Modern dünyanın yaşamımıza soktuğu yeni kaygılar var. Artık sadece ruh sağlığımızı ya da kilomuzu düşünmek yetmiyor, beyin sağlığımızı da düşünmek gerekiyor. En azından gazete başlıkları böyle diyor. Mesajlaşma beynimizdeki dikkat merkezlerini yıpratıyor mu? Facebook, Twitter ve diğer sosyal medya araçları bizi normal insan ilişkilerinden uzaklaştırıyor mu? E-posta kullanımının da kokain gibi bağımlılık yapıcı kimyasallar sağladığı doğru mu?
Bu tür kaygıların artmasından yararlanan bir kesim de var. Kitapçı rafları artık beyin eğitici kitaplar ve oyunlarla da dolu. Bunların hepsi de size beynin algı gücünün bir kas gibi eğitilebileceğini vaat ediyor.
Peki doğru mu bu iddialar? Sudoku bulmacaları insan türünün, dikkat eksikliği çeken, sosyal olarak fonksiyonunu yitirmiş, e-posta bağımlısı yarı insan-yarı akıllı telefona dönüşmesini önleyecek tek şey mi?
Bu konudaki iyi haberleri vermeden önce kötü haberden başlamak en iyisi olacak.
Gerçek şu ki, yaptığımız her şey beynimizde değişime yol açıyor. En ufak bir düşünceden tutun da en büyük deneyime kadar her şey sinir ağlarımızda yeni bağlantılara ve kopmalara neden oluyor. Buna internet de dahil. Ama televizyon seyretmek, çay içmek, temizlik yapmayı düşünmek vb. de. Beynimiz, ne şekilde yaşadığımızın izleriyle doludur.
Yeniye şüpheyle bakmak
İnternet konusundaki endişeler, toplumlarda yeni teknolojiye karşı beliren tepkinin bir parçasıdır. Kitaplar yaygınlaştığında da benzer kaygılar ifade edilmişti. Antik Yunan’da ise Sokrates, gençlerin hatırlama becerisine zarar vereceği gerekçesiyle yazıya karşı kaygılarını dile getirmişti. Televizyon ve telefon ilk ortaya çıktığında da benzer endişeler sıralandı. Bu yeni teknolojiler gerçekten de bizi ve yaşantımızı değiştirdi, ama felaket tellallarının öngördüğü şekilde değil.
Peki, internet beynimizi daha olağanüstü bir şekilde mi değiştiriyor. İnternetin zararlarına işaret eden sağlam veriler yok. Bazıları henüz farkına varmadığımız olumsuzlukların olabileceğine işaret ediyor. Fakat bu konuda kaygılanmıyorum. Neden mi?
Günlük yaşantımızda beynimiz üzerinde derin etkileri olan faaliyetlerde bulunuyoruz: Okumak ya da spor müsabakaları gibi. Bunları yaparken beynimizin sağlığını düşünmüyoruz. Bilim insanları, saatler boyu aynı aktivitede bulunan insanların beynini incelediğinde değişim olduğunu görüyor.
Örneğin taksi şoförlerinin beyninde, yön bulmada işe yarayan hipokampus bölgesi çok daha büyüktür. Müzisyenlerin beyinlerinde enstrüman çalmak için gerekli olan kısım büyümüştür. Öyle ki keman çalanlarda ince motor becerisi bir el için söz konusu olduğundan motor korteksin bir tarafı, piyano çalanlarda ise iki el de aktif kullanıldığından iki tarafında bombe yaratacak bir büyümedir bu.
Yani pratik yapmak beynin yapısında kesinlikle değişime neden oluyor. Peki, interneti kullanırken neyin pratiğini yapıyoruz ve bu beyinde nasıl bir değişiklik yapabilir?
Hayatınızı yaşayın
Elde kesin veriler olmadıktan sonra, internet kullanımının çoğunun bilgi arama ya da iletişim amaçlı olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun beyindeki etkisi ise soyut bilgiyi değerlendirmede daha iyi hale gelmek olabilir.
İnternet kullanımı ancak hayatımızda önemli olan başka bir beceriyi kullanmamızın önüne geçiyorsa endişe yaratmalıdır. Örneğin Facebook, arkadaşlarımızla yüz yüze görüşmemize son veriyorsa zararlı etkileri olacaktır. Fakat veriler bunun öyle olmadığını gösteriyor. Çoğumuz interneti iletişimde ek bir araç olarak kullanıyoruz, başka şeylerin yerine geçecek şekilde değil.
Yani internetin yarattığı ekstra bir riskten söz edemeyiz. İnternet öncesi hayatımıza giren televizyon gibi, kitaplar gibi o da bazı şeylerin uygulanmasında bir yol sağlıyor. Bu türden pratikler diğer alışkanlıklar gibi beynimizi değiştirecektir. Ayrıca bizler de bu sürecin bir parçasıyız; yani neyi ne kadar yapacağımız konusunda iradi kararlar verebiliriz. Bütün bunlar beynimiz üzerinde ani bir hasara yol açmayacaktır; ama bunların beynimizin ihtiyacı olan egzersiz yerine geçeceğini düşünmek de ahmaklık olur. İnternetin sunduğu olanaklardan yararlanmamak da.