Özgür Karabat adaylığını açıkladı

Özgür Karabat, Binlerce örgüt üyesinin katıldığı programda CHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Aday Adaylığını açıkladı.

2014 Yerel Seçimlerinde CHP’nin Başakşehir Belediye Başkan Adayı olan Karabat, toplumun her kesimini kucaklayan kampanyası ile adından söz ettirmişti. Özellikle CHP Başakşehir İlçe Başkanlığı döneminde yaptığı çalışmalar ile Halk tarafından “Atom Karınca” ünvanı verilen Karabat’a, Örgüt üyeleri “O Hepimizin Kardeşi” diyor.

2015 Haziran ayında yapılacak olan Genel Seçimlerde Milletvekillerini belirlemek için CHP içinde Ön seçim kararının alınması ile birlikte, Karabat’a örgüt üyeleri tarafından aday adaylık için teklif yapıldı.

Programa CHP İl Yöneticileri, İlçe Başkanları, Milletvekili Aday Adayları, Kadın ve Gençlik Kolları Başkanları ve Yöneticileri, Sivil Toplum Kuruluşu Başkan ve Yöneticileri, Mahalle Muhtarları, Ulusal ve Yerel Basın Temsilcileri ve Örgüt Üyeleri katıldı. Örgütün bu çağrısına karşılık veren Özgür Karabat, binlerce partilinin katıldığı programda İstanbul 3. Bölgeden Milletvekili Aday Adayı olduğunu açıkladı.

İŞTE Özgür Karabat'ın konuşması:

Sevgili yoldaşlarım,

Bir genel seçime daha günlerle ifade edilebilecek kısa bir süre kaldı. Türkiye tek adam yönetiminde bir tür kabile devleti gibi idare ediliyor. yaygın bir şekilde mezhepçi faşist olarak nitelenen karanlık bir döneme doğru giderken, ana muhalefet partisi olarak bu gidişe dur demenin en önemli sorumluluğunu taşıyoruz. Buna dur demek yalnızca AKPyi eleştirmekten, onun her gün yeni örneklerini yaşadığımız baskılarından söz etmekten geçmiyor. Yeni şeyler söylemek,

Umut vermek,

umudu örgütlemek adına, umut veren söylemlerin eyleme dönüştüğü şeylerin  bizler tarafından yüksek sesle söylemesi gerektiği günlerden geçiyor  güzel ülkemiz

ve Daiminin dediği gibi;

Bozucuya dahil miyim
Uyur gezer gafil miyim
Madem Aşık Daimi'yim
Ben cahile uyamam ki

 

Türkiyede AKP totalitarizmine ve gericiliğine dur diyecek güçlü bir damar var.

Ve o direnişçi dama kendini Gezi direnişiyle gösterdi. Bizim o direniş damarına uygun bir politika yaprak umudu büyütmemiz ve AKP diktatörlüğüne son vermemiz hiç de zor değil.

Yeter ki, halkı bu konudaki samimiyetimize inandıralım. Yeter ki umudun adı olalım

Siyaseti servete giden kestirme bir yol olarak görmediğimizi yaşam pratiğimizle kanıtlayalım. Siyaseti, zorlukları paylaşırken kendisini en önde, nimet paylaşımında kendisini en sonda konumlandıran insanlar olarak yapalım. Bu benim siyaset anlayışımdır, siyasette bunun için ve bu anlayışla varım

Aslında, gerek iç gerekse de dış koşullara bakıldığında, AKPnin bir kez daha iktidar olabileceğini düşünmek mümkün değil. Bu, önümüzdeki seçimde de yinelenirse, sonuç AKPnin başarılarından çok bizlerin başarısızlığı ve umut olamamasıyla açıklanabilir ancak.

AKP, izlediği dış politika nedeniyle, bir yandan bölgedeki tüm müttefiklerini kaybedip onları düşmanlaştırırken, öte yandan iktidarının ilk yıllarında önemli ölçüde desteğini aldığı AB ve ABD çevrelerinin de desteğini yitirdi. Bölgeye dönük Müslüman Kardeşler çizgisinde oyun kurucu olma ihtirası, Batılı müttefiklerince de artık güvenilmez olarak tanımlanmasına yol açmış bulunuyor.

