İşte Ahmet Hakan'ın 'Hayatımın en etkin 10'u' başlıklı o yazısı
İSMET ÖZEL: Zor zamanda konuşmayı, artistik cümleler kurma arzusunu, ezik ve ağlak olmamayı, "asfalt" kelimesinin bile bazen insana çok çekici gelebileceğini, bazı şeyleri açıklamanın bazen marşlara düştüğünü ondan öğrendim. Bu arada iyi şiirler yazabilmiş bir adamın, iyi bir düşünür olamayacağını da ondan öğrendim.
* * *
SEZAİ KARAKOÇ: Gerçi pratikte acayip başarısızım ama sonuçta reddetmenin onurunu, erdemli olmanın etkileyiciliğini, görünmemenin çekiciliğini ve bazen suskun kalmanın konuşmaktan daha anlamlı olduğunu teorik olarak ondan ve onun hayatından öğrendim.
* * *
DOSTOYEVSKİ: Onun başyapıtı "Suç ve Ceza", benim üzerimde şu iki ters etkiyi aynı anda yapabilmiştir: Afallatma ve kendine getirme... Ama Dostoyevski'nin hayatıma yaptığı daha büyük katkı şudur: "Romanın hası" denilen kâinat çapındaki dünyanın kapılarını araladı bana...
* * *
REFİK HALİD: Hayattan tat almayı, ince alayı, dalgacılığı, gündelik hayatın detaylarına dalma özgüvenini, geçmiş İstanbul'u benim için hayalden gerçeğe dönüştüren detayları, insanın kendini ciddiye almamasının ne şahane bir duygu olduğunu, her şeyin ama her şeyin yazıya konu olabileceğini ondan öğrendim.
* * *
HAYATIMIN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK AYAR MAKİNESİ
NURAY MERT: Hayatım boyunca nice dini bütün insanın "kötülükten sakındırma / iyiliği emretme" tebliğine muhatap olmama rağmen itikat açısından en sağlam referansımın Nuray Mert olmasına hep şaşırmışımdır. Bir de şu var: Hayatımın gelmiş geçmiş en büyük ayar makinesi olmuştur kendisi.
* * *
AHMET GÜNBAY YILDIZ: Yazardır. Roman yazarı. Hidayet romanları yazar. Adının sanının pek duyulmadığına bakmayın, kitapları "gayri resmi en çok satanlar" listesinin en başındadır. Eskiden her imam-hatip talebesinin yolu mutlaka Ahmet Günbay Yıldız'dan geçerdi. Benim de geçti. Masumiyet günlerimin naif ve çocuksu kahramanlarının müellifidir o...
* * *
ALİ ŞERİATİ: Eğer hâlâ içimde bir dirhem dahi "baldırı çıplakların hakkını hukukunu koruma duygusu" kaldıysa, bunu tek müsebbibi odur. Dava adamlığının ancak vicdanla dengelendiğinde bir anlamı olduğunu o öğretti bana... En çok da şu yönünden etkilendim: Şah'ın ajanlarının kendisine göz açtırmadığı karabasan günlerde bir deli fişek gibi koşturup durmuş ya, işte o azimden...
* * *
NEŞET ERTAŞ: Bana şunu öğretmiştir: "Evvel" ve "ahir" kelimelerinin yerli yerinde kullanılabilmesi için felsefi akımları yalayıp yutmaya gerek yok, irfan sahibi olmak yeterlidir. Sadece bu kadar mı? Kalpten kalbe giden gizli yolu, bozulmamış Anadolu şivesinin tatlılığını, "uğrun uğrun kaş altından" bakışın nasıl da can telef edebileceğini, en oynak havalarda bile derin bir hüzün olabileceğini de kendisinden öğrendim.
FETHİ NACİ: Roman eleştirileriyle falan kalbimde taht kurmamıştır. Onu hayatımda "özel" ve "etkili" kılan hayatını anlattığı "Dönüp Baktığımda" adlı kitabıdır. İddia ediyorum: O kitapta Fethi Naci, kişisel yoksulluğunun dokunaklılığını anlatırken, Gogol romanlarını bile yaya bırakmıştır. Benim başyapıtımdır o kitap... Yüreğim sızlamaya ihtiyaç duyduğunda elime alır, yeniden okurum.
* * *
ALFRED HİTCHCOOK: Canım sıkılır "İp"i izlerim. Keyiflenirim "Arka Pencere"yi seyrederim. Bir maceraya tanıklık etmek isterim "North By Northwest"i seyrederim. Zekâmı hafiften parlatmak isterim "Cinayet Var"ı seyrederim. İyi vakit geçirmek isterim "Sapık"ı seyrederim. Bir felakete tanıklık etmek isterim "Kuşlar"ı seyrederim... Daha ne olsun!