MHP İstanbul İl Başkanı Mehmet Bülent Karataş'ın da katılımıyla İstanbul 3'üncü bölgeden milletvekili aday adaylığını açıklayan Arzu Erdem, 7 Haziran'daki seçimleri 'kader kavşağı' olduğunu söyledi. “Uzun senelerden beri iktidar olan parti hala eğitim sorununu, kadınla ilgili sorunları, çocuklarla ilgili sorunları çözememişse, cinayet yaşı 14-15'lere inmişse, bugün sokaklarda 5 liraya bonzai satılıyorsa ve bütün değerlerle ilgili yozlaşma varsa o zaman sınıfta kaldı demektir. Artık MHP'nin zamanı. Biz iktidara adayız. İktidar olma yolunda da çalışmalarımızı istikrarlı bir şekilde yürütüyoruz” dedi. Kimsesiz Çocuklar Derneği'nin kurucu başkanlığını yapan ve özellikle şiddete maruz kalan kadınlarla ilgili çalışmalar yapan Erdem, özellikle kadın sığınma evlerinin her ilçede kurulmasının şart olduğunu belirterek, “Benim birinci hedefim tabi ki önce partimin bana vereceği görevler olacak. Ama ikinci sırada ben inanıyorum ki partim beni özellikle kadın ve çocuklarla ilgili projelerde görevlendirecektir” diye konuştu.
Siyasette bir yerlere gelebilmek için kadınların erkeklere göre daha mücadele etmesi gerektiği, kadınların siyasette de ikinci plana atıldığı söylenir. Milletvekilliği yarışında da böyle mi?
Bu konu son günlerde fazla gündeme geliyor. İşte kadınların TBMM'de temsil oranlarının arttırılmasıyla ilgili bir takım çalışmalar yapılması, erkeklerin kadınların önünü kestiği noktasında konuşmalar yapılıyor. Ama ben şuna inanıyorum; kadın erkek diye çok ayırmamak gerekiyor. Kadının siyasetteki yeri, rolü ya da ne kadar yer aldığını cinsiyete bağlamamak gerekiyor. Orada kişinin yeterliliği, gerçekten TBMM'de temsiliyet olup olmadığını, buna yeterli donanımının olup olmadığını, temiz bir geçmişinin ve bundan sonra gelecekle ilgili gerçekten vebaldir de aslında milletvekilliği; bunu yapamayacağı erkek - kadın cinsiyet ayrımı yapılmadan değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ben hep şunu savunmuşumdur, insanlar bir şeyleri istemeli ve bunun peşinden gitmeli. Keza benim 2007, 2011 ve 2015 olmak üzere üç dönem milletvekilliği ile ilgili talebim oldu. Allah nasip ederse TBMM'de de bu dönem temsil imkanı bulacağıma inanıyorum. Kaldı ki bizim partimizde çalışmak isteyen kadınlar hangi kademede olursa olsun mutlaka yer buluyorlar.
Neden böyle bir kanı var peki?
İlçelerde kadın kolları çalışmaları çok basına yansımıyor, bu nedenle insanlar çok vakıf değiller ama milletvekilliği makamına bence çok talip olunmuyor. Başka makamlara da öyle. Kadınlar genelde eğitim sürecinden sonra evleniyorlar, çocukla birlikte 'bunu ben büyütmek istiyorum' dediği için, ki ikisinin aynı anda yürütülmesi çok zor, siyasetten de uzak duruyorlar. Ama burada maalesef toplumda öyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor ki; kadınlara yer verilmiyor, kadınların önü kesiliyor deniliyor. Ben ona inanmıyorum. Sonuçta toplum yapısını iyi okumak gerekiyor. Erkek hakimiyetinin olduğu, küçüklükten itibaren ailelerin çocuklarını kız erkek olarak farklı yetiştirdiği bir toplum. Toplum yapısı içerisinde de doğal bir sonuç. Ama son dönemdeki gelişmelere baktığımız zaman kadının artık toplumda özellikle karar mekanizmalarında ya da gerçekten toplumu yönlendirecek, toplum geleceğini yönlendirecek alanlarda yer alma isteğinin arttığını da görmemiz gerekiyor. Ki partilere katılımlar, TBMM’de temsil oranı gittikçe artıyor. Bu zaman içerisinde taleple birlikte bence dengelenecektir.
