Kılıçdaroğlu, CHP'den yükselen Sarıgül itirazları için "Aday belirlerken geçmiş çatışmaların hesabını yapma lüksümüz yok" diyor. Kürtler ve dindarlardan neden oy alamadıklarını anlatırken de 'akıl tutulması' dediği bir örnek veriyor.
Seçimler yaklaşıyor. İstanbul adayının Mustafa Sarıgül olup olmayacağından parti içi tartışmalara kadar birçok konu CHP etrafında dönüyor. Bu tartışmalar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesiyle oluşan yeni CHP umudunun gerçekçiliğinin sorgulanmasına da yol açıyor. Tüm bunları CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştum. Hem İstanbul adayı hem de CHP gemisinin rotası ile çok açık konuştu. Kimi yerlerde sarf ettiği sözler kamuoyuna olduğu kadar partisinin içine de yöneliktir.
CHP içinde Sarıgül’ün adaylığına tepki veren, bildiriler hazırlayan gruplar var. Bunu ‘parti içi demokrasi’ deyişini kullanmadan açıklayabilir misiniz?
Tabii. Aday adayı belirleme yöntemi çok değişti. 5 kişilik bir komisyon kurduk. Her biri seçim çevresini tek tek ele alıyor. Diyelim ki Beşiktaş yahut İstanbul Büyükşehir. Verdiğim talimat şu: En çok oyu alacak adayla yola çıkacağız! Buna göre her aday adayı için çalışma yapılıyor. Bazen anket, bazen eğilim yoklaması... Ayrıca o bölgenin il başkanı, milletvekili ve parti meclisi üyesinin de görüşü alınıyor. Sonuçlar MYK’ya geliyor ve aday belirleniyor. Dolayısıyla “A mı aday olsun B mi”, “Bu benim yakınımdır” türü tartışmaların benim için geçerliliği yok. Eğer bir aday adayı anketlerde diğerlerine olağanüstü fark atmışsa o bizim adayımızdır. Bitti!
Öyleyse partideki bu nümayiş ne?
Eski alışkanlıklar… “Genel Başkan’a söylerim, söz alırım, aday olurum” gibi şeyler yok şimdi. Diyelim ki “A aday olmasın” deniliyor. Ben de sorarım, “Neden?” “CHP’ye uymaz!” Yine sorarım, “Niye uymasın?” Beni ve 5 kişilik komisyonu ikna etmeleri lazım. Edemiyorsan, adaydır. Geçmişteki kavgalardan kalan sorunları bir kenara bırakmalıyız. O çatışmalar artık bizim için lükstür. Eski çatışmacı kültürümüzden aslında koptuk ama hâlâ gidecek yolumuz var.
Şu anda CHP’de kan gövdeyi götürmüyor diyorsunuz…
Yok o kadar da değil. Ama itirazlar var. Bunu da doğal karşılıyorum, insanlar yıllardır benimsediği bir kültürü bir gecede terk edemiyor. Her şeyi de son dakikaya bırakmış değiliz. Şu ana kadar ön seçimle 300 adayı belirledik.
İstanbul adayının sizin aldığınız oyu aşacak biri olmasını mı istiyorsunuz?
Hayır, benim aldığım oyun üstüne çıkmak yetmez. Kazanacak adayı istiyorum.
Sarıgül ismini özellikle mi kullanmamaya çalışıyorsunuz?
Hayır. Sarıgül başarılı ve sosyal demokrat biri. Ama CHP üyesi olmadığı için çok fazla yorum yapma hakkım yok. Bakın bizim bölünme lüksümüz yok. Sadece Sarıgül için demiyorum. Türkiye Değişim Hareketi’yle de güçlerimizi birleştirmeliyiz.
İstanbul yarışına yerel seçim ötesinde önem atfedilmesi neden sizce?
Genelde, Türkiye nereye gidiyor endişesinin sonucu olduğu düşünülüyor. Ama özelde şu da var: İstanbul’u son 20-25 yıldır aynı zihniyet yönetiyor, harcanan paranın hesabı verilmiyor. Çözülen tek sorunu yok. Artık kimliği de yok. Bunları düzeltmenin yolu da ülkeyi düzeltmenin yolundan geçiyor. Dayatmacı kültür yerine uzlaşmacı kültürü getirerek. Türkiye şu anda bir tek parti devletine dönüşmüş durumda. Valisi AKP’li, kaymakamı AKP’li, emniyet müdürü AKP’li, memuru, sendikası AKP’li, hâkimi, savcısı AKP’li, YÖK AKP’li… İnsanlar görünecek bir yerden bu zincirin kırılmasını istediği için bu kadar önem veriyorlar bu seçime. Sonuçta şu söyleniyor: “Demokrasinin güvencesi için AKP’nin oyları mutlaka geriletilmeli.” Bunda CHP’nin de aydınların da sendikaların da sorumluluğu var.
CHP’nin kökündeki ulusalcı politikalarla bu sorumluluğu yerine getirebileceğinizi düşünüyor musunuz?
