Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesiyle güçlü bir çekim merkezine dönüşen CHP’ye seçmen desteği son yirmi yılda ilk kez yüzde 30’ların üstüne çıkmıştı. Ama seçime doğru 5 konuda öylesine dramatik hatalar yapıldı ki, yüzde 25.9’la yetinmek durumunda kaldılar.
İlkini bugün inceleyeceğimiz bu hatalardan ilk ikisi CHP’nin yeniden konumlanmasıyla ilgili oldu. Kılıçdaroğlu, Önder Sav’ı diskalifiye ettiği gün “Yeni CHP” kavramını kullanmıştı. Büyük heyecan yaratan kavram seçimde gerektiği gibi değerlendirilemedi.
1- Medyada ve seçmenler arasında heyecan yaratan “Yeni CHP” kavramının kullanımında çekingen kalınması.
2- Ergenekon sanıklarının aday gösterilmeleri.
3- Partinin eski kadrolarının ve cari teşkilatlarının gücünün küçümsenmesi.
4- Kampanya stratejisinin kökten yanlışlığı.
5- Kampanya sürecinde parti teşkilatlarının ihtiyaç duyduğu finansman desteğinin verilmemesi.
CHP : Nereden Nereye?
TBMM’ye girmeyi başaran 4 siyasi partinin kampanyalarını ve neden kazanıp, neden kaybettiklerini değerlendirirken CHP’ye biraz daha detaylı bakacağız. Çünkü siyasi atmosferdeki en dikkate değer değişiklik ve en büyük düş kırıklığı ana muhalefet partisinde yaşandı.
2010 Mayıs’ında yapılan 33. Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesiyle güçlü bir çekim merkezine dönüşen CHP’ye yönelik seçmen desteği, son yirmi yılda ilk kez yüzde 30’ların üstüne çıkmıştı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 33. Kurultay‘la birlikte başlatmış olduğu yeni söylem iktidar partisinin oylarında ciddi bir gerilemeye de neden olmuştu. İlk defa bu dönemde CHP ile AKP’nin seçmen desteği arasındaki uçurum kapandı ve yüzde 2-3 puanlık bir seviyeye geriledi. İktidar partisi ve hükümet sözcüleri, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla çıkan yeni duruma ve Kılıçdaroğlu’nun diline uyum sağlama konusunda kısa bir bocalama dönemi geçirdiler. Ama referandum kampanyası sürecinde psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirdiler.
CHP içinde yaşanan değişim - dönüşüm süreci ustalıkla yönetilemediği için ana muhalefet lehine esen rüzgar kısa sürede dindi. Önder Sav ve ekibinin profesyonel bir referandum kampanyası yapılmasına izin vermeyişi bu süreçte bir başka önemli kilometre taşı oldu. CHP sert ve aktif bir tutum aldığı anayasa referandumunda, neyi neden savunduğunu hemen hemen hiç anlatamadı. Sav ve ekibi, Referandumun sonucunu, ülkenin geleceğinden çok parti içi iktidar ilişkileri açısından önemli buluyor gibiydi.
Yönetimdeki kaos ve üst üste yapılan hatalar
Referandumdan alınan sonuç ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun 12 Eylül’de oy kullanamamasıyla ana muhalefetin seçmen desteğinde gözle görülür bir düşüş başladı. Önder Sav ve ekibinin tasfiye edildiği 18 Aralık Kurultay’ıyla oluşan yönetimdeki kaotik yapı ve üst üste yapılan iletişim kazaları sonucunda ise partinin seçmen desteği Ocak 2011’de yüzde 25 - 27 bandına kadar geriledi.
30’un üstündeki araştırma şirketinin ilan ettiği bu oran seçime kadar bir daha hiç değişmedi. Örneğin hiç yüzde 28’e yükselmedi, ya da hiç yüzde 24’e inmedi. MHP’ye yönelik ikinci kaset operasyonunun etkisiyle seçime iki hafta kala küçük bir düşüş gözlendi. Ve sonuçta parti sözcüleri, yüzde 30-35 bandında bir oy alacaklarının propagandasını yaparken, yüzde 25.9’la yetinmek durumunda kaldılar.
