Sınır Ve Şehir Güvenliğimiz Sıfır Noktasında
.
TÜRKİYE Cumhuriyeti böylesine bombalama ve terör saldırılarına hiç bu kadar açık olmamıştı. Atatürk sayesinde sürekli dünyanın gözünde bir numaralı sıraya oturmuş olan Türkiye, aslında Cumhuriyet oluşuyla da Arap aleminin kıskançlığına ve kinine hedef olmuştu. (Tabii ki içte de...)
Bu hedefi bertaraf etmek için, ilk başta yanlışı kendimizde arayarak hem Dışişleri ve hem de İçişleri’nde büyük bir değişikliğe gitmesi gerekiyor. Yani istifa etmezlerse ettirilmeleri gerekiyor.
Çünkü İçişleri’nde de - Dışişleri’nde de kabahat çok.
Mesela:
1– Ortadoğu’daki sınır güvenliğiniz bu derece laçka olmuşsa derhal önlemlerinizi gözden geçirip bir an önce sonuçlandırmalıydınız.
2– Kişilere olan güveninizi bir tarafa bırakıp, gelen - geçen bütün Suriyelileri gözden geçirmeliydiniz.
3– Sınırımızdan Türkiye’ye girmek isteyen Arap plakalı araçların hepsini tepeden tırnağa yoklamaya tabi tutmalı ve gerekirse içeri sokmamalıydınız.
4– Suriyeli vatandaşları kasabalarımıza... İlçelerimize... Köylerimize... Büyük şehirlerimize asla sokmamalıydınız.
5– Her kişinin isimlerini tek tek alarak güvenlik koridoru oluşturup, sınırlarımızı ablukaya almalıydınız.
Bunların hangisini yaptınız?..
Hiçbirini...
Sadece söylenen şudur: “Suriyeli halka sınırlarımızı açtık. Onlar bizim kardeşimiz. Hatta akraba olanlarımız dahi var. Ne olursa olsun bu insanlara kucak açmalıyız.”
Evet, doğrudur. Elbette masum Suriyeli vatandaşlara sahip çıkılmalı ve onların yaraları sarılmalıdır.
Buraya kadar iyidir de...
Bundan sonrası önemlidir.
Nasıl mı?..
İlk başta Suriyeli halka her türlü yardımı elbette insan olarak yapacağız ama bunu yaparken, şehirlerimize ve ilçelerimize alarak değil... Onları, sınırımızda bir güvenlik koridoru kurarak şehirlerimizi ve ilçelerimizi korumalıydık.
Aynı zamanda sınırımıza girip - çıkanları daha iyi denetlemek açısından, bu tür yerleşim yoğunluklarında (Ki 25 bin Suriyeliden bahsediyorsak) asayişi korumak çok önemlidir.
SURİYELİLER KIRIKHAN’DA KAPI KAPI DOLAŞIP PARA DİLENİYORLAR...
Bu önlemler alınmadıkça... Suriyeli vatandaşlar Türkiye sınırlarından ellerini - kollarını sallaya sallaya girip bazı şehirlerimize yayılınca, çıkacak olan olayların önünü de almanız imkansızlaşır.
Nasıl mı?..
Bir Hatay ziyaretimizde yolumuz Kırıkhan’a uğramıştı. Tanıdık dostlarımızı ziyaret ettiğimizde yaşlı bir kadına rastladık. Bize aynen şunları söyledi:
– “Oğlum, bakar mısın?..”
– “Buyur teyze....”
– “Nedir bizim bu Suriyelilerden çektiğimiz.”
– “Hayırdır teyze, ne oldu?..”
– “Daha ne olsun oğlum, benim evim burası (O sırada evinin yanında konuşuyoruz). Neredeyse her iki günde bir kapım çalınıyor. ‘Kim o?’ dediğimde, ‘Biz’ diyorlar. Kapıyı açıyorum.”
– “Kimmiş gelenler teyze?..”
– “Suriyeliler oğlum. Açıkça dileniyorlar. Bana diyorlar ki, ‘Açız. Paramız yok. Yiyecek bulamıyoruz. Biraz para verir misin teyze?..”
– Sen ne yaptın teyze?..”
– “Korkuyorum oğlum. Ne yapabilirim. Onlara yalnız yaşadığımı, beni bir daha rahatsız etmemelerini söylüyorum. Hemen kapımı kapatıp içeri giriyorum.”
– “Teyze bir daha yalnız olduğunu söyleme. Bu sefer kapından ayrılmazlar ve senden sürekli para isterler. Yani rahatsız olursun. En iyisi mi sen, bu tür olaylar sürekli yaşadığın için emniyet güçlerine gidip şikayetini bildirmelisin.”
