Bizim için güzellik yarışmaları aslında 90’larda başladı. O zamanlardan bugüne değin güzellik yarışmasına katılmışlığı olan her genç kızımız, bu deneyimlerinde kendilerine ‘arkadaşlarının vesile olduğunu’ söyledi. 2009 Miss Turkey’de kraliçelik tacının sahibi Ebru Şam da yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiğini sorduğumda, geleneği sürdürüyor ve ‘Arkadaşım vesilesiyle katıldım, o ısrar etti’ diyor.
“Miss Turkey birinciliğiniz, kariyerinizi ilerletmeniz anlamında büyük avantaj sağlamış olmalı” diyorum ve Şam, “Zaten ben modelliği daha önceden de yapıyordum” diyerek ekliyor: “Şu an daha çok oyunculuğa ağırlık veriyorum.”
Şam, ‘Adanalı’ dizisinde komiser Esra rolüyle ilk oyunculuk deneyimini gerçekleştirmişti. “Almanya’ya dönmeyi düşündüğüm bir dönemde ‘Adanalı’dan teklif geldi, hemen kabul ettim” diye anlatıyor ve aslında çok korktuğunu da söylüyor: “Bir yandan Türkçem sorunluydu, diğer yandan da ilk dizi deneyimimdi. Teklifin gelmesi ve benim kabul etmem çok hızlı oldu. Öyle heyecanlıydım ki…”
Dizide en çok kavga sahnelerinde zorlanmış Ebru Şam. “Ben tekvando bildiğim için, o kavga sahnelerinde çok tedirgin oluyordum” diyor.
“Yorulmak istiyorum”
Devamlı çalışma gerektiren mankenlikle, malumunuz, neredeyse setlerde yatıp kalkılacak yoğunlukları olan dizi oyunculuğunun bir arada nasıl gittiğini, Ebru Şam’a soruyorum. Büyük bir iştahı olan ama şu sıralar halihazırda yaptığı bir proje bulunmayan güzelimiz; “Ben biraz stresli hayatı seviyorum” diyor ve iddialı konuşuyor: “Boş durmaya tahammülüm yok. Sürekli bir şeyler olsun istiyorum. Podyum olsun, set olsun… Yorulmak istiyorum. Gerektiğinde 48 saat durmadan çalışabilirim, ki bunu setlerde yapmıştım da. Bu stresi seviyorum. Buna ihtiyacım var sanırım.”
“Mankenlikte güzellik, oyunculukta yetenek önemli”
Mankenlik ve oyunculuktan söz açılmışken, hangisinin Şam için daha çekici bir meslek olduğunu merak ediyorum. “Podyumu çok seviyorum, bayağıdır da yapıyorum mankenliği” diyen Şam, mankenlik ve oyunculuğun farklı şeyler olduğunu söylüyor. “Podyumdayken o an sadece kendin oluyorsun ve başka hiçbir şey düşünmüyorsun. Sadece üzerindeki ürünü iyi taşımak ve güzel bir poz vermek istiyorsun. Bu kadar… Oyunculukta o anı daha yoğun yaşıyorum.”
Mankenlikte güzelliğin, oyunculuktaysa yeteneğin ön planda olduğunu da şöyle anlatıyor Şam: “Mankenliğin bir yaşı var. Güzellik gelip geçici olduğu için, mankenliği bir yere kadar yapabilirsin. Bence oyunculukta güzellik ön planda değil, yetenek daha önemli. O yüzden oyunculuğa devam etmek istiyorum.”
“Dizilerde küçük oynamak lazım”
Almanya’da dört yıl tiyatro eğitimi almış olan Şam, tiyatro ile dizi oyunculuğunun da çok farklı şeyler olduğunu söylüyor. Ben bu ‘birbirinden farklı oyunculukları’ anlama telaşıyla “Nasıl yani?” deyince; “Tiyatroda o anı duygularınla yaşıyorsun. Dizide daha çok sana verilen metin üzerinden, senden istenen şeyi gerçekleştirmek istiyorsun” cevabını alıyorum. “Dizilerde rolünüzü yaşayamıyor musunuz?” diye soruyorum. Bu soruya aldığım cevapla anlıyorum ki, Şam’ın anlatmak istedi şey, rolü yaşamak ya da yaşayamamaktan biraz daha farklı bir şeymiş:
“Yani tiyatroda biraz daha büyük oynanıyor, dizilerde ise daha küçük oynaman gerekiyor. Tiyatrodaki abartı çok sevilir, ama dizilerde öyle değil..” Şam, Türkiye’de tiyatroyla ilgili şeyler de yapmak istediğini ekliyor.