Ocak ayından seçim gününe kadar olan 6 aylık sürede neden CHP oylarında bir artış olmadı? Parti tarihinin en yüksek bütçeli seçim kampanyası yapıldığı halde, seçmen neden ikna olmadı? Başlangıçta çok büyük bir heyecan ve umut dalgası yaratmış olan Kemal Kılıçdaroğlu, başlangıçtaki başarısını nasıl oldu da sürdüremedi? CHP’ye dönük seçmen desteği psikolojik sınır gibi algılanan yüzde 30 sınırında neden tutunamadı? Bunun birden çok nedeni var. Ama seçime doğru olan süreçte CHP, 5 konuda öylesine dramatik hatalar yaptı ki, bu sonucu kendi eliyle yaratmış oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği Mayıs 2010 tarihinde CHP ve AKP’nin oyları ilk kez birbirine 2 puan yaklaşmıştı. Bu tarihten sonra CHP oyları Ocak 2011’de en düşük seviyeye indi. Ve orada kaldı.
Seçime doğru ‘Kayseri kazası
Siyasal iletişim danışmanları, seçim kampanyalarında siyasilere bilhassa kendi ayaklarına kurşun sıkmamalarını öğütler. Buna rağmen bu basit kuralın ne kadar çok ihlal edildiğini görmek şaşırtıcıdır. Siyasette bazen sizin bir şey yapmanıza gerek kalmadan, ayağınıza müthiş paslar gelir. Rakipleriniz öyle hatalar yapar ki, size düşen şey topu rakip kalesine atmaktan ibarettir. Özellikle rakibiniz kolay çürütülebilir bir suçlama yapıyorsa, karşı saldırıya geçtiğinizde rakibinizin inandırıcılığına büyük darbe indirebilirsiniz.
Aralık ayında yapılan bütçe görüşmeleri sırasında tam da böyle bir olay yaşandı. CHP Genel Başkanına iletişimle ilgili ciddi bir kaza yaptırıldı. Kılıçdaroğlu, TBMM’de bütçe hakkındaki konuşmasında, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nde bazı yolsuzlukların söz konusu olduğunu dile getirdi ve olaya karışan kişinin nerede olduğunu hükümete sordu.
Başbakan Erdoğan’ın arayıp ta bulamadığı bir fırsattı bu. Erdoğan jet hızıyla, ilgili kişinin evrakta sahtecilik ve dolandırıcılıktan hapiste yatmakta olduğunu, soruşturmayı başlatan tarafın ise Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bizzat kendisi olduğunu söyledi.
Günlerce toplumun tartıştığı bu ciddi olayda CHP iddialarını kanıtlayıp, Kılıçdaroğlu’nu haklı kılacak bir algı yaratılamadı. Konuyu gündeme taşıyan CHP Kayseri milletvekili hakkında ilerleyen günlerde gündeme getirilen çeşitli iddialar, CHP savlarının daha da zayıflamasına neden oldu. Gerçek her ne olursa olsun, iletişimle ilgili süreç doğru yönetilemedi. Sonuçta ana muhalefet liderinin belgeye dayalı siyasetçi algısı ve inandırıcılığı ciddi biçimde yara almış oldu.
Seçmen mazideki başarıya değil gelecekteki umuda oy verir!
