Mevsim sonbahar.
Havalar birden bire soğudu.
Geçen gün evden yine kısa kol tişörtle çıkmışım.
Sen misin çıkan, üşüdüm tabi.
Allah'tan arabada kıştan kalma mont varmış attım sırtıma.
Yoksa kesin hastanelik olacaktım.
*
Bugün de (Pazar) akşam bir arkadaşımın düğününe gitmek için evden öğlen çıktım.
Ofise geldiğimde bizim Emek'in (Karakaş) hışmına uğradım.
Neymiş kış günü beyaz takım giymişmişim!
Kız bir dışarı çık da gör, hava çok sıcak, mevsim kış değil, daha Eylül.
Üstelik kızım (Merve) çok beğendi az önce bu kıyafetimi.
Desem de nafile.
Hışmı bir güzel sindirdik.
Yine de elbiseyi değişmeden düğüne gideceğim, ya herkes dalga geçer veya çoğu beğenir.
Bakacağız!
*
Yarın Pazartesi yazı yazmam gerek diye düşünürken önümdeki gündeme bir baktım.
Eyvah eyvah.
Metrobüste şort olayından sonra bir de şemsiye olayı.
Anıtkabir'e yapılan çocuk parkı.
Olası erken yerel seçim ve aday olacaklar ol(a)mayacaklar, aday olsalar da seçimi kazanacaklar, kazanamayacaklar.
Erken yerel seçim ihtimalini fırsat bilip hemen atağa geçenler.
Falan derken, en iyisi bir şundan bir bundan haftaya giriş yapalım dedim.
*
Adı üstünde bir Pazartesi sendromu gerçeğini inkar etmek mümkün değil.
Salı sallanır.
Çarçamba çarşafa dolanır.
Perşembe perişan.
Cuma mübarek gün.
Cumartesi – Pazar tatil (nasıl tatilse bak biz işteyiz işte) diye bilinir.
Kulakları çınlasın Kemal Sunal'ın!
Biz de aslında her hafta başı istesek de istemesek de bir sendrom atlatırız yıllardır.
*
Sendroma rağmen yine dilimiz döndüğünce önümüzdeki gündem maddelerine dair sözümüzü söylemeye çalışalım.
Ne diyorduk; Metrobüste şort olayından sonra bir de şemsiye olayı patlak verdi.
Şort olayı kişisel ve özel bir durumdu, sana ne kim ne kıyafet giyerse giysin.
Ve iki kişi arasında yaşanan olay toplumsal tepkiye neden olsa da çok fazla kişi zaraar uğramadı.
Ancak şemsiye olayı öyle mi.
Kaç kişi yaralandı, kaç kişinin arabası hasar gördü, kaç kişinin huzuru kaçtı.
Fakat ben olay olduğu andan itibaren bu olayda şöföre şemsiye ile vuran kadar şoförün de büyük kabahati olduğunu düşünenlerdenim.
*
Bir bakın bakalım otobüslere bindiğinizde nelerle karşılaşıyorsunuz.
Adam koltuğa gömülmüş zannedersin İETT’nin de bütün İstanbul'un da sahibi. Bir yolcu bir şey sorar anında kabalığını gösterir.
Tavrı bir otobüs şoföründen ziyade mafya elemanı adasını hatırlatır.
Ne yalan söyleyeyim Allah'tan çok az toplu taşıma araçlarını kullanıyorum.
Yoksa bir gün ya şoförün veya yolcunun birisi ile karakolluk olacağım kesindir.
Sadece şoför mü.
Ya yolculara ne demeli.
Her bindiğimde bir cehalet örneği ile karşılaşıyorum.
Ya yanınıza oturur eli kolu sizin üzerinizde, ya konuşması, tavrı bir acayıp.
Arkadaş ne abartıyorsun.
Altı üstü bir taşıma aracına bindin, bir yerden bir başka yere giedeceksin işte.
Otur yerine kıvrıl ve durağın gelmesini bekle.
Hayır.
Adam illa ki dünyayı kurtaracak laflar edecek!
Neyse tabi bu şemsiye olayını iyi anlamak lazım. Sadece şemsiye ile vurana yüklenmeden toplu taşıma araçlarının şoförlerinin de iyi eğitim alarak görevlendirilmesi gerektiği vurgulanmalı.
*
Anıtkabir'e yapılan çocuk parkı ise tam bir sakandal.
Nihayet dün toplanan Anıtkabir Bakım Onarım Restorasyon Kurulu oybirliğiyle söz konusu portatif oyun alanının kaldırılmasına karar vermiş.
Burada amaç Atatürk'ün çok sevdiği çocuklara hediyesi gibi gösterilmek olsaydı bir sürü alan var. Oralardan birisine daha büyük bir park yaptırılıp adına da Atatürk Çocuk Parkı verilebilirdi.
Ancak maksat oraya giden çocuklara Atatürk'ün burada yattığının duygulu bir ortamda anlatılmasını sekteye uğratmak.
Hala anlamıyorlar; Türkiye'de bir çok şeye tölerans gösterilebilinir belki ama Atatürk'e ve ilkelerine zarar verecek şeylere asla!
*
Olası erken yerel seçim ve aday olacaklar ol(a)mayacaklar, aday olsalar da seçimi kazanacaklar, kazanamayacaklar, erken yerel seçim ihtimalini fırsat bilip hemen atağa geçenler konumuz ise kısa bir şekilde geçiştirilemeyecek kadar önemli.
En iyisi bu durumdan bir dahaki yazımızda bahsedelim.
Şimdilik sendromsuz iyi haftalar dostlar...