Kadın cinayetleri cins kırımına döndü
Sizin kadın sığınma evleriyle ve o evlerde kalan kadınların meslek edinmeleri ile ilgili bir projeniz vardı. O projeyle ilgili herhangi bir gelişme oldu mu? Kadın cinayetlerinin arttığı şu dönemde sığınma evinin önemi nedir?
Hükümet 2011'de bir kanun çıkardı. Nüfusu 50 bin'in üzerindeki ilçelerde kadın sığınma evlerinin yapımını zorunlu hale getirdi. Ben o gün de bunu çok dillendirdim, özellikle bu alanda çalışma yapan derneklerin toplantılarında anlattım. Türkiye'nin ki kadın cinayetlerinin gerçekten cins kırımı noktasına geldiği bugün görüyoruz. 2011'de belki bu çalışmalar sağlıklı bir biçimde yapılmış olsaydı, bugün belki bir nebze cinayetlerin önüne geçilebilirdik. Kanunda yapılan değişiklikle nüfusu 100 bin olan ilçelerde açılma zorunluluğu getirildi. Bunun altındaki ilçelerde kadın sığınma evi gerekli değil denildi. Bana göre gerekli, çünkü 50 bin nüfus dediğiniz zaman mağdur olan kadın sayısını rakam olarak aldığınızda mutlaka bir sığınma evi şart olur. Kadın sığınma evlerinin bir kısmını aradım, bir kısmını ziyaret ettim. Bunun hepsini değerlendirdiğinizde aslında aklın yolunun bir olduğunu bilmemize rağmen maalesef alınması gereken önlemler alınmıyor. Her gün bir cinayet haberiyle uyanıyoruz. Biliyoruz ki eşi ya da farklı insanlar tarafından mağdur edilen kadınların ilk başvurduğu yer emniyet. Karakola gidiyorlar, karakol savcılığa sevkini yapıyor, savcılık bir kadın sığınma evine yerleştirilmesi konusunda karar çıkarıyor. Ama kadın sığınma evi yoksa nereye yerleşecek bu kadın? Ya da var ama yeterli değilse sıra veriyorlar; şu kadar zaman sonra yerleşebilirsin. Bir, o kadar zaman sonra yerleşene kadar zaten ölecek mi kalacak mı belli değil ki bunun sonuçlarını da çok gördük. İki kadın sığınma evine yerleştirildikten sonra 6 ay misafir ediliyor. 6 aydan sonra 'süren bitti, başının çaresine bak' deniliyor. Oradan çıkıyor, yine öldürülüyor.
Bu sorun nasıl çözülür?
Kadınlarla ilgili sorunun çözülmesi tamamiyle teknik bir çalışma. Kadın sığınma evlerini yeteri sayıda ve yatak kapasitesi de yeterli olacak şekilde her ilçeye sağlayacaksınız. Orada atölyeler olacak ve bu kadınları için meslek edindirme kursları açılacak. Bu insanlar kadın sığınma evinden çıktıktan sonra ki genelde ekonomik sebeplerden ötürü birilerinin boyunduruğu altına girmek zorunda kalıyor ve yine katlediliyor. Bunlara meslek kazandırılması gerekiyor. Nasıl mahkum kadrosu varsa bu tarz dezavantajlı grup durumuna düşen mağdur edilmiş, şiddet görmüş ya da farklı şekilde ikinci planda olan kadınlarla alakalı mutlaka devlet dairelerinde istihdam sağlanması lazım. Ama bunların hiçbiri yapılmıyor. Bunu toplumdaki sıradan bir insana sorun, bu fikirleri beyan edeceğine inanıyorum. 12 yıldır bu ülkede iktidar olan AKP'nin bu sorunu çözmemesini de hayretle karşılıyorum.