Başarılı bir seçim kampanyası yürütebilmek için tarih ve demokrasi bilgisine sahip olmak şarttır. Dünya seçimler tarihi, seçimlerle ilgili ipuçlarıyla doludur. İngiltere’de koalisyon iktidarının Başbakanı olarak görevlendirilmiş olan Sir Winston Churchill, 2. Dünya Savaşı’nda ülkesini yok olmaktan kurtarmakla kalmamış, Nazileri dize getiren bir performans sergileyerek, insanlık tarihindeki en büyük savaş makinesini ortadan kaldırmaya liderlik etmişti. Bu tür bir başarı elde etmiş her liderin seçimlerde rakiplerini silip süpürmesi beklenir değil mi? Tersine, Churchill savaştan sonraki ilk seçimleri kaybetmişti. Çünkü Churchill seçim kampanyasında İngiltere için yeni bir umut projesi ortaya koyamamıştı. O seçimlerde o umudu ortaya koyan İşçi Partisi seçimlerin galibi oldu ve tek başına iktidar oldu.
‘Eski CHP’-‘Yeni CHP’
Ana muhalefet partisinin yaptığı dramatik hatalardan ilki, bir siyasi parti olarak bizzat CHP’nin kendisiyle ve politik pozisyonuyla ilgilidir. Pazarlama iletişimi diliyle ifade edersek, bizatihi ürünle ilgili olandır.
Kemal Kılıçdaroğlu, Önder Sav’ı diskalifiye ettiği gün ilk kez “Yeni CHP” kavramını kullanmıştı. O andan itibaren de bu kavram, entelektüel kesimlerde, medyada ve seçmenlerin arasında heyecan yarattı, geniş yankı buldu. Başta Önder Sav olmak üzere partinin eski ve cari kadrosunun bir bölümü bu diskura aynı günden başlamak üzere derhal refleks gösterdi. Eskilerin söz konusu refleksi CHP liderliğinde çekingenlik yarattı. Ve CHP yönetimi ertesi sabahtan itibaren “Yeni CHP” kavramını ya hiç kullanmama veya çok çekingen bir şekilde kullanma yolunu tercih etti.
Bu utangaç tavrın sonucu “Yeni CHP”nin ne olduğunu kimse tam olarak anlayamadı. Yapılmaya çalışılan her ne idiyse ortaya konulamaması, kavramın içinin doldurulamaması; doldurulduysa dahi anlatılamaması seçime giden süreçte yapılan en önemli stratejik hataydı.
Oysa “Yeni CHP”, CHP için başarıya ulaşması yolunda gerçek bir madendi. Neden?
Dünya demokrasi tarihindeki tek örnek
CHP, İstiklal Savaşı’nı örgütleyen kadro tarafından fakat, istiklal kazanıldıktan sonra kurulmuş bir parti. Buna rağmen CHP, seçmenin özgürce oy kullandığı 1950’den sonra hiç bir seçimde tek başına iktidar yüzü göremedi. Partinin eski efsane lideri,“Kıbrıs Fatihi” ve”Karaoğlan”lakaplı Bülent Ecevit dahi CHP’yi tek başına iktidar yapmayı başaramadı. CHP’nin bu durumunun dünya demokrasilerinde bir başka örneği yoktur!
CHP’nin bu başarısızlığının nedeni CHP liderlerinin yetersizlikleri veya parti örgütlerinin zayıflığı değildir; CHP’nin kendini konumlama biçimidir. Özetlersek; son yarım asırdır, CHP’nin bütün liderleri, üyeleri söze, “Cumhuriyeti biz kurduk”ve “Cumhuriyeti biz koruyacağız”diye başlıyorlar. Farkında değiller ama, bu söylem bir ötekileştirme söylemi. “Cumhuriyeti biz kurduk, biz koruyacağız”derken, aynı zamanda seçmenin bir bölümüne “siz de karşıydınız”ve”yıkmak istiyorsunuz”demiş oluyorsunuz. Bu söylem ve bu söylemin sebep olduğu politikalar yüzünden CHP, tek parti tekelinin ortadan kalktığı günden sonra muhafazakâr seçmen kesimlerinin ne oyunu kazanabildi, ne de sempatisini.
