Mutluluğun resmini yaptın mı, Abidin

.

 Mersin’de, Antik bir şehir, Elaıussa sebaste’yi geziyoruz. Tepede, sağda,solda gecekondu tipi evleri gördüm. Acaba o evler oraya yapılırken, burada bulunan başka kalıntılara zarar vermişler midir? 

Bu İlde başka nereleri görebilirsiniz, onları da yazayım. Cennet, Cehennem mağaralarını gezebilirsiniz. Bu çukurlar, bir yeraltı deresinin yol açtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük çukurlar. Cennet mağarasının girişinde bir kilise bulunuyormuş. Cehennem mağarasının,mitolojik bir hikayeside var. Zeus’un, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon'u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapsettiği,  söyleniyor.  Buradan sonraki ziyaretimiz ise, Eshab-ı Kehf’e(Yedi uyurlar) Ancak, rahat rahat gezebilmek mümkün değil. Basamaklardan inip, aşağıya  mağaranın içine giriyorsunuz. Oldukça, kalabalık.

Çoluk, çocuk, orada ne işleri varsa içeride. Girişleri dar olduğundan, girenler çıkmadan içeri girilmiyor.Bir de duvarları öpen, duaya oturanlar olunca, o sıcağa ve sıkıntıya dayanmak epey güç. Bir çok yerde, Eshab-ı Kehf bulunmaktaymış.Dünyada bu mağaraların kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kentin dördünün, Türkiye'de olduğu bilgisi var. Bunlar da: Afşin, Selçuk, Lice ve Tarsus  olarak geçiyor. 

Mersin’den aklımda kalanlar bunlar. Şimdi yeniden Adana’ya geçiyoruz. Adana’da, Taş köprü, Sabancı camii, tüm heybetiyle karşımızda duruyor. Çevrelerinde çok katlı, isim yapmış otellerin binaları ile birlikte. Adana’da, eski evlerin bulunduğu sokakta yürürken, eski evleri fon olarak kullanan, fotoğraf çektiren gelin ile damata rastladık.  Gelin arabası çok enteresandı. “Ne var bunda, her dakika görüyoruz” demeyin. Arkasındaki yazıda şöyle yazıyordu; “Sarıma, lacivertimi buldum” Fanatik, Fenerbahçeli damat.  Vah, vah! Zavallı gelin. Hafta sonları  adam yok, maçlarda...


Adana’da, sinema müzesi yapmışlar. Ben çok beğendim. Eski film afişleri, Adanalı ünlülerin fotoğrafları, beni  eski yazlık sinemalara  kadar götürdü. 
Abidin Dino’nun, masada otururken yapılmış, balmumu heykelini görünce, “mutluluğun resmini yaptın mı, Abidin?” diye sormak geçti içimden.
 
Yok, yok!  Ben aşağılarda fazla kaldım. Yukarılara, dağlara çıkmam lazım. Tahsin aldı bizi, araba ile dön baba dönelim, dağlara tırmanmaya başladık. “Radar”  denen bir tepeye çıkardı bizi. Tahta masalar, sandalyeler var. Orada da, acele çalı çırpı toplayıp bir ateş yaktı. Aşağı, şehre bakıyoruz. Zifiri karanlık. Öyle muhteşem görünüyor ki, yayınlanabilirse fotoğraf eklerim bir kaç tane. 

Ben şimdi buraları yazıyorum ama herkes oralara akın ederde, çok kalabalık olur diye ödüm patlıyor. Ama ne yapayım, paylaşmadan da duramıyorum. Bakmayın böyle söylediğime, istiyorum ki, bu güzellikleri herkes görebilsin.

Benim anlatacaklarım bu kadar. Artık başka gezi planları yapma zamanı.
Sevgiyle kalın

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri