"Koronaya şimdi mi yakalansak?" sorusunu soran Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya. Koronavirüs salgınının izlediği seyir üzerine bu soruyu sorduğunu belirten Sarıkaya, uzmanların konu hakkındaki görüşlerini de yazısında aktardı.
İşte Sarıkaya'nın Prof. Dr. Levent Akın ve Prof. Dr. Ateş Kara’yla konu hakkında yaptığı görüşmeden aktardığı notlar:
Aramızda bir tıp profesörünün de bulunduğu bir grup arkadaş ile otururken söz dönüp dolaştı ve şu soruya odaklandı:
“Acaba koronavirüse şimdi mi yakalansak…”
Soruyu yöneltmemizin nedeni, 1400’lü rakamlarda dolaşan vaka sayısının sonbaharda daha fazla artış gösterme ihtimali.
Madem sonbaharda daha fazla artış gösterecekse, hastanelerin daha sakin olduğu, tedavinin çok daha iyi yürütüldüğü sakin dönemde enfeksiyonu alıp bağışıklık kazanmak daha uygun değil mi?
Sonbaharda çok daha fazla hasta ile karşılaşma ihtimalini bütün bilim insanları bugünden söylüyorsa, sakin günde virüsü alıp, kış aylarına daha güvenli girmek doğru bir tercih olmaz mı?
Halk sağlığı uzmanı, Prof. Dr. Levent Akın’ın da belirttiği gibi bugünkü rakamların içinde henüz LGS döneminde velilerin okul bahçesi kaynaşmasının getirisi yok…
Onların etkisini ancak bu hafta sonundan itibaren görmeye başlayacağız.
YARISI YAZ, YARISI KIŞ
Yani bugünkü rakamların üzerine geçen haftaki liseye ve bu hafta sonu yapılacak üniversiteye giriş sınavından gelecek yeni vakalar eklenecek.
Anadolu’da “Ağustos’un yarısı yaz, yarısı kış” derler…
Sınav rakamları da eklendi mi gelecek 45 gün içinde vaka sayısını öyle yüz, ikiyüzlü rakamların altına indirmenin pek olanağı görünmüyor…
Sonbaharda eklenecek olanlar da dikkate alındığında hastanelerin de yükü artacak.
Bundan dolayı şu sakin dönemde enfeksiyonu kapmanın avantajı yok mu?
Bazı bilim insanlarının ikinci dalgadan söz ettiği bir dönemi niye bekleyelim ki?
TESTERE DİŞİ YAPTI
Soruyu Covid-19 konusunda en iyi bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Ateş Kara’ya yönelttim…
Prof. Dr. Kara, ikinci dalga konusundaki sözlere biraz uzak durdu, yaşananın ilk dalganın “testere dişi yapması” olduğunu belirtti.
Mevcut durum tespitini de şu cümle ile dile getirdi:
“Yaşanan bu dalgalanma kesinlikle ciddi alarm verici dalgalanma…”
Öncesinde ise kürsüdeki tahta önünde öğrenciye ders veren akademisyen nezaketi içinde bu dönem enfeksiyon almanın yararlı olup olmayacağını izah etti…
Koronavirüste, suçiçeği, kızamık gibi “Bir kez yakalandık bir daha yakalanılmaz” bakışıyla hareket etmenin olasılığının düşük olduğunu belirtti.
YAŞI 90 OLAN DA HASTALANMIYOR
Hastalık ile ilgili genetik bilgilerin yeni çıkmaya başladığını anımsatıp devam etti:
“Kimileri hastalığı çok ağır geçiriyor onu biliyoruz. Ama onun dışında, hatalığın kimde çok ağır veya çok hafif geçeceğine ilişkin bildiğimiz şeyler de var. Yaş riski artırıyor ama yaşı 90 olup da hiç şikayeti olmadan geçiren de var. Benzer şekilde yaşı 30 olup hastanede yoğun bakımda geçiren de var.”
Bütün bunlardan dolayı hastalığın nasıl geçirileceğini söylemenin çok zor olduğuna vurgu yaptı.
Hastanelerin en yoğun olduğu dönemde de hasta kabul edemeyecek seviyeye gelmediğini de anımsattı.
