Müziğinden bahsettik, kutsal mekanından bahsettik.
Portekiz’den bahsediyorum. Merak edenler için, ülke hakkında kısa bilgiler vereyim.
Portekiz, Avrupa’nın güneybatı ucunda, bir tarafı İspanya, diğer tarafı, Atlas okyanusu ile çevrili. Avrupa birliğine 1986 yılında girmiş. Resmi dili Portekizce, dünyada en çok konuşulan 6 dil arasındaymış. Nüfusu, 10,5 milyon kadar. Yüzde 98’i, Roma Katoliği.
Şahane şarapları var. Yemekleri, deniz mahsulü ağırlıklı. Değişik sosları var, keskin bir baharat kullanıyorlar yemeklerde, ancak ne olduğunu öğrenemedim.
Portekiz; Latince Portas(Liman) ve Callo(Kale) kelimelerinin birleşmesinden meydana geliyormuş. Başkenti, Lizbon, Tejo nehrinin oluşturduğu haliç üzerine kurulmuş.
İstanbul gibi, 7 tepe üzerine kurulduğunu söylüyorlar. Daracık sokaklarıyla, İstanbul’a gerçekten çok benziyor ama İstanbul daha güzel.
Portekiz, en fakir Avrupa ülkelerinden biri. Nisan ayında başlayıp Ekim ayına kadar süren boğa güreşleri yapılıyor. Avrupa’nın en büyük yedi hayvanat bahçesinden biri bu ülkede.
Gezilecek yerlerinden bahsetmek gerekirse; Dört tane saray var. En ünlüsü “Pena sarayı”. UNESCO Dünya mirası listesinde bu saray. Cabo da Roca ise Avrupa kıtasının batıdaki son noktası. Lizbon’un sayfiye yerleşimi Cascais, Estoril ve Sintra, Belem köprüsü , Keşifler Anıtı görülmesi gereken yerler arasında. Avrupa’nın en büyük kumarhanesi de bu ülkede.
Monsanto parkı için, Portekiz’in ciğerleri diyorlar. Park, olağanüstü güvenlikle korunuyor. Yangın olasılığına karşı, içerisinde atlı polisler geziyor. Gözetleme kulelerinde nöbet tutuluyor.
İmrendiniz değil mi? Her yıl hangi sebeplerden çıktığını bilemediğimiz, yangınlarda yok edilen ormanlarımızı, sökülen ağaçlarımızı düşününce üzüldüm.
Portekiz’de, işsizlik var, ekonomisi iyi değil. Tekstil alanında iyiler. Unutmadan söyleyeyim; Horoz deyince aklınıza ne geliyor? Denizli diyorsunuz içinizden. Portekiz’de, birçok hediyelik eşya üzerinde, tekstil ürünlerinin üzerinde horoz baskıları var. Onun da bir hikayesi varmış; Ölü bir horoz canlanıp, suçlanmakta olan birinin hayatını kurtarıyor.
Son olarak, Belem’de bulunan, Gülbenkyan müzesinden de bahsedeyim. Ülkede, toplam 60 müze olduğunu söylediler ancak hepsini kısa sürede gezmek mümkün değil.
Gülbenkyan müzesinde, değerli Osmanlı ve islami eserler var. Rahmetli İnönü zamanında müzede bulunan eserleri, Türkiye’ye vermek istemişler ancak gümrük masrafı olur diye kabul etemişler, diye bir söylenti var. İçimden inanmak gelmedi ama konuşulan bu.
İlgimi çeken konuları yazdım, artık bu seyehati bitirelim. Yeni yerler görmek lazım.
Sevgiyle kalın