Ahmet Şık: Söz bitti

Tutuklu gazeteci Ahmet Şık, bianet'e gönderdiği son mektubunda, "Tutuklanmamla Ergenekon soruşturmalarının gidişatının tehlikeye düştüğü doğrudur. Sulandırmak hafif kalıyor. Çünkü bu kararı veren, hayata geçirmeye çabalayan savcılık ve polistir" dedi.
Ahmet Şık, mektubunda, Ergenekon adıyla ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: “2003 ya da 2004 yılıydı... Radikal Gazetesi’nde muhabir olarak çalışıyordum. Malum cemaatin, orduya ‘açıktan’ savaş başlattığı günlerdi. Bu savaşın mevzilerinden biri olan ‘aloihbar.org’da, ilginç bir belge yayımlandı. ‘Ergenekon lobi’ adlı belgeydi bu. Hemen bir çıktı alarak yayın yönetmeni İsmet Berkan’ın odasına daldım. Bir süre sonra İsmet çağırdı ve ‘Saçma sapan şeyler bunlar, doğruluğundan bile emin olamayız’dedi. Şaşırmıştım. Haber yapabileceğimizi söylesem de İsmet’i ikna edemedim. Kısa bir zaman sonra Fehmi Koru’nun köşesinde yer aldı iddialar. Aksiyon Dergisi’nin kapağına taşındı.”

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın, “Haliçte Yaşayan Simonlar” adlı kitabındaki iddialar tartışılmadan, bazı yayın organlarında işkenceci kimliğinin öne çıkarıldığına dikkat çeken Şık, kurulmaya çalışılan polis vesayeti tartışılmasın diye işkence haberlerine ağırlık verildiğini dile getiriyor. Şık, cemaat yapılanmasıyla ilgili kitap çalışmasına başlamasını ise şöyle anlatıyor:

“İşte o süreçte, Avcı’ya kitabında değindiği ve Emniyet’teki cemaat yapılanmasının kurbanı olduğunu öne sürdüğü polislerin dava dosyaları üzerinden hikayelerini anlatan bir kitap projesini hayata geçirmek istediğimi söyledim. Amacım özellikle Ergenekon soruşturması ve Hrant Dink suikastındaki gizlenmeye çalışılan rolü (ihmal iddiaları) ile iyice ayyuka çıkan polis içindeki cemaatçi yapıyı anlatabilmekti. Kendisinden, söz konusu polislerin avukatlarının bazılarının telefonlarını aldım. Konuyla ilgili en önemli kaynağım bir gazeteci için maden olan Ergenekon soruşturmasının delil klasörleriydi.
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte kaleme aldığı ‘Kırk Katır Kırk Satır’ serisini çalışırken Ergenekon dosyalarındaki her bir belgeyi tek tek okuduğunu belirten Şık, görevlerinden alınan polis müdürlerinin dava dosyalarına da ulaştığını kaydediyor. Şık, “Elbette kitapta anlatılan olayların arasında Sabri Uzun’un başına örülen çorapların bulunduğunu”
belirterek, “Bunları anlatabilmek için Uzun’la sık sık görüşmelerim oldu. Kimi kaynaklara ulaşmak için yardım istediğim de oldu. Ama gel gör ki, şimdi yazdığım kitabın Sabri Uzun’un imzasıyla çıkartılacağı ve bunun da Ergenekon’un talimatıyla yaptırıldığı gibi bir deli saçması iddiayla içerideyim. Üzerinde aylarca çalıştığım, ailemi bu nedenle ihmal ettiğim, salt kendi emeğimden oluşan bir kitaba neden Sabri Uzun’un imzasını atayım?” değerlendirmesini yapıyor.


"Delilleri açıklayın"

Savcılığa ‘açıklanamayacak’ delilleri açıklama çağrısı yapan Şık, avukatlarının önerisiyle, şaibenin kalkması için kitabı erkenden baskıya göndermeyi düşündüğünü dile getiriyor. Polise ağır silah yetkisi tanıyan mevzuat değişikliğinin ne olduğunu araştırdığını, Hanefi Avcı’ya gönderdiği soruların yanıtlarını beklediğini ifade ederek, Avcı’ya işkenceci olduğu dönemden, Susurluk komisyonuna anlattıklarına, cemaat yapılanmasına dek bir çok soru gönderdiğini belirtiyor.


“Sadece şaşkınım...”

Bazı gazetecilerin, Ahmet Şık’ın nasıl ‘Ergenekoncu olduğunu’ kanıtlama gayretlerini eleştiren Şık, “Şaşkınım sadece. Ben ve Ergenekon. Bu şaka değil kabus olabilir ancak” diyor. Muhabirlik yaptığı dönemden tanıdığı, Bugün gazetesi Ankara temsilcisi Adem Yavuz Arslan’ı, adının geçtiği Odatv’de bulunan bilgi notulyla ilgili yazısı nedeniyle aradığını anlatıyor. Arslan’a ‘Ergenekon şüpheli ya da sanıklarının hepsinin üzerine atılı suçların doğru olduğunu düşünüyor musun?’ diye sorduğunu, Arslan’ın ‘Bunu söyleyemem, kurunun yanında yaşlar da var” dediğini aktarıyor. Şık, şöyle devam ediyor: “Hem ‘Ergenekon’un tüm sanıklarının suçlu olmadığını düşünüyorum’ diyeceksin hem de bunu dile getirmeyeceksin, ne gazetecilik ama. Sonra da aynı zihniyetin gazetecileri benim yaptığımın gazetecilik olmadığını iddia edecekler. Ne güzel senaryo değil mi? Beni cezaevine getiren süreç üç aşağı beş yukarı böyleydi. Okuyun, siz karar verin. Ben artık ne diyeceğimi bilemez haldeyim. Zaten artık söz bitti.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Medya Haberleri