Seçilirsem bu konularda çalışacağım
Bir röportajınızda da bu projeyi AK Partili belediyelere götürdüğünüzü ve 'gerek yok' cevabı aldığınızı söylüyorsunuz. Bakış açışı hala aynı mı?
Bu hükümet değil mi ki kaç çocuk doğuracağımıza, o çocukları hangi yöntemle doğuracağına karar veriyor, kadının en kutsal görevinin evde oturup çocuk bakmak olduğuna karar veriyor. Gerçekten kadının ikinci planda kalması ya da toplum huzurunda maalesef bastırılmaya çalışılması, evet bu hükümetin belki planlarından bir tanesi. Çünkü kadın aktif olarak ne kadar çok toplumda var olursa; o toplumun iyileşmesi ve geleceğinin gerçekten iyi yerlere gelmesinde o kadar büyük katkı görürürüz.
Vekil olmak için yola çıktınız. Eğer seçilirseniz bu söylediklerinizi Meclis'te yansıtacak mısınız? Birinci önceliğiniz kadınlar olacak diyebilir miyiz?
Ben başladığım günden beri hep şunu söylüyorum, bilhassa toplumun dezavantajlı gruplarına bakmak gerekiyor. Bunların başında da şu an şiddet mağduru kadınlar, ikincisi ise çocuklarımız geliyor. Bunun da önüne geçilmesi adına mutlaka sağlıklı projelerin yapılması gerekiyor. Bence Meclis'te de çalışma grupları oluşturulurken usulen değil o konuyla ilgili uzmanların katılımı sağlanırsa; kendi uzmanlık alanımla ilgili topluma faydalı grupların içerisinde yer alacağım. Yurtdışı tecrübem yüksek, Almanca ve İngilizce'yi akademik düzeyde biliyorum. Bunun için globalleşen dünya yapısı içerisinde mutlaka bu konuyla ilgili yurtdışındaki örnek modellerin de kaynağından araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda benim birinci hedefim tabi ki önce partimin bana vereceği görevler olacak. Ama ikinci sırada ben inanıyorum ki partim beni özellikle kadın ve çocuklarla ilgili projelerde görevlendirecektir. Zaten benim bu konularda daha önce yapmış olduğum çalışmalarda var. Bunları da aktif olarak hayata geçirmeyle ile ilgili TBMM’de ısrarımızın olacağı da kesin.
Bu seçimler kader kavşağıdır
7 Haziran seçimleri için herkesin söylediği bir cümle var; çok farklı olacak. Siz bu seçimleri ve sonuçlarını nasıl öngörüyorsunuz?
