Türkiye Komünist Partisi'nin İstanbul adayı oldunuz. Nedir TKP'nin seçimden beklentisi, programı?
Ülke çok ağır bir siyasi krizden geçiyor. O kadar ki 30 Mart bir hesaplaşma tarihi. Başbakanın arzusu güç toplayıp yola devam etmek olabilir; ama bence onun açısından gerçekçi olan gücünü fazla yitirmeyip diğer taraflarla pazarlığa oturmaktan ibarettir.
Kim onlar? Borsanın dörtte üçünü tutan yabancı sermaye, son zamanlardaki konuşma ritmlerinden anlaşılıyor ki Amerikalılar, Cemaat, geleneksel büyük sermaye diyebileceğimiz çevreler... Bunlar son dönemde gözle görülür biçimde AKP'den ayrılma işareti ve yer yer CHP'yi bir seçenek olarak görme işareti veriyorlar.
Erdoğan en fazla bunların pazarlık masasında bir sandalye bulur. Daha fazlası yok. Pazarlığın konusu ise AKP'yi olduğu gibi sürdürmeyi içeremez. Erdoğan döneminin nasıl kapatılacağı bağlanacak orada. Bir uçta Yüce Divan diğer uçta belirli düzeyde itibarı korunmuş bir statü verilmesi...
Ama hepsi o kadar. Fazlası değil.
Egemen güçler bloku diyebileceğimiz bu çevreler hepsi “Tayyipsiz AKP” veya “AKP'siz İkinci Cumhuriyet” gibi seçenekler üstünde çalışıyor bu aralar. Kanımca çözümü olmayan bir problem üstünde çalışıyorlar. 30 Marttan bir denge, bir statüko, herkes tarafından normal algılanacak bir güçler dizilimi falan çıkmaz. Kriz yeni veçheler kazanarak sürecek.
Biz yalnızca seçimi değil bu krize müdahale etmeyi hedefliyoruz. Politikamızın özet hedefi AKP'yi devirmek ve sol seçeneği güçlendirmek.
CHP bir sol seçenek olamaz mı sizce?
Hayır.
Bakın burada tarih ve doktrin tartışması yapmayayım. Güncel duruma bakalım. Sol seçenek başkentte Mansur Yavaş olabilir mi? Adam Bahçeli'yi suçlamış, MHP'yi CHP'ye benzetti diye! Hatay adayı, bölgede barış mücadelesinin karşısına Vali ile birlikte dikiliyordu. Sarıgül ise AKP'nin belediyecilik anlayışıyla ne kadar uyumlu çalıştığını anlat anlat bitiremiyor. Ahmet Vefik Alp denen faşisti, Taksim'e cami projesi yapan birini danışman almaya kalkmış...
Kılıçdaroğlu farkında mı bilmem, ama CHP tarihsel bir karar verdi seçim politikasıyla. Haziran 2013'te ayağa kalkan halkın yarıdan fazlasının yüzü CHP'ye dönüktü. Kılıçdaroğlu bu birikimi reddetmiştir ve direksiyonu sağa çevirmiştir. Yapılan son derece bariz. Ama Kemal bey farkında mı, onu bilemiyorum.
İsmet İnönü 1965'de memleketin sola kaydığını saptamış ve değişimi belirli bir doğrultuya kanalize etmek, kontrolden çıkmasını önlemek, sosyalizmin yükselişinin önünü almak gibi bir dizi amaçla “ortanın solu”nu ilan etmişti.
Şimdi Türkiye yine sola kayıyor. Kılıçdaroğlu sağa koşuyor. Trenin içinde arka kompartmanlara koşmak gibi bir şey. Devam ederse trenin arkasından atlayıp intihar eder.
Türkiye'yi, halkı, siyaseti, direnişi hiç anlamamışlar. CHP bir sol seçenek değil. CHP, AKP'nin kurduğu İkinci Cumhuriyet'in Tayyipsiz veya AKP'siz sürdürülebilmesine oynuyor.
Sol seçenek ile Gezi Direnişine belirli bir referansta bulunduğunuzu anlıyoruz. Bir dizi CHP yöneticisi Gezi'deydi. Ama bunun ötesinde siz sol seçeneği daha bütünlüklü olarak, başka yönleriyle de tanımlar mısınız?
