“Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a geçen hafta Çarşamba günü MYK toplantısı sonrasında beş soru sormuştum;
O günden bugüne 7 gün geçti Başbakan’ın sonunda uçakta birden zihni açıldı. Olayları biraz hatırlamaya başladı. Şimdiye kadar; izlediği yöntem Duymadım, Görmedim, Konuşmadım idi
Acaba niye?
Demek ki, işlerine gelmeyen, sıkıntıları olan, karın ağrıları olan bir konuyu gündeme getirdik,
Şimdi geçen hafta sorduğumuz soruları bir defa daha hatırlatıyorum:
1- Oslo tezgahları öncesinde ve sırasında görevlendirdiğin devlet yetkilileri İmralı’dan Kandil’e kaç mektup götürmüşlerdir? Bu mektupların içeriğinden Abdullah Öcalan’ın ve Kandil’in planlarından ne derecede haberdarsınız, ne önlem aldınız? Kuryelik görevini devlet görevlisi olarak kimler yerine getirmiştir?
2- İngiltere’nin koordinatörlüğünde gizli kapaklı yürütülmesini sağladığınız Oslo görüşmelerinde özel temsilciniz hakan Fidan kendi sözlerinden aynen aktarıyorum “Öcalan’ın ülkeye ve bölgeye yönelik vizyonu Başbakanla yüzde 90-95 örtüşüyor “ bunu masada söylüyor. Bu sözlere Sayın Başbakan açıklık getirmek zorundadır. Terörün başı Abdullah Öcalan ile hem ülke bazında hem bölgesel bazda yüzde 90-95 uyuştuğunuz noktalar, mutabık kaldığınız noktalar nelerdir? Öcalan ile fikren hangi noktalarda kucaklaşıyorsunuz?
3- Terörle mücadele edilir, siyasetle müzakere edilir sözü Başbakan’a ait… Tüm bu gelişmelerde eli kanlı terör örgütü PKK’yı siyasi kurum gibi muhatap aldığınızı fark etmediniz mi? PKK’nın MİT ve Devleti oyalayıp örgütün 4. stratejik mücahadele hamlesini hayata geçirmesine nasıl gözünüzü karartarak, kapatarak vicdanınızı kitleyerek yardımcı oldunuz?
4- Bu sürelerin sonunda PKK’nın kendi çözümlerini dayatacak ve koşullar olgunlaştığında tek taraflı olarak bunları fiilen hayata geçirmesini kolaylaştırmış olmadınız mı? Bu sürecin alt yapısını siz bu şekilde oluşturmuş olmuyor musunuz?
5- Koordinatör devlet İngiltere’nin imzaladığı bilinen Oslo müzakereleri sonrasındaki protokolleri ve mutabakat metinlerini ekleriyle beraber açıklama cesaretiniz var mı, yok mu?
Başbakan; gazetecilerin konuyu sorması üzerine bazı şeyleri itiraf etmek zorunda kalmış!
-Bunları soran namert, bunlar 3-5 koyunu güdemez “ demiş…
Şimdi milletin önünde CHP adına konuşuyorum;
Sözü evirip çevirmiyorum. Herkesin bu arada Başbakanın da anlayabileceği şekilde açık seçik net konuşuyorum.
Yine sinirlenmeden, hakaret etmeden, efelenmeden cevap istiyorum;
- Öncelikle bir defa bizler hayatımız boyunca namert olmadık. Namertlerin oyuncağı da olmadık, sofrasında da oturmadık.
- Dünde, bugün de hiçbir CHP Genel Başkanı BOP Eşbaşkanı olmadı.
- Burada koyundan da keçiden de bahsetmiyoruz. Senide sorumluluk içinde ciddiyete çağırıyoruz.
- Şehit sayısı 4 ayda 116’ya ulaştı… Millet kan ağlıyor, Türkiye kan gölü. Sabr-ı Cemil zamanı, Hz. Eyüp Sabrı gösterme zamanı çoktan geçti Sayın Başbakan.
- Bugünlere gelişimizde son 10 yıldaki siyasi sorumluluğunuzu sorguluyoruz. Sorular soruyoruz.
- Size; Ağırbaşlı, vakur olun da MOLLA desinler sözünü hatırlatarak devam ediyorum.
Başbakan uçakta gazetecilere ne itiraf ediyor? “Benim gönderdiğim istihbarat teşkilatının başındaki müsteşarımın veya yardımcısının altında imzası var mı yok mu? “diyor. Ben de kendisine şunu soruyorum;
Senin PKK ile yaptığın mutabakat protokolünü hakem devlet iki taraf adına imzalayıp muhafazasına aldım mı almadı mı?
Bu mutabakat metni burada. AKP – PKK mutabakat metnini sizlere veriyorum.
Gelelim en önemli soruya;
- MİT müsteşarı Hakan Fidan ana dilde eğitimle ilgili PKK’ya “NASIL OLSA ORASI ÖZERK BÖLGE OLACAK. ÖĞRETMEN TAYİNİ DAHİL, EĞİTİM HİZMETLERİ BELEDİYELERE VALİLERE DEVREDİLECEK” diye söz verdi mi?
