"En başta NATO bir terör örgütüdür"
Aydemir Güler NATO ile ilgili değerlendirmesine şöyle devam etti:
"NATO'nun dünyada yarattığı terör sadece savaşlar değil. Savaşların ötesindeki sayısız ülkedeki darbe tezgahlanmasına terör diyemeyeceksek, neye terör diyeceğiz? Türkiye'nin, yani AKP'nin, imza attığı üçlü anlaşma ve masadaki argümanlar, yazılıp çizilen kamuoyuna ilan edilen tezlere bakalım. Bunları bir kere gerçekliği doğrudan yansıtan, sağlıklı, doğru bir ayna olarak görmeyelim. İsveç ve Finlandiya kimi örgütlere veya siyasi hareketlere dönük izlediği çizgi, Türkiye Cumhuriyeti açısından güvenlik sorunu oluşturuyor mu? Birincisi burada bir saçmalık var, burada bir gerçeklik yok. Buraya tutulan ayna çok çarpık bir aynadır. İsveç ve Finlandiya'dan önce Türkiye topraklarındaki NATO üslerine bakmak lazım. Türkiye'de bulunan ve ABD kontrolündeki nükleer silah depolarına bakmak lazım. Bunları unutacağız, ama İsveç ve Finlandiya'ya ilişkin büyük milli mücadele vermiş olacağız. Bu gerçekliğin çarpıtılmış bir hali. Gerçek ne o zaman? Bana sorarsanız AKP'yi bu kadar hafife almamak lazım. Bildiğimiz, saygın Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da zaman zaman kuruluş dönemi ve sonrasında etkili olmuş ilkeli diplomatik ilişki. Eğer AKP bu ilişkiyi yapmak istiyor da yapamıyor, beceremiyor diye bakarsak yanılırız. AKP bunu yapmak istemiyor ki. AKP'nin izlediği dış politikayı "ilkesiz" olarak değerlendirmek için biz dış politikaya bir takım erdemler atfetmek zorunda kalırız. İlke var, ilke belli. "Tüccar siyaseti" demişti, bunun mantıksal uzantısı olarak tüccar diplomasisine varmış bulunuyoruz. Her zaman her yerde pazarlık. Şimdi pazarlıkta ilke yok, çıkar var. Çıkarın kendisi ilke haline gelmiş. Bence buna odaklanmamız lazım. Yoksa Türkiye'nin güvenliği üstündeki tehdit nerede, bu konuda yanılsamaya gideriz. Hafife almayalım. Bu boş bir anlaşma. Ama dolu bir anlaşma mı yapmak istiyorlardı, yoksa sadece ve sadece Tayyip Erdoğan Türkiye'yi bir masaya, yani bir oyuna dahil ederek bu masada Türkiye'yi etkili bir oyuncu olarak göstermek mi istiyordu? Bence ikincisidir ve bu konuda başarılı oldular."
"AKP tüccar zihniyetiyle dış politikada masaya yeniden oturmayı başardı"
"Şimdi ABD'nin anlaşma noktasında devreye girdiği haberlerini okuduk. Sonrasında Biden'ın yaptığı yorumları da okuduk. Biden diyor ki, Finlandiya ve İsveç'in İttifak'a davet edilmesi için müttefiklerin önündeki yolu açan üçlü anlaşma. Bu vesileyle Türkiye'yi kutluyor. Şimdi AKP, Türkiye'nin oyun düştüğü, dış politikada etkisizleştiği ve dikkate alınmadığı şeklindeki eleştirileri boşa düşürmüştür, Biden'ın bu övgüsüyle. "Biz Biden'dan övgü arıyor muyuz, aramıyor muyuz?" sorusuna cevap vermeden AKP'nin başarısızlık öyküsünü bence yazamayız. Tayyip Erdoğan, Batı ile ilişkilerinde çeşitli gerginlikler yaşıyor olabilir. Ama son dönemde bu politikalarıyla, bu tüccar zihniyetiyle, pazarlıkçı zihniyetiyle, pazarlığın ve çıkarın başlı başına bir ilke haline getirildiği dış politika çizgisiyle AKP yeniden masaya oturmayı, masada fotoğraf vermeyi başardı. Bu kendileri açısından bir başarıdır."