Ulusalcılığı ben yurtseverlik olarak tanımlıyor, dolayısıyla CHP’nin tekelinde olmadığını düşünüyorum. Benim için ulusalcılık asla kafatasçılık değildir. Bu ülkenin her karışında hepimizin yurtseverlik ölçüsü eşittir. Kimse kimseden daha ulusalcı değildir. Hitler’in milliyetçilik anlayışı ile CHP’nin ulusalcılık anlayışı arasında hiçbir bağ yoktur.
Yurtsever bir parti olarak Kürtlerin hak taleplerine daha farklı yaklaşmanız gerekmez miydi?
17 maddelik özgürlük ve demokrasi manifestomuz var, orada bu taleplerin hepsinin karşılanması için önerilerimizi sıralıyoruz.
Orada da yine anadilde eğitim meselesine “Eğitim olmasın da öğretim olsun” diyorsunuz…
Hayata gerçekçi bakmıyorsunuz. Kürtçe eğitim veriliyor diyelim. Sonra bunun sınavı var, iş hayatı var… Bu sisteme ne altyapı ne öğretmen olarak hazır değiliz. Ayrıca çift dilli ülkelerin, örneğin Belçika’nın yaşadığı sorunları da görüyoruz.
Ama siz teknik yetersizlikler nedeniyle değil, prensip olarak anadilde eğitime karşısınız sanıyorum…
Biz ilke olarak anadilin öğrenilmesine, kullanılmasına asla karşı değiliz. Ama eğitim konusunda ikili bir yapının sorun yaratacağını düşünüyoruz. Bizim siyaset üretmemiz için bilimsel yanını düşünmemiz gerekiyor. Türkiye’de sanıldığının aksine bu konuda çok az çalışma var. Sloganlar üstünden sorunlarımızı çözemeyiz. Ayakları yere basan siyasetten yanayım. Bakın yerel yönetimler kanununun çıkması gerektiğini söyledim. Bize oy mu geldi? Hayır. Ama demokratikleşme için bu adımların atılması gerekiyor. Yine aynı mantıkla örneğin Batman’daki belediye başkanlarının tutuklanmasını eleştirdim.
Bunları yapmanız, hatta Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaret etmeniz bile partinizde sorun olmuyor mu?
Bunlardan rahatsız olan arkadaşlarımız varsa gelip bana sebebini anlatırlar. Biz CHP’yiz, ülkenin birliğinin sağlanması açısından sorumluluğumuz var. Kullanılan dilin asla Kürt yurttaşlarımızı rahatsız etmemesi lazım. Madem ulusal mücadeleyi birlikte verdik, bu birlikteliği sarsmayacak dil her siyasetçinin sorumluluğudur. Eğer bir ötekileştirmeye, duygusal kopuşa zemin hazırlarsanız, Türkiye’yi bölen siz olursunuz.
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan andımızın kalkmasını da eleştirmemeniz gerekmez miydi aynı mantıkla? Bu CHP’yi MHP’nin yamacına düşürmüş olmadı mı?
İlköğretimdeki çocuklara farklılıklardan önce birliktelik öğretilir. Giyilen formadan, beslenme çantasındaki yiyeceklere kadar benzerlik vardır. Bu, ağacın gövdesini oluşturmak içindir. Kız-erkek, Alevi-Sünni, Çerkes-Laz, Kürt-Türk gibi farklılıklar ağacın dallarıdır. Gövdesi güçlü olan ağacın dalları da huzurla serpilir.
Türk olmayan çocuğa her sabah “Türk’üm” dedirtmekle birliktelik sağlanacağına emin misiniz?
Biz, andımızın içeriği aynı kalsın demedik ki. Ulusal bağımsızlık savaşımızdan, mazlum ülkelere örnek oluşundan, çağdaş uygarlığı hedef belirlememizden bahseden bir metin de oluşturulabilir. Bunu söylüyorum diye niye MHP’nin yanına düşeyim?
CHP sizin özgürlük anlayışınızı değiştirdi mi?
Üniversitede her türlü özgürlüğün var olmasını, başörtülü kızların okumasının engellenmemesi gerektiğini savundum. Eleştirildim mi? Evet. Ama ben savunduğum şeye inanıyorum. Yine aynı şekilde… Diyarbakır Cezaevi’nin müze olmasını savundum, Başbakan “Diyarbakır’a yeni cezaevi yapalım” dedi. O yeni cezaeviyle oy alıyor, ben müze olsun diyorum oy almıyorum! Bu akıl tutulmasıdır, kimse kusura bakmasın.
Size göre Kürtler niye CHP’ye oy vermiyor?
İki ayrı ekip oluşturup Doğu ve Güneydoğu illerini ziyaret etmelerini istedim. Gidip halka özgürlük ve demokrasi manifestosunu anlattılar. Halkın arkadaşlarımıza söylediği şuydu: Bu manifestonun altına imzamızı atarız. Bunun üstüne arkadaşlarımız soruyor:
“Peki bize oy verir misiniz?” “Hayır vermeyiz!” Evet, Kürtler bize oy vermiyor… Çünkü ‘Bizim partimiz var’ diyorlar. CHP’nin böyle bir manifesto hazırlamasını ise doğal görevi görüyorlar, “Siz sosyal demokratsınız, yapacaksınız” diyorlar. Karşılaştığımız tablo bu.