Bu cümleler Oslo tutanaklarında aynen yer almıştır. Bu sözün arkasında siz var mısınız? Siz yoksanız basına yaptığınız son açıklamada “Benim bilgim olmadan böyle bir şeyi bu adam yapacak, ben onu orada tutacağım ;Öyle şey olur mu ya..?” dediniz. Şimdi bu sözlerden sonra Hakan Fidan’ı neden korumaya alıp, neden özel yasa çıkarttığınızı çok iyi anlıyoruz. Bu işin tepesinde sorumluluğun sizde olduğunu ve yargı sürecinin size uzanacağını çok iyi görüyorsunuz.
PKK- AKP işbirliğinin milletimizin önüne tüm çıplaklığı ile koyacağız. Sahte milliyetçilerden bu millet çok çekti.
Başbakan panikte.
Biz görevimizi yapıyoruz.
Yurttaşlarımıza sesleniyorum.
Tarih önünde bir ibret tablosu sunuyorum.
Perdenin önünde;
Bağıran, çağıran aşağılayan sorumluluklarını yerine getirmeyen bir insan manzarası;
Her kurumu azarlayan,
Tehdit eden, gerektiğinde söven,
Milleti kamplara bölen,
Kabaran öfke seline karşı riya dolu sahte milliyetçi söylemle milletin gazını alan bir Başbakan fotoğrafı.
Perdenin arkasında;
Anayasa suçu işleyerek,
ABD’nin oyun kuruculuğunda üstlendiği terör örgütüyle müzakere ve mutabakat arayan teslimiyetçi ve tavizci bir Başbakan kimliği.
Sen hangi Tayip Bey’sin Sayın Başbakan?
· Federasyon ve özerkliğe uzanan mutabakatları Oslo’da İngiltere’ye yetki verdiğin görevlilere teslim ettiren Başbakan mı?
· Yoksa perdenin önünde bu milleti oyalayan Sabr-ı Cemil dileyen, bizi biz yapan tüm değerlerimizi sorumsuzca tartışmaya açan, ortak yakın tarihimizden sıkıştıkça sürekli husumet çıkartan, bu milleti kandıran Başbakan mı?
Bu iki kimlikli Başbakan’ın maskesini mutlaka indirmek zorundayız.
Başbakan neden panikte, anlamak kolay. Çünkü, yaşadıklarımızdan birinci derecede sorumlu.
Açık bir anayasa suçu işlenmiştir. Telaşı, hiddeti, saptırması bu yüzden.
Özetle Başbakan sağlıklı, dengeli, sorumlu güven oluşturan bir yönetici olma konumunu kaybetmiştir. Bu yönetim tarzı ile kaybeden Türkiye, Türk milleti ve gelecek umutlarımızdır.
Bundan sonra Başbakan’a sağduyu, uzlaşma diyalog gibi kavramlarla yaklaşmak mümkün gözükmemektedir.
Takdir Yüce Milletindir.”
-İşte OSLO mutabakat metni-
“AKP – PKK MUTABAKAT METNİ”
Üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan iş bu mutabakat metni, taraflar arasında arabuluculuk yapan HD ( Hakem Devlet) temsilcileri tarafından, taraflar adına imza altına alınmış ve aslı HD merkezinde arşive alınmıştır.
Türkiye ve PKK temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde mutabakata varılan hususlar:
Yaşanan çatışmalı sürecin Türkiye'de şiddet, can ve mal kaybına neden olduğu gerçeğinden ve kalıcı barış, güvenlik, uzlaşı ihtiyacından hareketle; taraflar Oslo toplantıları sürecinin devamı konusunda hem fikirdirler.
Taraflar, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkeleri temelinde Kürt sorununun çözümünde diyalog ve müzakere yolunun esas alınması konusunda görüş birliğine ulaşmış ve bir an evvel müzakerelere başlamanın gerekliliğine inanmaktadırlar.
Oslo sürecinin başlangıcından bugüne dek yürütülen çalışmalar ve atılan olumlu adımlar, Kürt sorununun siyaset zemininde ve kamuoyu nezdinde tartışılabilir hale gelmesine ciddi katkı sağlamıştır.
Üzerinde mutabakata varılan hususlar:
1-) Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirtmişlerdir.
2-) Taraflar, bu güne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların Anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler.
3- ) Taraflar, 10 Mayıs 2011 de İmralı'da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan, "Türkiye'de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı", "Türkiye'de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı" ve "Kürt Sorununun Demokratik Çözüm ve Adil Barışı İçin Eylem Planı Öneri Taslağı" adı altındaki taslaklar konusunda, en geç Haziranın ilk haftasına kadar görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları memnuniyetle karşılar, prensip ve ilkesel olarak kabul eder.
4- ) Taraflar, ayni süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar.
5-) Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda Örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan'ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan'la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.
6-) Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını engelleme vb. yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Newroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder.
7- ) Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın normalleşmesi için, en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır.
8- ) Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Hazirana 2011'e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar.
9-) Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011-Haziran ayının ikinci yarısında bir araya gelmeyi kararlaştırmışlardır.