Benim bu seçimle ilgili sürekli dillendirdiğim bir 'kader kavşağı' kavramım var. Türkiye için, Türk insanı için bu seçim bir kader kavşağı. Bu seçimden sonra ya var olacağız ya yok olacağız. Üç ana tema çok önemli. Bir, 400 milletvekili istemel ve başkanlık sisteminin Türkiye'de uygulanması hususu parçalanmayı beraberinde getireceği için bir kere atalarımızın büyük acılarla elde ettiği toprak bütünlüğü noktasında parçalanmayı göze almamız gerekiyor. İki, bizim hep söylediğimiz 'bu ülkede Kürt sorunu yok terör sorunu var' dediğimiz; ki her nedense Cumhurbaşkanı da aynı söylemde... Üç, artık AKP'nin kendi içinde bile bugüne kadar yaşanan süreçler tescil edilmişken, CHP'nin yine iç savaşı devam ederken: duruşunu hiç bozmamış çizgisiyle gelen, istikrarlı bir biçimde hiçbir değerinden ödün vermeyen, 40 yıl önce ne söylediyse bugün de aynısını söyleyen bir MHP var. Terörü masada pazarlık yaparak bitiremezsiniz, terörü bitirmenin emniyet ve güvenlikle alakalı etkin metodu var. Bunu kullanmak yerine eğer masada bunun pazarlığı yapılıyorsa bunun arkasında farklı oyunların olduğunu herkesin anlaması gerekiyor. Apo'yu neden astırmadınız diye bize senelerce serzenişte bulunurken kendileri şu an Apo'yu tosun gibi besliyor. Bunların hepsine baktığımızda evet, bir kader kavşağındayız. Şunu görmek gerekiyor. Uzun senelerden beri iktidar olan bir parti hala eğitim sorununu çözememişse, kadınla ilgili sorunları çözememişse, çocuklarla ilgili sorunları çözememişse, cinayet yaşı 14-15'lere inmişse, bugün sokaklarda 5 liraya bonzai satılıyorsa ve bütün değerlerle ilgili yozlaşma varsa o zaman sınıfta kaldı demektir. Sınıfta kaldıklarını da zaten artık birbirlerine söylemeye başladılar. Artık MHP'nin zamanı. Hep söylüyorum bunu, biz iktidara adayız. İktidar olma yolunda da çalışmalarımızı istikrarlı bir şekilde yürütüyoruz.
7 Haziran'da ne olur?
Ben şuna inanıyorum, toplum gerçeklerin farkında. Sandıkta da bunun karşılığını verecek. Biz sandıklarımıza da sahip çıkacağız. En büyük oyunlar sandıkta dönüyor. Çok manidardır ki röportajı yaptığımız gün tüm ülkede elektrik kesildi. Umarım bu seçime bir hazırlık değildir. Halkı kesintilere alıştırıp, seçim günü de elektrikleri kesmek için yapılan bir şey değildir. Ama bilinsin ki toplumumuz teveccühünü gösterecek ve biz bu seçimde çok iyi bir sonuçla çıkacağız. Bugüne kadar sergilediğimiz duruşun karşılığını alacağız. Ve ülkenin ihtiyacı olan insanlar yönetimde olacak.
Koalisyon hükümeti kurulur mu?
Bunun öngörüsünü yapmak bugünden çok zor. Ben aday listelerinin kesinleşeceği 7 Nisan'ı bekliyorum. Bu listeler çıktıktan sonra AKP'de çok farklı şeylerin olacağına inanıyorum.
AKP kendi cebinden harcamıyor
İnsanların başka bir parti gelirse ya da koalisyon olursa istikrar bozulur, yapılan yardımlar kesilir korkusu var.
Şunun unutulmaması gerekiyor; makarnayla kömürle susturdukları insanlar AKP giderse MHP geldiği zaman bu aldıklarımız ne olacak diye düşünmesinler. Hükümetin birinci görevi vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini sağlamak. Barınma, eğitim, sağlık, sosyal yardım gibi haklar hükümetin başına kim gelirse devlet bütçesinden yapılan şeyler. Bunlar AKP'nin kendi cebinden verdiği ekstra lütuflar değil. Devlet bütçesinden fakir fukara fonu önceden de vardı, şimdi de var. AKP yaptığı yardımları kendi marifetiymiş gibi gösteriyor. Onun için kimse korkmasın. MHP iktidara geldiği zaman bir de bunu onurlu biçimde yapacak. Poşetler kapıya gelmeyecek, o kişiler rencide edilmeyecek. Hatta oy olarak görülmeyecek. Çünkü Genel Başkanımızın her zaman söylediği ilk şey şu, toplumda herkes eşit. Bizim için Türk, Kürt, Çerkez, Alevi hiçbir fark yok. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan tüm insanlar bugüne kadar kardeşçe yaşamışken maalesef bu kardeşlik kavramı ötekileştirilmek suretiyle yerle bir edilmiştir.