Öte yandan, AKP demek; ölümcül kazaların fıtrat olarak nitelendiği, tüm devlet kurumlarının eş dost akraba çevrelerine bırakıldığı, bir ahbap çavuş kapitalizmi ile sömürünün katmerleştiği, milli eğitimin Bilal oğlan’ın kontrolüne verilerek karma eğitimden adım adım vazgeçildiği, kenti rant alanına döndürüp yeşile düşman kesilinen, laikliğin tümden unutulduğu, Alevilerin ve Kürtlerin içinden bir şey çıkmayan açılım paketleriyle oyalanarak toplumsal bir patlamanın kıyısına getirildiği, iyiden iyiye kutuplaştırılan toplumda eli satırlı milislerin Maraş’ı, Çorumu anımsatan turlar attığı bir ülke demek oldu. İşsizlik en önemli sorunken, işe girebilmek için eğitim, liyakat gibi etkenlere değil yalnızca AKPye biata bakılan bir ülkenin adı oldu Türkiye.

 Bütün bu koşullarda, memleket sarayda oturan ve oturduğu sarayın elektrik faturasını da ödemeyen biri tarafından yönetilirken, muhalefete iktidar kapısını açacak bütün koşullar vardır. Yeter ki biz güçlü bir umut olmayı başaralım. Yıllardır yinelen bir temel hatanın tekrarına düşmeyelim.

Tabanımız sola son derece açık ve örgütümüz, orta düzey kadrolarımız büyük ölçüde sol bir damardan beslenirken, biz Türkiye haritasının şu yanlış okuması üzerine politika inşa ediyor gibiyiz:

Bu ülkenin yüzde 70i sağa oy veriyor, sağcı. O halde, iktidar olmak için biz de sağa yanaşmalıyız. Oysa, CHP ve sosyal demokrasi tam da bu okumayı reddedip en açık biçimde sola yöneldiği dönemde Ecevitle aldığı toplumsal desteğin zirvesine ulaşmıştır. Umudu büyütmenin yolu bugün de budur. Dağa taşa CHPyi yeniden umut olarak yazdırmanın yolu budur. Ben bu anlayışla Meclise adayım. Sizlerin temsilcisi olmaya adayım

 Sağı, sağa yanaşarak yenme anlayışı dünyanın her yerinde acı fiyaskolarla sonuçlandı. Hemen yanı başımızda komşumuz Yunanistanda, bu anlayışla hareket eden PASOK, yüzde 43lerle birinci partiyken neredeyse baraj altında kalıyordu. Değişik sol, sosyalist ve sosyal demokrat çevreleri bünyesinde toplayan SYRIZA solun birinci partisi oldu, iktidar oldu. İspanyada Podemos benzer bir anlayışa umut oldu ve iktidara yürüyor. Demek ki umutsuzluğa gerek yok, biz de başarabiliriz ve başaracağız.

MUHAFAZAKAR toplumlarda solun iktidar olacağını Brezilya İşci Partisi Lula DA silva ile ŞİLİ de Michelle Bachelet  gösterdi.

* Seçim kampanyası süresince zengin ile yoksul arasındaki gelir uçurumunu daraltmaya yönelik politikaların üzerinde durmuştu.

* parasız üniversite eğitimi imkânı sunmayı vaad etti.

*DA SİLVA FARKLI SEKTÖRLERİN BÜYÜMESİNDEN BAHSETTİ

Şilide Pinocthe devrildiyse elbet TAYYİP ERDOĞANDA GİDECEK.

Ülke olarak son günlerde öylesine yürek burkan, tahammülü zor, üzüntüsü derin olaylara tanık olduk ki, içimiz parçalandı, acılar yüzümüzde donuklaştı.

Mersin'de üniversite öğrencisi genç bir kızımız, Özgecanımız,  ulaşım için tercih ettiği yolcu minibüsünde tarifi imkansız, insanlık dışı bir şekilde katledildi.