“Kendinize en çok hangisinde güveniyorsunuz” deyince, kendinden emin bir “Tabii ki modellikte daha iyiyim” cevabı alıyorum: “Çünkü oyunculuğa yeni adım attım. Bir sene içinde iki dizide oynadım. Modellikte daha deneyimliyim. Uzun senelerdir yapıyorum bu işi”. Oyunculukta da kendini geliştirmeye devam ettiğini yeniden vurgulayan Şam, “İlerleyen senelerde çok daha iyi olacağına inanıyorum” diyor.
Özellike yurtdışında mankenlerin, ileride yoğunlukla tasarıma yöneldiğini hatırlattığımda, daha ben sormadan cevabı yapıştırıveriyor: “Bunu da çok istiyorum. Ben her zaman modacı olmak istemişimdir. Onu da inşallah yapacağım.” Ama güzel manken, yine yeniden söylemeden edemiyor: “Şu sıralar daha çok dizilerle ilgili şeyler yapmak istiyorum.”
En büyük kariyer hayalini sorduğumda ise “Onu tam düşünmedim” diyerek sürdürüyor: “Başarı için asansörü kullanmayın, merdivenleri kullanın derler. Ben yavaş yavaş, adım adım yapıyorum. Bir anda yükselip bir yanda yok olanları çok gördük bu camiada.”
Hayatında aşk yok
Takip edenler bilir, magazin haberlerinde farklı isimlerle sık sık adı anılıyor Ebru Şam’ın. Seda Sayan’ın futbolcu oğlu Oğulcan Engin’le biten ilişkisinin ardından önce ‘Ezel’ dizisinde 'Temmuz' karakterini canlandıran Rıza Kocaoğlu’yla aşk yaşadığı yazılan Şam’ın adı aynı gün, Yeditepe Üniversitesi öğrencisi Ozan Özaydın’la anılmıştı. Güzel manken sonunda isyan bayrağını çekmiş ve ‘Bunlar yüzünden artık bu ülkeyi terk edeceğim, New York’a gideceğim’ demişti. Konu buraya gelince “Bir hafta içinde dört erkekle birden anıldım. Ben o dönemde inanılmaz hastaydım. O haberlerin hiçbir gerçekliği yok” diyor. Sevgililer Günü’nü hasta yatağında geçirdiğini de paylaşan genç oyuncuya New York’a ne zaman gideceğini soruyorum. “Yok, gitmiyorum. Şimdilik o iş halloldu. Sadece bir ara Almanya’ya gidip birkaç hafta annemin yanında kalmak, kafa dinlemek istiyorum” diyor Şam.
“Çekinmem, söylerim”
“Biriyle bir ilişkim olursa söylerim” diyerek, devam ediyor: “O kadar erkekle anıldım ve içlerinde tek doğru olan Oğulcan’dı. Oğulcan’la ilişkimi gayet açık söylemiştim. Çekinmem ben yani.” Böylece geçtiğimiz günlerde Sarp Apak’la aşk yaşadığı yazılan Şam’ın çekinmeyeceğini bilerek soruyorum. Böyle bir şeyin olmadığını, o gece bir ortak arkadaşlarının doğum günü olduğunu ve kalabalık bir grupla birlikte orada olduklarını söylüyor. Sarp Apak’la arasında hiçbir şey olmadığını da yeniden belirtiyor.
“Neden bu kadar çok konuşulduğumu bilmiyorum… Bir kere tutturunca bir daha peşinizi bırakmıyorlar belki de” diyerek de, bu konuların artık kendisini çok yorduğundan sitem ediyor.
Sorun aksanda
Öncesinde Almanya’da yaşayan, Miss Turkey’de aldığı birinciliğin ardından Türkiye’ye yerleşen Şam, en büyük sorunu bozuk Türkçe aksanında yaşamış. Sekiz aydır yoğun bir şekilde Türkçe çalıştığını anlatan manken, eskiden insanların söylediklerini anlamakta çok zorlandığını söyleyerek; “Sekiz ay içinde inanılmaz geliştirdim kendimi” diyor.
“Güvensizleşiyorum”
Miss Turkey’nin hayatında yarattığı değişiklikleri sorduğumda ilk tepkisi “Ben hâlâ eski Ebru’yum” oluyor eski kraliçenin. “Aldığım bu derece, yapmak istediğim meslek açısından bana çok kolay bir kapı açtı” deyince, olumsuz anlamda nelerin değiştiğini de soruyorum.
“Medya…” diyor bol sitemkâr… “Yanımda kimi görseler onunla aşk hikayeleri yazıyorlar. Artık tanımadığım kişilerle yazılmaya başladım” sözlerini, bir itirafla bitiriyor. “Gittikçe güvensizleşiyorum. Bu yüzden fazla arkadaşım da yok...”