"AKP'ye karşı olacaksak ona destek veren ABD ve NATO'ya da karşı olmalıyız"
NATO'nun kışkırtması ve ardından Rusya'nın müdahalesiyle devam eden Ukrayna'daki savaşla ilgili Aydemir Güler şöyle konuştu:
"Ukrayna'daki çatışmadaki temel mesele neydi? NATO'nun Rusya'nın Ukrayna sınırına doğru genişlemesi, bir sınır boyu daha oluşturmasıydı. Bu bir çatışma nedeni. Ortaya çıkan Rus müdahalesi de NATO'nun Ukrayna'yı kapsamasını da, en azından şimdilik, engellemiş görünüyor. Bilmemiz, emin olmamız gereken başka bir şey de bu NATO Zirvesi'nden çıkacak olan sonuç. NATO Ukrayna'ya doğru genişleyemiyorsa, başka yerlere doğru genişleyecektir. Bu da kesin olarak bilmemiz gereken ve şaşırmamamız gereken bir ana sonuç. Bütün bunlar açık, bir fazla var. NATO Zirvesi'nde NATO'nun genişlemesine cevap veren adım AKP'ye yazdı. Böyle olmak zorunda değil, bu AKP'nin bir manevrası. Ama bu AKP'nin manevrasının karşısında da ABD başta olmak üzere NATO'nun bu manevraya çiçek verdiğini görüyoruz. Teşekkür ediliyor Türkiye'ye, NATO'nun genişlemesine yardımcı olduğu, önündeki engelleri kaldırdığı için. O halde bizim çıkarmamız gereken bir sonuç daha var. Bugün Türkiye'de şikayetçi olduğumuz, Türkiye halkının çoğunluğunun şikayetçi olduğundan da emin olduğumuz AKP diktatörlüğü, ABD ve dolayısıyla NATO tarafından desteklenen bir diktatörlük. Eğer Türkiye'de AKP rejimine karşı ciddi, samimi, halk kitlelerini kucaklayan bir mücadele vereceksek oradaki maddelerden bir tanesi de "ABD ve NATO'nun Tayyip Erdoğan'a verdiği bu desteği" gündeme almak gerekliliğidir.
"Sorun mafya sorunundan çok düzenin mafyalaşması sorunu"
Programın devamında Erol Evcil'in gözaltına alınmasıyla ilgili gündemde ise mafya sorununa bakışını Aydemir Güler şöyle ifade etti:
"Mafyatik düzen" kavramı daha doğru. Çünkü ortada bir mafya sorunu yok, düzenin mafyalaşması sorunu var. Suç örgütü, adını koyalım. AKP'nin olağan yollardan gitmeye direneceği çok açık. Çünkü AKP'nin geriye dönüp siciline baktığımızda, o kadar çok suça bulaşmışlık var ki. Bunların temizlenmesi, ayıklanması imkansız. AKP bir iktidar partisi. İktidarda olmadığı zaman AKP de yok. O zaman da direnecek. Mafya düzeni kavramı doğru kavram. "Çökme" meselesinin ise gerçekten sonu yok. Bu noktada asgari ücret meselesine değinmek de istiyorum. Türkiye'de çökmek kavramı, belki en fazla işçi sınıfı açısından, emek gelirleri açısından kullanılmayı hak eden bir kavram. Asgari ücret de böyle. "Çalışma Bakanı demiş ki, Türkiye'de sendikalaşma oranı çok düşük, o yüzden emek gelirleri, ücretler düzeyi asgari ücretin etrafında kümeleniyor. Bu diyor, büyük sorun". Aslında söylemek istediği, işçilerin, emekçilerin düşük gelir almaları değil. Asgari ücreti neden daha düşük tutmaları lazım, bunu anlatıyor kendi tarafına. Çünkü diyor ki, ücretlerin büyük kısmı asgari ücret veya onun civarında dolanıyor. Dolayısıyla biz devlet olarak asgari ücrete artış getirirsek, bu patronlar isyan eder, söylemeye çalıştığı budur. Büyük bir yüzsüzlük. Türkiye'de en fazla işçilerin, emekçilerin gelirlerine ve emeklerine çökülmüş durumda.