Sonra, Kadıköy'deki evinin önünde ailesiyle ve arkadaşlarıyla kartopu oynarken, bir iş yerinin camına isabet eden kar kütlesi nedeniyle bıçaklı saldırıya uğrayarak yaşamını yitiren gazeteci Nuh Köklü'nün acı haberi geldi. Ardından Ege Üniversitesi'nde farklı görüşlere mensup öğrenci kardeşlerimiz arasında günlerdir tırmanan gerginliğe kayıtsız kalan okul idaresinin ve güvenlik güçlerinin ihmaliyle oluşan bıçaklı, silahlı kavga ortamında Fırat Çakıroğlu ismindeki genç bir evladımız talihsiz şekilde can verdi. 

Ruhumuzun böylesine girdaplara sıkıştığı, yaşam moralimizin dibe çakıldığı bir günde, Türkiye'nin aydınlık yarınları için söz etmenin imkansızlaştırıldığı bir dönemde çok önemli bir buluşmanın heyecanı içindeyim. Siyasi kimliğimden önce, ailenizden biri olarak, kardeşin kardeşe kırdırıldığı bir bezirgan sofrasında, sevgi bahçelerini yeniden yeşertmenin derdindeyim. 

 

Ernesto Che Guevera'nın sözünü tekrar tekrar kabul edenlerdenim;

''EĞER BİRGÜN BAŞIM EĞİK GÖRÜRSEN, BİL Kİ BAŞIM,YERE DÜŞMÜŞ BİRİNİ KALDIRMAK İÇİN EĞİLMİŞTİR.''

Şiddete, çatışmaya ve kıyıma asla yol vermeyelim arkadaşlar. 

Barışı, hoşgörüyü, saygıyı ve insanca yaşama hakkını, en kutsal gerçek bilelim dostlar. Fikri, siyasal rengi, dili, dini, cinsiyeti ne olursa olsun hiç kimsenin zarar görmesine, taciz edilmesine, hayati tehlikeyle imtihan edilmesine tepkimizi esirgemeyelim yoldaşlar.

HER DEVRİM, ÖNCE İNSAN DUYGUSUYLA BAŞLAR

Can güvenliğimizin neredeyse kalmadığı, faşizan saldırıların Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarına taşındığı, diktatör komutlu iktidar tohumlarının ülkeyi iç ve dış savaşa sürüklemeye iyice iştahlandığı kritik bir tablonun döngüsündeyiz.

Devletin, tek merkezli erk olarak biçimlendirilmeye çalışıldığı, resmi yetkilerin giderek aynı merkezde toplandığı, cumhuriyet değerlerinin kimyasıyla oynandığı vahşi bir güç denemesinin mağdur edilmiş, korunmasız bırakılmış halk temsilcileriyiz.

Peki ne yapmamız gerekiyor? 

Halk tabanı, kitleler, toplumun yapı taşları bizlerden neleri talep ediyor? 

Deneyimlerimizden çıkan dersler hangi yeni yolları gösteriyor?

Tarih bize neyi emrediyor?

CHP, çözüm durağıdır.

CHP, nefes (oksijen) alanıdır.

CHP, güven kaynağıdır.

CHP, laikliğin teminatıdır.

CHP, halk iktidarıdır.

CHP, yara sarandır.

CHP, insana inanandır.

CHP, çığlığı duyandır.

CHP, dayanışmanın adıdır.

CHP, cumhuriyet mirasıdır.

CHP, çağdaşlığın aynasıdır.

CHP, sevgi ocağıdır.

CHP, ATA yadigarıdır.

CHP, umut odağıdır.

CHP, özgürlük şarkısıdır.

CHP, adalet kavgasıdır.

CHP, vatana fedadır.

CHP, derde dermandır.

CHP, zulme kalkandır.

CHP, halka bayramdır.

CHP, göze alandır.

CHP, karşı durandır.

CHP, hak tarafıdır.

CHP, kalbe dolandır.

CHP, hayat damarıdır.

CHP, şefkat limanıdır.

CHP, vefa yuvasıdır.

CHP, barış dehasıdır.

Biz CHP'yiz CHP liyiz yoldaşlarım

 

Meclise direnmek için değil, ülkeyi yönetmek için gireceğiz.

Bu asla son fırsat değil. Aksine bu taze başlangıçlar için ilk adım.

Hiçbir şey için geç kalınmadı.

Senin varlığın şimdi daha çok anlamlı.