Kimseye kötü düşüncelerle yaklaşmadığını, bu anlamda doğru bir insan olduğunu söylüyor Şam, ve ekliyor: “Beni bir adım önde tutan şey de bu sanırım”. Çok cana yakın olmasının, herkese çabuk güvenmesinin kendisine büyük hayal kırıklıkları getirdiğini de sitemli söylüyor ve devam ediyor: “Artık hiçbir şeyi takmıyorum. Kendi halimde yaşıyorum”
“Miss Turkey birinciliğiniz, kariyerinizi ilerletmeniz anlamında büyük avantaj sağlamış olmalı” diyorum ve Şam, “Zaten ben modelliği daha önceden de yapıyordum” diyerek ekliyor: “Şu an daha çok oyunculuğa ağırlık veriyorum.”
Şam, ‘Adanalı’ dizisinde komiser Esra rolüyle ilk oyunculuk deneyimini gerçekleştirmişti. “Almanya’ya dönmeyi düşündüğüm bir dönemde ‘Adanalı’dan teklif geldi, hemen kabul ettim” diye anlatıyor ve aslında çok korktuğunu da söylüyor: “Bir yandan Türkçem sorunluydu, diğer yandan da ilk dizi deneyimimdi. Teklifin gelmesi ve benim kabul etmem çok hızlı oldu. Öyle heyecanlıydım ki…”
Dizide en çok kavga sahnelerinde zorlanmış Ebru Şam. “Ben tekvando bildiğim için, o kavga sahnelerinde çok tedirgin oluyordum” diyor.
“Yorulmak istiyorum”
Devamlı çalışma gerektiren mankenlikle, malumunuz, neredeyse setlerde yatıp kalkılacak yoğunlukları olan dizi oyunculuğunun bir arada nasıl gittiğini, Ebru Şam’a soruyorum. Büyük bir iştahı olan ama şu sıralar halihazırda yaptığı bir proje bulunmayan güzelimiz; “Ben biraz stresli hayatı seviyorum” diyor ve iddialı konuşuyor: “Boş durmaya tahammülüm yok. Sürekli bir şeyler olsun istiyorum. Podyum olsun, set olsun… Yorulmak istiyorum. Gerektiğinde 48 saat durmadan çalışabilirim, ki bunu setlerde yapmıştım da. Bu stresi seviyorum. Buna ihtiyacım var sanırım.”
“Mankenlikte güzellik, oyunculukta yetenek önemli”
Mankenlik ve oyunculuktan söz açılmışken, hangisinin Şam için daha çekici bir meslek olduğunu merak ediyorum. “Podyumu çok seviyorum, bayağıdır da yapıyorum mankenliği” diyen Şam, mankenlik ve oyunculuğun farklı şeyler olduğunu söylüyor. “Podyumdayken o an sadece kendin oluyorsun ve başka hiçbir şey düşünmüyorsun. Sadece üzerindeki ürünü iyi taşımak ve güzel bir poz vermek istiyorsun. Bu kadar… Oyunculukta o anı daha yoğun yaşıyorum.”
Mankenlikte güzelliğin, oyunculuktaysa yeteneğin ön planda olduğunu da şöyle anlatıyor Şam: “Mankenliğin bir yaşı var. Güzellik gelip geçici olduğu için, mankenliği bir yere kadar yapabilirsin. Bence oyunculukta güzellik ön planda değil, yetenek daha önemli. O yüzden oyunculuğa devam etmek istiyorum.”
“Dizilerde küçük oynamak lazım”
Almanya’da dört yıl tiyatro eğitimi almış olan Şam, tiyatro ile dizi oyunculuğunun da çok farklı şeyler olduğunu söylüyor. Ben bu ‘birbirinden farklı oyunculukları’ anlama telaşıyla “Nasıl yani?” deyince; “Tiyatroda o anı duygularınla yaşıyorsun. Dizide daha çok sana verilen metin üzerinden, senden istenen şeyi gerçekleştirmek istiyorsun” cevabını alıyorum. “Dizilerde rolünüzü yaşayamıyor musunuz?” diye soruyorum. Bu soruya aldığım cevapla anlıyorum ki, Şam’ın anlatmak istedi şey, rolü yaşamak ya da yaşayamamaktan biraz daha farklı bir şeymiş:
“Yani tiyatroda biraz daha büyük oynanıyor, dizilerde ise daha küçük oynaman gerekiyor. Tiyatrodaki abartı çok sevilir, ama dizilerde öyle değil..” Şam, Türkiye’de tiyatroyla ilgili şeyler de yapmak istediğini ekliyor.
“Kendinize en çok hangisinde güveniyorsunuz” deyince, kendinden emin bir “Tabii ki modellikte daha iyiyim” cevabı alıyorum: “Çünkü oyunculuğa yeni adım attım. Bir sene içinde iki dizide oynadım. Modellikte daha deneyimliyim. Uzun senelerdir yapıyorum bu işi”. Oyunculukta da kendini geliştirmeye devam ettiğini yeniden vurgulayan Şam, “İlerleyen senelerde çok daha iyi olacağına inanıyorum” diyor.