"AKP'ye karşı çıkan halk insanca yaşamak istiyor"
Zeynel Lüle'nin soldaki ittifakın önündeki engellerin sol partilerin ideolojileri arasındaki farklılıklardan mı kaynaklandığı sorusuna Güler şu yanıtı verdi:
"Bunlar doğru ikilemler değil, yani "ülke mi, ideoloji mi" diye sormak. AKP'nin ideolojisi ve ülkeye o ideoloji doğrultusunda yaklaşıp taş taş üstünde bırakmadılar. Bizim de ideolojimiz var ve iddiamız Türkiye'nin çıkış yolunun sosyalist bir ideolojiden hareketle elde edilebilir, yaratılabilir olduğu. İdeoloji engel mi? Niye engel olsun? Eğer insanlar ideolojiyi katılaşmış, hayatın gerçeklerinden kopmuş bir şey olarak algılıyorlarsa, hiç öyle olmadığını söylemek gerek. Dincilik, şeriatçılık bir ideolojidir. Laiklik de bir ideolojidir. Her ikisi de gündelik hayatla çok yakından ilişkilidir. Emperyalizmle yardakçılık veya onunla pazarlık edip durmak, bir ideolojinin uzantısıdır. Bağımsızlığı savunmak da bir ideolojik pozisyondur. Şimdi bunların hayatla ilişkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Türkiye'de AKP'den herkes şikayet ediyor, AKP'lilerin kendileri de şikayet etmeye başladı. Tamam, güzel. Peki toplumun geneline baktığımızda bu şikayet kendisini nasıl ifade edecek, neye itiraz ediyor AKP'den rahatsız olanlar? Biraz evvel NATO üzerine konuştuk. Türkiye'de geniş halk kitleleri NATO söz konusu olduğunda "Aman NATO ile iyi pazarlık edelim" mi diyorlar, yoksa "Bu ABD'den bugüne kadar hayırlı hiçbir şey görmedik. Bunlar bizim iliğimizi emiyor, sömürüp duruyorlar" mı diyorlar? Geniş halk kitlelerinin AKP'ye karşıtlığının bu başlıkta denk düştüğü karşılık ikincisidir. Batı ile ilişkilerimiz, bağımlılık ilişkisi halinden çıksın. Bunu istiyor kitleler. Laiklik dedik. Artık meselenin inanmak, inanmamak olduğundan çıkıldı. "Türkiye'yi tarikatlar mı yönetecek, tarikatların koyduğu kurallarla mı kamusal hayat, kişisel hayat belirlenecek", yoksa "devletle din arasında herhangi bir ilişki kalmaması" mı doğru? İkincisi olursa hukuk da olur. Birincisi olursa olmuyor. AKP'ye karşı çıkan insanlar neye oy verecekler? Laikliğe oy verecekler. Aman dindarların başına bir şey gelmesin, tarikatların demagojisinde ibarettir ve hiçbir karşılığı yoktur. Ve emek meseleleri... AKP'ye karşı çıkan, AKP'nin kurduğu düzenden bir kurtuluş yolu arayan insanlar, insanca yaşamak istiyorlar. İnsanca yaşayacak bir ücret istiyorlar. Bunun için hakkında sahip çıkan bir sınıf, emekçi halk olması gerekli Türkiye'de. Türkiye'nin bugün ihtiyaçlarını karşılayacak olan bir muhalefetin, emek sorunlarına ilişkin olarak, Türkiye'nin bağımsızlığına ilişkin olarak ve laiklik meselesine ilişkin olarak net pozisyonu olması lazım."
Güler altılı masanın ise bütün bu başlıklara dair bir çözüm önerisi sunmadığını konuşmasının devamında belirtti.
Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu muhalefet nasıl olmalı?
Asgari ücret tartışmalarının ise özelleştirmelerden, emek düşmanlığından bahsetmeden yapılamayacağını vurgulayan Güler, "Elektrik parayla alınıp satılır mı? Böyle şey olur mu? İnsanların beslenme ihtiyacı, çocuklarını beslemek için ihtiyaç duydukları temel maddeler. Bunlar niye bir kârın konusu olsun? Barınma insan hakkıysa, temel ihtiyaçsa, insanlar sokakta yaşamaya mahkum edilemezse, bunları tartışmalıyız. Kamuculuk bu. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu muhalefet de bu. Peki sosyalist bir odak? Bunlar için ihtiyacımız var. Gerçekten sonuna kadar laikliği savunmak için, emeğin haklarını savunmak ve emeğin örgütlenmesini önünü açmak için. Türkiye Cumhuriyeti nasıl emperyalizme karşı mücadelenin sonucunda kurulmuş bir ülkeyse kuruluşunun 100. yılında da emperyalizmden yine bağımsız olabilen, başı dik bir ülke haline gelmemiz lazım. Bunun için bir sosyalist odağa, sosyalist ittifaka ihtiyacımız var." ifadelerini kullandı.
Seçimler yaklaşırken sosyalist seçeneğin karşılaştığı zorluklardan bahseden Güler, "oylar bölünmesin" söylemiyle on yılların geçtiğini ve bu yaklaşımın terkedilmesi gerektiğini, doğru ve haklı olanın öne çıkması gerektiğini söyledi.
Aydemir Güler, programın devamında TKP'nin Kılıçdaroğlu'nun adaylığına nasıl baktığını, Partisinin seçimlerdeki yaklaşımının ne olacağı sorularına yanıt verdi ve seçime daraltılan siyasetin emekçiler açısından bir çözüm sunamayacağı iddiasında bulundu.