Nasıl herhangi bir partiye üye olmayan, o güne kadar hiç oy kullanmamış, takım taraftarı veya TKP'li katılımcılar var idiyse Haziran Direnişinde, CHP'li milletvekilleri de oldu. Ama herkes orada yurttaş olarak yerini aldı. Ve her yurttaş sahip olduğu nitelikleriyle, harekete katacağı değerlerle geldi. Milletvekilleri de bu konumlarından kaynaklanan işlevlerini yerine getirdiler. İyi ettiler. Güzel ve bu kadar.
Sol seçenek demek için yetmez.
AKP 1923 Cumhuriyetini yıktı. Ne yapacağız? Yıkımı veri mi alacağız? Artık nitelikçe öncekinden farklı bir zeminde devam edeceğimizi kabul mü edeceğiz? Türkiye artık dinsel karakteri belirgin, laikliğin sürdürülemez olduğu bir toplum mudur? Temel eğitim kurumunun İmam Hatip olmasına adapte mi olacağız? Piyasanın kural tanımazlığı artık başlı başına bir kural mıdır? Artık çağımızda yurttaşın esas niteliğinin müşterilik olduğunu mu kabul edeceğiz? Parası olan okur, parası olan sağlık hizmetine erişir, parası olmayan din kardeşlerinin yardımına sığınır mı diyeceğiz? Sosyal devlet diye sadakayı kabul edecek miyiz? Geniş Ortadoğu Projesi gibi Amerikan işlerinin süpürücüsü olmak Türkiye başbakanlarının görev listesinde vardır mı diyeceğiz?
Bunlara yanıt vermek lazım solculuk için. Bugün dinselleşmeye, emperyalizmin yörüngesinde dönmeye, piyasa zulmüne karşı çıkmadan sol olunamaz.
Peki yerel seçimlerde bu doğrultuda bir ilerleme mümkün mü?
En önemli yerel yönetim sorunu merkezi siyasi iktidardır Türkiye'de. İstanbul'u 20 yıldır “aynı zihniyet” demiyorum; aynı adam yönetiyor. Bütün belediyeler borçlanmak zorunda. Büyüksen uluslararası sermayeye borçlanacaksın. Bütün hizmetler özelleştiriliyor. Siyasetin ticaret olduğunu biz Menderes'ten beri biliyorduk! Ama şimdikiler buna bir de peygamberi tanık gösteriyorlar, “ticaret yapın” diye. Ve yerel yönetimler merkezi bütçenin cenderesi altına alınmış durumda.
Siyasi iktidar değişmeden yerel yönetimlerde köklü bir düzeltme yapmak mümkün değildir. Sadece direnilir. Öyle birkaç yer var Türkiye'de. Ama birkaç yerden de “seçenek” çıkmıyor, onurlu duruşlar çıkıyor.
30 Mart'ta değişim mümkün, çünkü AKP pazarlık masalarında kendine yer bulamayacak bir çöküntüye uğrayabilir ve dağılır, çöker, gider.
AKP'nin yerini alacak alternatifler ise halk tarafından kuşatılır. Halk Haziran'da benim yukarıda sıraladığım soruları sordu aslında. Kuşatırız ve solcu yanıtların dışında her arayışı halk gayrımeşru ilan etmiş olur. Sağa, paranın tahakkümüne, yobazlığa doğru tek adım attırmayız. Türkiye hızla sola kaymaya başlar.
Zaten başka türlü olamaz. Sol seçenek ancak halk hareketiyle gerçekleşir. Sol bir seçim vaati değil, halk hareketidir.
İstanbul'daki rakipleriniz için ne diyeceksiniz?
Erdoğan kimseyi vekil tayin edemeyeceği ölçüde bir tek adam yönetimi kurdu. Bunların ayakta kalması, deveyi iğne deliğinden geçirmek gibi bir şey. Bu işi tek kişi deneyebilir, tek kişi böyle bir maceraya kalkışabilir. Yani, İstanbul'da rakibimiz Erdoğan'dır. Topbaş onun karikatürü.
Sarıgül bunca zamandır Topbaş'la uyumlu olmakla övünüyor. Bir de başbakanı bir dünya lideri olarak görüyormuş.
Bu iki adayın arasındaki mesafe bir rakı kadehi kadar ince. Gerçek anlamıyla söylüyorum. Aynı piyasacılık, aynı dincilik. Ama Sarıgül seçeneğinde fazladan bir kadeh var. Başka farkları yok.
Diğer sağ partileri niye sayalım ki? Hep AKP'nin koltuk değneği oldular.
Bir de Sırrı Süreyya Önder kalıyor. “Çözüm süreci”nin temsilcisidir. Yani konumuzla ilgili değildir.