinir” dedi.
Kimin ne olduğunu biliyoruz
Dünya Engelliler Günü’nde özellikle yetkililerin kullandığı 'engelliler haftası kutlu olsun' ya da 'hepimiz bir engelli adayıyız' gibi cümleler size ne hissettiriyor?
Klişeleşmiş, çok kolay kullanılan sözler bunlar. Ama bir belediye başkanı ya da meclis üyesi ilçesinde kaç tane engelli yaşıyor, görmüyor mu, yürüyemiyor mu, işitemiyor mu, evinden çıkamıyor mu, işe gidemiyor mu, okula giremiyor mu, öldüğünde camide namazı kılınamıyor mu; tüm bunlardan bihaberse istediği kadar belediye başkanı olsun, istediği kadar engellileri çok seviyor olsun hiçbir anlam taşımaz. O sözlerin hepsi klişe olur. Engellilerin dünyasını hissedebiliyorsa, empati yapabiliyorsa, kendisine verilen yetkinin ağırlığını biliyorsa, bunun bilinciyle hareket ediyorsa ve soruna çözüm bulmak için sahaya çıkabiliyorsa zaten o klişe sözlere gerek bile duymaz. Bizler kimin samimi ya da iki yüzlü olduğunu biliyoruz.
Engelimi kaldır da ister elma de
Son yıllarda büyük ilgi çeken mavi kapak toplama kampanyası ile ilgili geçtiğimiz günlerde ‘firmalar geri dönüşüm parası vermemek için böyle bir çözüm ürettiler’ şeklinde spekülasyonlar çıkmıştı. Konuyla ilgili fikrini sorduğumuz Ramazan Baş kampanyanın çok başarılı olduğunu belirterek, “Hem çevreyi koruma adına hem de engellilere yardım etmek adına insanlar içtiğini suyun kapağını atamaz oldu. Şimdi bunu baltalamak isteyenler, 'sosyal devlet bunu karşılamak zorunda' diyor. Evet doğru, ama insanların da ihtiyacı var. Yok efendim, çöpten kapak toplanıyor engelli çöple özdeşleştiriliyor diyorlar. Bunu söyleyen hiçbir insan tekerlekli sandalye ile evinde günlerce, aylarca, yıllarca insan yüzü görmeden yaşamamıştır. O dört duvarın arasında biraz yaşasınlar, çöple özdeşleştiriliyor mu görürler. Geliyorlar hep şunu diyorlar, size engelli mi, özürlü mü, sakat mı diyelim. Kardeşim benim engelimi kaldır; istersen elma de! Hiç alınmam. İster çöpten topluyor de, ama benim engelimi kaldırıyor. Bir deli kuyuya taş atıyor ama onlarla bizim uğraşacak vaktimiz yok” dedi.
KAYNAK:GAZETE İSTANBUL