5 yıldır devam eden bir çözüm süreci var. Gelinen noktada sürecin kan akmasını engellediğini iddia edenlerin yanı sıra toplumda kutuplaştırmayı arttırdığı iddiasında bulunanlar da var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bunların hepsinin sanal olarak yaratıldığına inanıyorum. Çözüm süreci, masada pazarlıklar ve aslında mevcut olmayan bir sorunun sorunsal hale getirilmesi gibi bir metoda devam edilirse tabi ki kutuplaşma olacaktır. Ülkede birçok sıkıntı bundan kaynaklanıyor. Şunu vurgulamak gerekiyor. Kürtler ile Türkler arasında bir sorun yok. Bir terör sorunu var. İstanbul'da yaşayan Kürt arkadaşım asla ve asla böyle bir bölünmeyi tasvip etmeyerek; evet Kürdüz ama bu topraklar üzerinde hepimiz Türküz diyor. Hiç kimse ben Türküm, Kürdüm, Aleviyim demiyordu. Herkes bu ülkede kardeşçe yaşıyordu. Sonra bu konular kaşındıkça kaşımanın altından sosyal medyada söylemler de arttı. Ülkemize zarar vermek isteyen terör gruplarını hariç tutuyorum. Ama ben inanmıyorum ki Kürt kökenli kardeşlerimiz toprak bütünlüğünün zarar görmesini istesinler ya da böyle bir çözüm sürecini veya bebek katiliyle masaya oturulmasını onaylasınlar. Konuştuğum bütün insanlar aynısını söylüyor, bizim bir derdimiz yoktu ki, niye dert haline getirdiler diyor. Biz MHP olarak bu oyunu biz bozacağız.
Artık lale görmek istemiyorum
Seçilirseniz İstanbul milletvekili olacaksınız? İstanbul'u, belediyeleri, sorunlarını, çözümlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul'un sorunları belediyelerin etkin olarak bölgesel çalışmalarını doğru stratejiyle yapmamalarından kaynaklanıyor. Kentsel dönüşümde riskli alan ilan edilen bölgelere bakalım mesala. Burada bir kamu yararı sözkonusu olmalı, deprem riski olan binaların o parsel üzerinde dönüştürülmesi gerekiyor. Ama büyük inşaat şirketleri koca bir arazi üzerinde bir tane riskli bina gösterip komple araziyi Ankara'dan riskli alan ilan ettiriyor. Sonra da büyük konut projelerini yapıyorlar, bunları vatandaşın alması mümkün değil. Sormak lazım, kentsel dönüşüm yasası vatandaşın lehine bir projeydi neden gerçek karşılığı gelmiyor. Yıkıldı yıkılacak binalar hala yerinde duruyor. Hükümet uzun senelerden beri belediyelerde iş başında. Demek oluyor ki yerel idarecilikte de sınıfta kaldılar. İki park yapmayla, milyon tane lale dikmeyle belediyecilik olmuyor. İnanın ben artık lale görmek istemiyorum. Ama artık değişecek.
Bu dertler 2011 seçimlerinde de yok muydu?
Ben geçen seçimde kadın cinayetlerinin artacağını söylüyordum, bugün geldiğimiz noktada arttığını görebiliyoruz. Eğitim sistemini değiştirmekten yorulmadılar. Böyle bir istikrarsızlık olabilir mi? Kadınlara eve kapatmak için uğraşıyor. Bir sürü özel üniversite açarak gençlerin hepsinin bir şekilde üniversite mezunu olmasını sağlıyor ama hepsi işsiz. Hepimizin huzurlu bir yaşam ortamına ihtiyacı var. Çocuklar sokakta oynayamaz hale geldi. Çünkü 'neden baktı' diye cinayet işleyen çocuklar var. 5 liraya satılan bonzai var. Hükümet ne görev görüyor bu durumda? AKP'nin oylarının yüzde 30'u gerçekten inanarak oy verenlerin, yüzde 20'si bir şekilde edinilmiş oylar. O yüzde 30 efsunlanmıştı. Ama şimdi değişim var. AKP'ye oy verdiğini ancak şu an pişman olduğunu söyleyenler, 'biz onlara çok şans verdik' diyorlar.