CHP varsa hala bir şans var,

CHP, halkın gücüyle iktidar!

 

Kadınlarımız. Savaşın ve kapitalist baskıların yaralarını üzerlerinde en fazla hisseden, ezilenin ezileni, sermaye sisteminin iki kere sömürüleni kadınlarımız. Özgürlüklerine kat kat kalın duvarlar örülen, ikinci sınıf olarak görülen kadınlarımız. Bugün ülkemizde şiddet ve ölüm korkusu ne yazık ki kadın bedeni üzerinden tescilleniyor. Son beş yıl içinde 1134 kadın cinayeti işlenmiş,

23 binin üzerinde kadına yönelik şiddetten kaynaklanan suç dosyası var. 

Şüphesiz, bir toplumun gelişmişlik düzeyi, kadına atfedilen değerle ölçülür. Kadınların sosyal, siyasal alanda daha fazla yer alması, demokratikleşme sürecinde kat edilen mesafenin net göstergesidir. Toplumun yarısı olan kadınlar, doğal olarak her platformda temsil edilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Maalesef ülkemizdeki gerçekler, olması gerekenin çok gerisinde. Kadının ekonomik hayata kadına katılma oranı % 25 ler noktasında. Kadın emekçilerin proleterya içindeki sayısal oranı sürekli dalgalanma gösteriyor. Çünkü kapitalizmin vahşi adalet anlayışı kriz anlarında ilk önce kadın emekçileri kapının önüne koyuyor. Çalışan kadınlarımızın % 74.8 i tarım sektöründe ve kayıtsız olarak emek veriyor. Sanayi sektöründe % 8.4, eğitim ve sağlık sektörlerinde ise % 16.8 oranında kadın iş gücü mücadele veriyor. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yer alan kentlerde durum daha da karanlık. Kadınlarımızın % 55 i geçici işlerde ve hiçbir sosyal güvenlik hakkına sahip olmaksızın çalıştırılıyor. Günde 12-16 saatlik çalışma süreleri ile, toplama, hasat, çapalama, tohum temizleme, taşıma bölümlerinde ter döken kadınlarımız asgari ücretin çok altına denk gelen ücret hak edişleri ile hayata tutunmaya çalışıyor.

Proletarya içinde en örgütsüz sınıf yine kadınlar. Sendikalara kayıtlı olan kadın emekçilerin genele oranı % 10. TÜİK verileri de bu gerçekleri destekleyen raporlar yayınlıyor. Kurumun 2012-13 ve 14 verilerine göre iş yaşamının en dezavantajlı grubu kadınlar. Kadın istihdamının % 30 a yakın bir bölümü kayıt dışı statüde faaliyet veriyor. 

Kadınlar içindeki işsizlik oranı giderek artıyor. Çalışmaya elverişli her üç kadından ancak bir tanesi iş bulabiliyor. Üniversite mezunu kadınlarda işsizlik oranı % 16.6. Bu oran üniversite mezunu erkeklere göre iki kat daha fazla. Kadınlarda tanımlı işsizlik % 24 olarak belirlenirken,

umudunu kesmişler dahil tanımsız işsizliğin % 54 civarında olduğu tahmin ediliyor. 

Dünya Ekonomik Forumu 2014 Küresel Cinayet Uçurum Raporu'na göre, Türkiye, ekonomiye katılım talebi konusunda, cinsiyet eşitliği sağlamada 142 ülke arasında 125. sırada. Listenin son sırasını Yemen alırken, cinsel eşitsizlik potasındaTürkiye'yi, Katar, Suudi Arabistan, Benin, Ürdün gibi ülkeler izliyor. 

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün, ''Türkiye'de Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması'' na göre Türkiye'li kadınların % 42 si cinsel tacize ve fiziksel şiddete maruz kalıyor.

Peki yargı ve hukuk sistemi bu duruma nasıl bakıyor? Mahkemelerimiz, kadın cinayetlerinin faillerini ya AĞIR TAHRİK ALTINDA İŞLENDİĞİ savıyla, iyi hali göze alarak serbest bırakıyor, ya da en az cezaya çarptırdıktan sonra ''Denetimli Serbestlik'', adli kontrol usulüyle ödüllendiriyor. 