Prof. Dr. Ateş Kara, Mart başı ile bugün arasında kıyas yaparak gelecek okuması yapmayı tercih etti…
Gelinen noktayı, hastalığı daha iyi bilen, kolay müdahale eden, ilaçları daha iyi değerlendirip veren ve daha kolay müdahalede bulunan bir seviye olarak değerlendirdi.
Bu aşamada bazı verileri de paylaştı…
Aktardığına göre, hastalığa yakalanan 10 kişiden 3’ünde antikor oluşmuyor; yani bağışıklık gelişmiyor.
Bu yaşa göre de değişiklik gösteriyor.
YÜZDE 30’DA BAĞIŞIKLIK YOK
Bu da demektir yüzde 70’i antikor oluşumuna kesinlikle cevap veriyor…
Yüzde 30’u antikor oluşturmuyor, yani bağışıklık geliştirmiyor ama bu grubun da %10’u tekrar enfeksiyona yakalanıyor…
Prof. Dr. Kara, bunları aktardıktan sonra şu soruyu yöneltti:
“Siz 10 kişiden 7’sinin içinde mi olursunuz; yoksa diğer 3’ün içinde mi? İşte onu bilemiyoruz… Diyelim ki cevap oluşturdunuz antikor oluştu, bu antikor sizi ne kadar koruyacak? Onu da bilmiyoruz…”
Kesin olarak bildiklerinin ABD’deki Tıp Dergisi’nde de yer aldığı gibi en az 40 gün koruyan antikorun olabildiği.
Bundan sonraki koruyuculuk 6 ay mı, bir yıl mı, 2 yıl mı olur onu şu aşamada kimse bilmiyor…
Yani yakalananların %10’unun, 6 ay sonra yakalanma riski ortada duruyor; çünkü yeniden aktif hale geldiği görülüyor.
PİYANGO BİLETİ ALMAK GİBİ
Sonra bize tavsiyesini dile getirdi:
“Bugün hastalanayım, önümüzdeki dönem rahat ederim yaklaşımı çok uygun bir yaklaşım olmaz… Çünkü bugün bir çocuk bile hastalansa yoğun bakıma yatıp yatmayacağını öngörme şansımız yok. İhtimali söyleyebiliyoruz, ama başına gelir mi gelmez mi bilmiyoruz…” Gençlerden yaşlılığa, sigara kullanımından alt grup hastalığına kadar birçok faktörün de eklenmesi gerektiğini belirtti.
“Piyango bileti almak gibi, size de çıkabilir, ama vurmayabilir de…” dedi…
Mart başında 5 bine ulaşan vaka sayısının tekrar aynı noktaya gelip gelmeyeceğini bugünden öngörmenin zorluğuna da işaret etti.
Son dönem artışların hızlı normalleşmeden kaynaklandığını belirtti.
İklimdeki oynamanın, bir soğuyup, yeniden ısınmasının da avantajlı taraflarının olduğunu söyledi.
İKİNCİ DALGANIN ŞARTI
İkinci dalga ile ilgili yaklaşımlara da çok itibar etmedi.
“Dünyada ikinci dalganın tanımı yok” deyip ekledi:
“Vakalar tamamen sıfırlanır, 14 veya 21 gün sıfır vaka olur sonrasında yükselir onu anlarım. Ama Türkiye'de biz bunu görmedik.”
Vaka sayısında 700’lü rakamları gördükten sonra tekrar yükselmenin yaşandığına da vurgu yaptı.
Vakalardaki tabloyu, yukarıda da belirttiğim gibi “birinci dalganın testere dişi” olarak yorumladı…
Toplumda maske ve mesafe konusunda oluşan aldırmazlığın vaka sayısını yükselttiğini belirtti.
Böyle giderse durumun çok daha ciddi hale geleceğini de söyledi.
Biz acaba virüs alsak mı diye aradık, Prof. Dr. Kara daha geniş bir perspektif sundu…
Virüsten bıkmış, yorgunluk toplumunun, umarsız halde hasta topluma doğru yol aldığını önümüze serdi...
Virüsü ne zaman alsam sorusundan dahi vaz geçirdi...