Özellike yurtdışında mankenlerin, ileride yoğunlukla tasarıma yöneldiğini hatırlattığımda, daha ben sormadan cevabı yapıştırıveriyor: “Bunu da çok istiyorum. Ben her zaman modacı olmak istemişimdir. Onu da inşallah yapacağım.” Ama güzel manken, yine yeniden söylemeden edemiyor: “Şu sıralar daha çok dizilerle ilgili şeyler yapmak istiyorum.”
En büyük kariyer hayalini sorduğumda ise “Onu tam düşünmedim” diyerek sürdürüyor: “Başarı için asansörü kullanmayın, merdivenleri kullanın derler. Ben yavaş yavaş, adım adım yapıyorum. Bir anda yükselip bir yanda yok olanları çok gördük bu camiada.”
Hayatında aşk yok
Takip edenler bilir, magazin haberlerinde farklı isimlerle sık sık adı anılıyor Ebru Şam’ın. Seda Sayan’ın futbolcu oğlu Oğulcan Engin’le biten ilişkisinin ardından önce ‘Ezel’ dizisinde 'Temmuz' karakterini canlandıran Rıza Kocaoğlu’yla aşk yaşadığı yazılan Şam’ın adı aynı gün, Yeditepe Üniversitesi öğrencisi Ozan Özaydın’la anılmıştı. Güzel manken sonunda isyan bayrağını çekmiş ve ‘Bunlar yüzünden artık bu ülkeyi terk edeceğim, New York’a gideceğim’ demişti. Konu buraya gelince “Bir hafta içinde dört erkekle birden anıldım. Ben o dönemde inanılmaz hastaydım. O haberlerin hiçbir gerçekliği yok” diyor. Sevgililer Günü’nü hasta yatağında geçirdiğini de paylaşan genç oyuncuya New York’a ne zaman gideceğini soruyorum. “Yok, gitmiyorum. Şimdilik o iş halloldu. Sadece bir ara Almanya’ya gidip birkaç hafta annemin yanında kalmak, kafa dinlemek istiyorum” diyor Şam.
“Çekinmem, söylerim”
“Biriyle bir ilişkim olursa söylerim” diyerek, devam ediyor: “O kadar erkekle anıldım ve içlerinde tek doğru olan Oğulcan’dı. Oğulcan’la ilişkimi gayet açık söylemiştim. Çekinmem ben yani.” Böylece geçtiğimiz günlerde Sarp Apak’la aşk yaşadığı yazılan Şam’ın çekinmeyeceğini bilerek soruyorum. Böyle bir şeyin olmadığını, o gece bir ortak arkadaşlarının doğum günü olduğunu ve kalabalık bir grupla birlikte orada olduklarını söylüyor. Sarp Apak’la arasında hiçbir şey olmadığını da yeniden belirtiyor.
“Neden bu kadar çok konuşulduğumu bilmiyorum… Bir kere tutturunca bir daha peşinizi bırakmıyorlar belki de” diyerek de, bu konuların artık kendisini çok yorduğundan sitem ediyor.
Sorun aksanda
Öncesinde Almanya’da yaşayan, Miss Turkey’de aldığı birinciliğin ardından Türkiye’ye yerleşen Şam, en büyük sorunu bozuk Türkçe aksanında yaşamış. Sekiz aydır yoğun bir şekilde Türkçe çalıştığını anlatan manken, eskiden insanların söylediklerini anlamakta çok zorlandığını söyleyerek; “Sekiz ay içinde inanılmaz geliştirdim kendimi” diyor.
“Güvensizleşiyorum”
Miss Turkey’nin hayatında yarattığı değişiklikleri sorduğumda ilk tepkisi “Ben hâlâ eski Ebru’yum” oluyor eski kraliçenin. “Aldığım bu derece, yapmak istediğim meslek açısından bana çok kolay bir kapı açtı” deyince, olumsuz anlamda nelerin değiştiğini de soruyorum.
“Medya…” diyor bol sitemkâr… “Yanımda kimi görseler onunla aşk hikayeleri yazıyorlar. Artık tanımadığım kişilerle yazılmaya başladım” sözlerini, bir itirafla bitiriyor. “Gittikçe güvensizleşiyorum. Bu yüzden fazla arkadaşım da yok...”
Kimseye kötü düşüncelerle yaklaşmadığını, bu anlamda doğru bir insan olduğunu söylüyor Şam, ve ekliyor: “Beni bir adım önde tutan şey de bu sanırım”. Çok cana yakın olmasının, herkese çabuk güvenmesinin kendisine büyük hayal kırıklıkları getirdiğini de sitemli söylüyor ve devam ediyor: “Artık hiçbir şeyi takmıyorum. Kendi halimde yaşıyorum”