Ne zor şey uyuyamamak. Beynim, hallaç pamuğu gibi. Saatler kaçı gösteriyor, sabah ne zaman oldu, akşam ne zaman oldu farkında değilim. Dün gece film izledim, hem de arka arkaya üç tane. Birincisi, üç saat sürdü. Mozart’ın hayatını anlatıyordu, şahaneydi.
Filmin adı “Amedeus.” O ne yetenek, o ne müzik zekası yarabbim. Zamanında kıymeti bilinmemiş yeteneklerden. Genelde öyle olur ya hep, yeri doldurmayacak bir değer olduğunu.öldükten sonra anlaşılır.
Bu tür sanatçıların önceliği, galiba sanatlarını en iyi icra etmek, üretmek. Onlar için para pul ikinci planda. Çünkü; Sanatlarını yaparken, icra ederken tatmin oluyor ve daima daha mükemmelini arıyorlar. Bunları yaparken de para peşinde koşacak vakitleri yok, buna kafa yoracak zamanları da...
Eskiden menajer diye biride yok tabii, bu yüzden dehaların çoğu fakir ölmüş.
Gençlere hep tavsiye ederim, en çok hoşlandığınız işi yapın, hobinizi yaparak çalışmış olursunuz. Severek yaptığınız her iş, para kazanmanızı sağlar zaten.
Ünlü ressam Vincent Van Gogh, 37 yaşında ölürken kardeşinin kulağına şöyle fısıldamış” sefalet asla bitmeyecek”… Acaba çok zengin olsaydı, yine böyle muhteşem tablolar yapabilir miydi diye düşünmeden de edemiyorum.
Bir çocuk evde ”Ben büyüyünce ressam olacağım” deyince, herkes hemen hemen aynı şözleri söyler; “ Ressam olursan, aç kalırsın, sen başka bir meslek seç onu hobi olarak yaparsın”. Acı ama gerçek…
Yine 1977 yılında kaybettiğimiz, Oğuz Atay’ın muhteşem kitaplarından biri olan “Tutunamayanlar” önceleri yayınevleri tarafından basılmaya layık görülmemiş, yayınlanması zor olmuş.1972’de yazılmış kitap, 1990’lı yılların sonunda hakettiği yeri bulmuş. Bilirsiniz ”Olric” ile ilgili çok alıntı döner durur nette.
Bir eser sahibinin, yaşarken bununla gurur duyamaması ne kadar kötü değil mi?
Neyse, ikinci filmi yarım yamalak, başa ala ala izledim. Ben kopar giderim arada, kafam çok doludur ondan, beynim nereye götürürse oraya giderim. Saatler geçsin, biran önce sabah olsun diyorum ama sabah ne olacağını da bilmiyorum. Günlerden neydi acaba? Haaa, pazar tabii. Duş alayım dedim vakit geçsin diye, topu topu bir saat geçmiş. Ben kalkıp bir iki film daha hazırlayayım kendime. Kıvrılıp, film izlemekten başka çare yok.
Tam on iki katlı binada çıt yok. Herkes mi derin uykuda? Normal tabii, pazartesi sendromuna girdi millet. Pazartesileri severim, benim en sevmediğim gün pazar.
Eğer, pazartesi sendromu yaşıyorsanız benden size tavsiye, günlerden pazartesi olduğunu düşünmeyin. Birde o gün için, kendinize keyifle yapılacak bir şeyler bulun. Garanti veriyorum, sendrom falan kalmayacak. Ben, pazar günleri uyguluyorum bu taktiği. Şimdi pencereden ıssız sokaklara bakıp, film seçeceğim. Şansım varsa uyuyabilmeyi istiyorum.
Yatıyorum diyorum ama bir kadının yatıyorum demesiyle yatması arasında iki-üç saat geçiyor. Ortalığı toparlayacaksın, çöpleri kontrol edeceksin, evin sağına soluna bakacaksın, , yarının programını yapacaksın, hatta ön hazırlık falan yapılması gerekiyorsa onları halledeceksin falan filan.
Erkekler ne güzel, “yatıyorum ben iyi geceler” der, dakikasında horlamaya başlar.
Hayret ediyorum valla, yastığa beş kala nasıl uykuya dalıyorlar. Uyku problemi olup uyuyamayan, uyumak için ilaç alan insanlara gerçekten çok üzülürüm. Düşünsenize herkes uyurken o ayakta. Uyuyandan, nefret bile edebilir insan. Gece uyunmayınca zamanda geçmiyor üstelik. Bana bakmayın, gelip geçici benim ki, arada bir oluyor işte insanlık hali. Hem ben gece uykusunu çok sevmem, sabah uykusunu severim. Laf aramızda zeki insanlar fazla uyumazmış...
Neyse uykum kaçmadan yatayım, film izlerken uyuyup kalırım belki. Tam yattım, kapıyı kilitledim mi, sağa sola baktım mı yeniden kalktım.
Hadi bakalım, uyu uyuyabilirsen şimdi. Bütün hatıralar, sevdiklerim ziyarete gelecekler şimdi, hep beraber oturacağız. Tamam, uyumak istemiyorum. Aklıma başka bir şeyler geldi, yazı yazayım en iyisi.
Sevgili uykuma saygılarımı sunuyorum, ne zaman dilersen o zaman gel, yoruldum ben seni beklemekten çünkü.
Haydi bakalım, herkese iyi haftalar.
Sevgiyle kalın