Bu tabloyu değiştirmek için bir plan var mı, yoksa kabullendiniz mi?
Hayır kabullenmedik ama hak ve özgürlük önerilerimizi, çalışmalarımızı oya dönüşsün diye yapmadığımızı anlatmaya çalışıyorum.
Dersim katliamı için özür dilemek gibi sembolik jestlerin bir başlangıç olabileceğini düşünmüyor musunuz?
Bu noktada bir yanlış anlama var… Tayyip Erdoğan, Dersim için özür dilemedi, diledi sanıyorlar. Ve bana “Dersim için özür dile, niye dilemiyorsun” diyorlar. Ben bu işin mağduruyum. Mağduru olarak nasıl özür dileyeyim? Ayrıca bu tür olayların günlük siyasete malzeme yapılmasına karşıyım. Ama Dersim’le ilgili arşivler açılsın isterim. Defalarca Başbakan’a “Aç arşivleri incelensin” dedik, önerge verdik, kanun teklifi verdik. Yok açmıyor. Ama yeri geldikçe diline Dersim’i doluyor. Dersimlileri çok sevdiğinden mi? Hayır, ben Dersimliyim diye. Sanıyor ki böyle yaparsa Dersim’den oy alabilecek. Mümkün değil alamaz.
CHP’nin de dindarlardan oy alması için “Mümkün değil” diyenler vardır…
Laikliğin dinsizlik olarak algılanmasını değiştirmemiz gerekiyor. Bunu CHP yıllar yıllardır anlatamadı çünkü CHP’nin rakibi olan partiler karşı propaganda yaptılar. ‘CHP’nin yolu Moskova’nın yolu’ sloganından başlayın, ‘CHP camileri yıktı’ya kadar gelin, halkın beynine işlenmiş bir imaj var. İnanç söz konusu olduğunda bu tür karşı imajların halkta yerleşmesi çok daha kolaydır. Düzeltilmesi ise bir o kadar zor. CHP bugüne kadar dini asla siyaset aracı yapmadı. İsmet İnönü’ye Konya mitingi öncesinde “Paşam, burası çok dindar bir bölge, konuşma sırasında Allah’tan bahsedersen faydalı olur, yoksa hiç oy alamayız” diyorlar. “Din ve devleti ayırmak için bu kadar uğraştık, şimdi oy için nasıl yapayım” diye cevap veriyor fakat yalvarıyorlar. Peki deyip kürsüye çıkıyor. Konuşma boyunca tabii ki hiç dini referans yok. Sonunda “Allahaısmarladık” dedikten sonra partililere dönüyor: “Alın işte istediğinizi yaptım, Allah’tan bahsettim.”
CHP’nin başörtülü kadınlarla ilgili negatif tavrı sadece rakip parti propagandasından geliyorsa 28 Şubat’taki ikna odaları nedir?
Etki-tepki meselesi. Sağ partilerin başörtüsünü siyasi malzeme yapmasına karşı da böyle bir tepki oluşmuştur. Ama zamanla aşılacağını düşünüyorum. Tekrar ediyorum, başörtülü kızların üniversiteye girmesini destekliyorum. Bir kadının ne giyeceğine, kendi nasıl ifade edeceğine, nasıl güzel hissedeceğine erkeklerin ve siyasetin karışmasına da karşıyım. Bizim artık CHP olarak belli konularda bir duruşumuz olmalı. O da çağdaş uygarlıktır. Çağdaş uygarlık ancak kadının eğitildiği bir toplumda var olabilir. Bizim siyasette ortak paydayı genişletmemiz gerekir. Halbuki daraltıyoruz. Kimimiz sadece bayrak üzerinden, kimimiz din üzerinden, kimimiz de laiklik üzerinden siyaset yapıyoruz. Oysa hepsini kapsayacak genişlikte bir ortak alanımız var.
Artık hiç yolsuzluk dosyaları açıklamıyorsunuz, niye?
Yolsuzluk yapanların prim yaptığı bir ülke haline dönüştük. ‘Yiyor ama iş de yapıyor’ diye bir kültür gelişti. Benim bu kültürü anlamam mümkün değil.
Partinin başına geçtiğinizde ‘yeni CHP’yi oluşturacağınızı söylemiştiniz. Başardınız mı?
Üç yılda çok şeyi değiştirdik ama daha gidecek yolumuz var. Değişim ve dönüşüm tamamlanmadı.
Bunun için gençlere bir de buradan çağrı yapıyorum: CHP’de köklü bir değişim, hatta devrim mi istiyorsunuz? Gelin CHP’ye güçlü gençlik örgütleri kuralım, birlikte değişelim. Yeni demokrasi ve özgürlük alanları yaratalım.