Kadın, eğer tecavüzcüsüne direnip, örneğin kolunu ısırmak suretiyle karşı koymuşsa, şüpheli zanlıyı yaraladığı için 2.5 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyor. ( İstanbul Sarıyer'de 21 Mart 2012'de tecavüze uğrayan kadın)

Olumsuzlukları yıkmak için önümüzde kocaman bir imkan var. 

Tüm insanlığın kurtuluşuna bayrak açan 08 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile başlayacak kadın kararlılığı hem AKP saltanatını hem de kölelik düzenini kökünden yıkar.

08 Mart, kadının kapitalizme ve oligarşiye karşı bir kavga çağrısıdır. Renkli, çalgılı, içi boş şişirme mesajlarla, bir panayır havasında, ya da bir ''Anneler Günü'' duygusallığında asla kutlanmamalıdır.

Kadınların yıllarca biriktirdiği özgürlük çığlığı meydanlarda, alanlarda karşılığını bulmalıdır.

08 Mart'ın öyküsünü kısaca hatırlayalım; 1857 yılında New York da, emek sömürüsünün üst sınırda olduğu zamanlarda, 40 bin dokuma işçisi ağır çalışma koşullarına isyan ederek şalter indirir. 

Amerikan burjuvazisiyle dişe diş bir mücadele refleksi yükselir. Grev dalgasının genişlemesinden korkan işverenler, grevcileri fabrikaya hapseder. Şüpheli bir yangında 129 kadın işçi yanarak can verir. Günler 08 Mart'ı gösterir. New York da tutuşan dava alevi Manhattan a erişir. İplik işçisi kadınların, yanan işçilere destek verdiği direniş, polisin acımasız saldırısıyla katliama dönüşür. 

140 kadın işçi öldürülür, yüzlerce kadın emekçi tutuklanır. Günlerden yine 08 Mart'tır.

1910 yılında Danimarka Kopenhag'ta gerçekleşen İkinci Sosyalist Kadınlar Günü Konferansı'nda devrimci sosyalist Alman politikacısı ve insan hakları savunucusu Clara Zetkin'in önerisiyle 08 Mart Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilir. 

Ben şuna inanıyorum.

Dünyayı değiştirecek cesaret kadınlardadır.

Dayarsam sırtımı bir kadına dayarım çoğu zaman daha dürüst ve merttir onlar sanıldığının aksine erkeklerden de cesurdur onlar.

 

 

AKP iktidarının en büyük ayıplarından bir tanesi de işçi ve emekçi haklarını hiçe sayan, üretimin gerçek kahramanlarını tutsak hayata mahkum kılan ve kölelik düzenini insafsızca pompalayan acımasız politikaları.

Türkiye emekçi sınıfı, bu dayatmalara ve sömürü mantığına karşı 2014 yılında bir çok grev, işgal ve başkaldırı hareketi gerçekleştirdi.

*2014 yılının ilk günlerine Şişecam işçilerinin grevi ile girildi. Çeşitli illerdeki 10 fabrikada başlayan etkin grev, eylemin 9.gününde Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendi. Ertelemenin yasaklama anlamını taşıdığını bilen işçi sınıfı işbaşı yapmamakta direndi. 

Erteleme baskısına rağmen Kimberly Clark kağıt işçilerinin grev hareketi kazanımla sonuçlandı. Çölllar Kömür İşletmesi işçileri ve Kent Gıda işçileri sendikalara kafa tutarak grev kararı aldılar.

Düzce Anadolu Rulman Fabrikası'nda Türk-Metal üyesi işçiler greve çıktı.

Bu hareketi ODTÜ de üç farklı sendikaya bağlı ve farklı iş kollarında çalışan işçilerin grev kararı izledi.

Grevlerle beraber işgal ve direniş tavırları da yaşadık. Grev işçileri günlere yayılan kararlı direnişlerini fabrika işgali ile geliştirdi.

Yatağan işçilerinin özelleştirmeye karşı koydukları sert tepki ses getirdi.

İşçiler santralin giriş .çıkış noktalarına barikatlar kurarak üretimi kitledi. 