Yeniden konumlandırma açık şekilde anlatılamadı
Kılıçdaroğlu yönetiminin başarılı olabilmesi için ana muhalefetin yeniden konumlandırılmaya ihtiyacı vardı. CHP’nin onlarca yılda oluşmuş ve seçmenin hafızasında yer etmiş olan negatif pozisyonunun değiştirilmesi ve pozitif, yeni bir iletişim dilinin geliştirilmesi şarttı. Bu yeni dille CHP, ülkenin geleceği için umut dolu bir vizyon ortaya koyabilmeliydi.
Siyaset pazarında AKP muhafazakâr-milliyetçi, MHP Türk Milliyetçisi, BDP ise Kürt milliyetçisi konumlarını doldurduklarına göre CHP’ye evrensel sosyal demokrasi konumu kalıyordu. “Yeni CHP” kavramı işte bu doğrultuda stratejik bir yöneliş gibi telaffuz edilmişti. Ama CHP liderliği bu niyetini açık bir şekilde anlatmadı, anlatamadı.
Bu stratejik konumlama yerine, parti liderliği seçim kampanyası sürecinde seçmen kesimlerini segmente ederek, o kesimlere dönük politikaların paketlendiği muhtelif “açılımlar” yaptı. Üstelik bu açılımları sadece entelektüel kesimlerin anlayabileceği şekilde yaptı. Her bir açılım akademik bir “paper” gibi hazırlanıp, sınırlı sayıdaki gazeteciye veya aydına anlatıldı.
Aslında ortada politik bir netlik yoktu; sadece bir arayış vardı. Arayış partiye yeni katılmış olan akademisyenlere ihale edilmişti. Akademisyenler de kendilerinden bekleneceği gibi bu süreçte CHP’yi bir akademiye çevirdiler. Seçmeni dinlemek ve örgütü işin içine katmak yerine, masa üstü teorik analizlerle zamanı doldurdular.
Öyle ki, seçime haftalar kala parti liderliği, örgütü ve seçmeni dinlemek yerine, akademisyenlerden her gün bir başka sunum dinliyordu. Kılıçdaroğlu’nun tabiriyle parti MYK’sı “Sunum manyağı“ yapılmıştı. Ama bizler, seçmen olarak “Yeni CHP” neydi, nasıl bir Türkiye vizyonu öngörüyordu; eski, “devletçi” ve “ceberut” CHP’den farkı neydi anlayamadık.
‘Yeni CHP’nin potansiyeli geç idrak edildi
CHP liderliği “Yeni CHP” konumlamasının değerini ve kazanma potansiyelini seçime sadece bir kaç hafta kala idrak etti. Parti sözcüleri hemen her TV programında, gazete söyleşisinde “Yeni CHP” tanımını kullanmaya başladı. Lakin iş işten geçmişti. Zaten profesyonel seçim kampanyası tek kelime ile bile olsa “Yeni CHP”den bahsetmiyordu.
Oysa ki İpsos KMG Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün seçim günü yapmış olduğu sandık sonrası (exit-poll) araştırması, CHP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 77’sinin eski CHP’ye değil, Kılçdaroğlu’nun yeni çizgisine oy vermiş olduklarını gösteriyordu. Üstelik “Yeni CHP” konumlamasının içi; özgürlükler, insan hakları, demokrasi ve yurttaşların günlük hayatının iyileştirilmesi konusunda henüz tam olarak doldurulmamışken.
Araştırmadan net olarak çıkan şuydu ki, eski yapının refleksinden çekinen CHP liderliği, “Yeni CHP” söyleminin içini doldurma konusunda utangaç davranmak yerine cesaretle tam tersini yapmış olsaydı, partinin yüzde 35’leri geçmesi pekala mümkün olacaktı. Tüm bulanıklığına rağmen “Yeni CHP” diskuru bir önceki seçime nazaran ana muhalefete ilave yüzde 17 seçmen kazandırmıştı.
IPSOS KMG Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün seçim günü yaptığı anket, CHP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 77’sinin Kılıçdaroğlu’nun yeni politikaları nedeniyle oy verdiğini işaret ediyordu.