Başkanlığın kararını Erdoğan veremez
Arzu Erdem, “Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık sistemini getirmek için 400 vekil istiyor. Siz başkanlık sistemine nasıl bakıyorsunuz, Türkiye için uygun bir sistem olur mu?” sorusuna şu cevabı verdi; “Başkanlık sistemi mevcut yapı içerisinde uygulanabilir bir sistem değil. Birbirleriyle kıyaslanabilir olması açısından basit bir örnek vereyim. Kentsel dönüşüm yasasını çıkardılar; altı tamamen boştu. Bu nedenle kentsel dönüşüm sadece rantsal dönüşüm oldu. Şimdi başkanlık sisteminin de Türkiye Cumhuriyeti için uygun bir sistem olmadığını aslında Tayyip Erdoğan da biliyor. Bilmesine rağmen bunu istemesinin karşılığında mutlaka rantsal bir beklentisi vardır. Ülke menfaatini düşünen biri olmadığı için bu sistemi kendi lehine çevireceğinden ben eminim. Ülkede bu kadar büyük bir değişiklik yapılacaksa bunun kararını verecek olan cumhurbaşkanı değildir. Eğer gerçekten ülkenin böyle bir yapıya ihtiyacı varsa da bu çok uzun soluklu bir yol, bu yolun sonunda da yine aynı şekilde ülke bütünlüğünü tehdit etmeyecek şekilde, menfaatlerin tamamı topluma yönelik olacak şekilde, vatandaşların tamamının buna inandığı andan sonra olabilir, olursa da... Ki uygun bir model değil. İkincisi Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı mı, başbakan mı, AKP Genel Başkanı mı, milletvekili mi, evdeki insan mı? Hiç belli değil. O kadar fazla kimliğe bürünüyor ki, bu da manidar. İnsanların bu taraftan da bir bakması gerekiyor. Toplumumuzun MHP'yi tercih etmemesi durumunda gerçekten bir kabusa uyanırız.”
Her alanda aktif
1970 tarihinde Almanya’da doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Almanya’da tamamladı. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Eğitimi Bölümü’nü tamamladı. Aynı bölümde yüksek lisans öğrencisidir. Üniversite öğrenciliği döneminde 1990 itibariyle İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kozan’ın 4 yıl yeminli tercümanlığını ve iki yıl İstanbul Barosu Müdür Yardımcılığı görevini yapan Arzu Erdem, 1995 yılı itibariyle de otomotiv alanında aile şirketi olarak faaliyet gösteren Kar Otomotiv’in çeşitli markalar üzerine yetkili satış ve servis şubelerinde üst düzey yöneticilik yapmıştır. 2007 yılında 19. sıradan MHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı olan Erdem, 2011 yılında ise 7. sıradan MHP Milletvekili Adayı olmuştur. Alevi Dernekleri Federasyonu’nda MHP vizyon ve misyonuna ilişkin çalışmalar yapmaktadır. 2009 yılında KİMSED'in (Kimsesiz Çocuklar Derneği) kurucu başkanlığını yapmıştır ve bu alanda çalışmalarda bulunmuştur.
KELİME OYUNU
Aile: En kutsal kurum
Çocuk: En büyük değer
Kadın: Çok güçlü, çok özel. El üstünde, baş
üstünde tutulmalı
İstanbul: Çok karışık
Türkiye: Çok güzel olacak
Dostluk: İhtiyacımız olan kavram
Geçmiş: Maalesef karanlık
Bugün: Yine aydınlanacak
Gelecek: MHP'yle
çok iyi olacak
Siyaset: Temiz siyaset
Muhalefet: Her şeye
muhalifiz şu an
İktidar: Milliyetçi
Hareket Partisi
KAYNAK: GAZETE İSTANBUL