*Birleşik-Metal'e üye oldukları sebebiyle işten kovulan MT reklam işçileri ve Eskişehir'deki ICF işçileri işten çıkarılmalara karşı eylemle cevap verdi. *Tuzla'da yerleşik CPS Otomotiv işçiler, Deriteks'e üye oldukları için aynı yolla işten atıldı. İşçilerin karşı atağı şirkete zor anlar yaşattı.

*Petrol-İş Sendikası'nda örgütlü mücadele sürdüren Deva İlaç Fabrikası işçilerinin direnişi,

*Aksaray ve Karacabey'de işlerinden olan Sütaş işçilerinin direnişi,

*Mersin ve Tekirdağ Büyükşehir belediye işçilerinin direnişi,

*Maltepe Üniversitesi sağlık işçilerinin direnişi, Zonguldak Hema Maden Ocağı'nda çalışan madencilerin iş durdurma ve kendilerini ocağa hapsetme eylemi.

Patronlar karlarını daha da arttırmak için sömürünün her kanalını devreye sokuyor. AKP hükümeti sermaye yanında tavır alıyor. Taşeronlaşma müessesesi hemen her iş kolunda kullanılır hale geldi. 

Bu, işçi ücretlerinin olabildiğince düşürülmesi, sendikasızlaştırma, sosyal hakların geri itilmesi, işçi sağlığı ve işçi güvenliğinin hiçe sayılması demekti.

İş kazaları ve işçi cinayetleri katliama dönüştü. Türkiye, işçi kazaları ve işçi ölümleri kategorisinde Avrupa birinciliğinin yanı sıra, dünya birinciliğini de elde etti. AKP hükümetinin 12 yıllık hükümeti boyunca 14.455 işçi iş kazalarında katledildi. Sadece 2014 yılında 1800 e yakın işçi cinayete kurban gitti. Soma, Ermenek madenci katliamları ve Torunlar İnşaat işçi katliamı 2014 yılına ağır hatıralar bırakan popüler cinayetlerdi. 

6331 sayılı düzenleme ile, ''İşçi sağlığı ve iş güvenliği'' ismi ''İş sağlığı güvenliği'' olarak değiştirildi. Bu atak bile AKP iktidarının işçi sağlığı ile değil, işin güvenliği ile ilgilendiğini açık seçik gösterdi. 

09 Aralık 2014 Torba Yasası, dikkatle incelenmesi gereken başka bir dosya. İşçi sağlığı ve iş güvencesi adeta sıfıra indirgenmiş durumda. Tasarının 19.maddesine konan bir hüküm ile İŞÇİ,İŞ KURALLARINA AYKIRI DAVRANIRSA, İLK DEFASINDA PATRON TARAFINDAN YAZILI OLARAK UYARILACAK, İKİNCİ KEZ YAPTIĞINDA İSE İŞÇİ İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI ALMADAN İŞTEN ATILACAK. İşçi kıyımlarının ve tazminatsız işten atmaların yasal dayanağı da böylece tamamlandı.

 

Dünyanın neresinde olursa olsun, sol ve sosyal demokrat olma iddiasındaki bir parti başta işçi sendikaları olmak üzere örgütlü toplum kesimleri ile yakın ve sıkı ilişkiler kurar. Bu ilişkinin zayıflaması sol partilerin de kaçınılmaz olarak zayıflamasını getiriyor. Türkiye söz konusu olduğunda DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TBB gibi emek ve meslek örgütleri sosyal demokrat bir siyasetçinin en önemli dayanaklarıdır. Ben siyaseti toplumun bu türden örgütlü kesimleriyle el ele yürümek için yapıyorum. Meclise de bunun için adayım.
SİZE SÖZ VERİYORUM.HANGİ DAĞDA BİR EFKAR VARSA ORDAYDIM ORDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİM.FABRİKADA TÜTÜN SARAN SANKİ KENDİ İÇER GİBİ” DİYOR YA TÜRKÜ, BEN O İŞÇİLERİNİN TÜRKÜLERİNİ SÖYLEMEYE DEVAM EDECEĞİM.

Kıymetli arkadaşlar artık iktidar türkülerini söylemeliyiz.Şikayetten çok neyi ne zaman nasıl yapacağımızı anlatacağız.

Bir taraftan geçmişteki AİLE sigortası gibi doğru projelerimizi anlatırken

Diğer taraftan cevre dostu bir parti olarak yenilenebilir enerji politikalarımızı anlatacağız.Organize tarım ve organize hayvancılık bölgesi  polıtikalarını ülke gündemine süratle taşıyıp uygulayacağız.

TÜRKİYEYİ BİR YAZILIM CENNETİ NASIL YAPACAĞIZ ONU ANLATACAĞIZ.

Hepimizin bir kardeşi üniversite de okuyor.hepimiz yurt problemi ile uğraşıyor.liseli kardeşlerim burda.SİZE söz kardeşiniz ÖZGÜR her üniversitenin özel yda devler kontenjanı kadar yurt kapasitesinin yaratılmasını tokinin asli görevlerinden biri haline getirecek.

Asgari ücretin minimum 1500 TL olarak projelendirilmesini hemen gündeme alacağız.

 

Kendi örgütümüze yaslanarak, kendi kadrolarımızı yukarıya taşıyarak başaracağız. Dışarıdan tepeden inme kadrolar devşirerek değil. Örgütü güçlü kılıp umudu büyütmenin yolu buradan geçiyor. Ben bu anlayışla ve bu anlayışın şahsında somutlandığı bir arkadaşınız olarak milletvekilliğine adayım.

Kürt sorunu CHPnin en ileri raporları hazırlayıp en ileri fikirleri, üstelik yıllar önce, ortaya koyduğu bir konu olmasına karşın, ne yazık ki CHP Kürt sorununun çözümü önünde engelmiş gibi algılanıyor. İktidar partisinin devasa propaganda aygıtlarının da katkısıyla bu yaratılan bu algıyı kırmak, Türkiyenin tüm vatandaşların eşit özgür bireyler olarak yaşadığı bir ülke olması için şimdiye kadar hayatın her alanında yürüttüğüm mücadeleyi Meclis2te de yürütmek için adayım.

İktidar tarafından peş peşe açılan ve her seferinde boş çıkan Alevi paketlerinin, laik demokratik bir Türkiyede için doldurulması için adayım.

Tüm hayatı boyunca devrimci bir çizgide mücadele etmiş, bunun için bedeller ödemiş bir kardeşiniz olarak, Mecliste de yüzünü sola dönen, sol söylem ve onunla tutarlı bir eylem çizgisi izlemek için adayım. Ülkeye hakim olan sağ / muhafazakar hegemonyayı onun içinde kalarak ve içinden yıkmanın bir hayal olduğunu bilen, Meclisteki sol duruşu yükseltmek için adayım.

Aday olurken herkese şu sözü veriyorum. Halkın nerede bir derdi, bir sorunu, nerede bir zorluk ve yük varsa onları omuzlama koşusunda beni hep en önde göreceksiniz. Siyaseti halkımızı daha mutlu ve zengin, daha çok aş ve iş sahibi yapmak için seçtik. Ama bu seçimde, nimet paylaşımında beni hep en sonda göreceksiniz

Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez

Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var

O yüzden

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

 

Memleket isterim

Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

 

Memleket isterim

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

 

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

 

Dokunmaya kıyamadıklarımız gitti haziran sıcaklarında kardeşlerimize sözümüz var.

Ben sıfırlanamayan o haram lokmaları, ayakkabı kutularında istiflenen o hepimizin namuslu alın terlerini sahiplerine geri vermek yeniden sizlerle buluşturmak için bu yola baş koyuyorum.  Size sözüm olsun, size yeminim olsun bir kuruş haram ne bu gırtlaktan geçer ne bu akıldan. Kim ki karşımda elini harama bulaştırır, kim ki yanımdan haram düşünce ile geçer bundan sonra anlının çatında beni bulacak sizler için hesap soran yılmayan yorulmayan bu kardeşinizin iki elini yakasında bilecek. Çalmaya son vermek için, emeğin hakkını emeğe katmak için, herkesin hakça bölüştüğü adil bir düzeni, sosyal demokrasinin gereklerini yerine getirmek için yola çıkıyorum.

Biliyorum varlığınızla güçlüyüm

Biliyorum varlığınızla birim

Ve Biliyorum varlığınızla daha  iriyim ve diriyim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Politika Haberleri