– “Haklısın oğlum. Ama inanın sadece aynı adamlar gelmiyor. Sürekli başka başka Suriyeli vatandaşlar da geliyor. Bizler kapımızın önüne sandalye atıp komşularımızla birer çay içer, günün keyfini çıkarırdık. Ama artık bunu yapmaya korkar hale geldik.”
– “Teyze, bir daha yalnız olduğunda kapının önüne çıkma. Komşularınla beraber hareket et” dedik ve oradan ayrıldık.
OKULLARDA DA DURUMLAR AYNI...
Teyzemizin yanından ayrılınca kafamızda tabii ki çok sorular oluşuyordu. Kırıkhan ilçesinin sokaklarında yavaş yavaş ilerlerken Cumhuriyet İlkokulu’nun kapısında yine Suriyeli vatandaşları gördük. Bir tanesi önümüze gelerek aynen şunu söylüyordu:
– “Biz Suriyeliyiz. Bize para verin. Açız ve kazancımız yok. Bize, şu okulda isimlerinizi yazdırırsanız her türlü ihtiyaçlarınız karşılanır dediler. Biz de onun için buraya geldik. Bize yardım edin.”
Anladık ki, bu insanlar şehir içinde öylesine başı boş bırakılmışlar ki, isteyen istediği yere gidip gelmekte hem hürler... Hem de olumsuz bir eylem yapmak isteseler durumları o kadar müsait. Ayrıca hükümet bunlara öylesine serbestlik vermiş ki, istediği evleri kiralayarak oturuyorlar. Güvenlik güçleriyle karşılaşmıyorlar bile...
AKP’NİN ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE SERİLEDİĞİ POLİTİKA YANLIŞLARLA DOLU!..
Bu patlamanın tek sebebi şudur:
1– Sınır güvenliğin sıfır.
2– Suriyeli vatandaşlar ülkemizde başı boş dolaşıyor.
3– Hatay, çok nazik bir konumda olan ender şehirlerimizden biri olduğundan, farklı dinlerin birarada barış içinde yaşadığı en güzel şehirlerimizden. Ama iktidarın politika anlayışı, Suriyelileri denetimsiz bir şekilde bu güzelim şehrimize soktu. Bu da Hatay’ın farklılığını iktidar kendi elleriyle ortadan kaldırmış oldu.
Daha doğrusu Hatay’ın rahatını bozdu.
Bunun aynısını Kilis de yaşıyor.
Ya Şanlıurfa...
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen bombanın yüzünden Türk vatandaşları ölmedi mi?..
Bunu unutmayalım.
İşte tam da burada demek istediğimiz ve önemle hatırlatmak istediğimiz konu şudur: Esad rejimi, kendi meselesi yüzünden vatandaşı ile savaş halinde. Türkiye’nin tavrı ise Esad rejimine karşı fazlasıyla yıkıcı amaçlı olduğu için, Suriye’den Akçakale’ye bombalar düşmeye başladı. İnsanlarımız öldü. Bu bize büyük bir uyarı niteliği taşıyordu.
Neydi o uyarı?
Şuydu: Suriye yıllarca PKK’lıları saraylarda yaşattı ve Türkiye’ye karşı onları besledi. Yani Esad, bu kişilere yabancı biri değil. Bugün iktidarımız, PKK’lı canileri sınır dışı etmek için barış süreci politikasını uyguluyor... Evet ama bunu uygularken bir şey unutuluyor: PKK’lı katillerin Esad ile birleşerek silahların namlularını tekrar Türkiye’ye rahatlıkla çevirecekleri olmalarıdır. İktidar bunu da hesap etmelidir.
Çünkü Karayılan denen azılı katilin Mehmetçiğimize söylediği o iğrenç ve hain sözlerini hatırlarsanız... Ve onun siyasi uzantısının yarın öbürgün Esad’la birleşerek Türkiye sınırlarına tekrar dönecekleri ihtimalini de hesaba katacaklarını rahatlıkla hesaplayabilirsiniz.
AKÇAKALE’DEN SONRA SINIRLARIMIZI DERHAL KAPATMALIYDIK!..
Akçakale’ye bomba düştüğünde... “Yarın - öbürgün sınır bölgelerimizdeki şehirlerimiz tehdit altında kalacak demektir” diyerek derhal sınır güvenliğimizi artırmalıyıdık. “Suriyelilerin ellerini kollarını sallayarak ülkemizde dolaşmalarına müsaade etmemeliydik” ve sınır kapılarımızı sıkı kontrol altında tutmalıydık. Daha doğrusu Suriyelileri sınırdan içeri almadan, sınırda tampon bölge oluşturarak yaşam alanlarını tesis etmeliydik.
Biz bunu yapmadık.
Yapmadığımız gibi, işsizlikle kıvranan Türk vatandaşlarımızın arasına Suriyelileri de serpiştirdik. Bu yanlış politika da ülkemiz insanının tepkisine yol açmaya yetti. Sonuçta insanlarımız bu anlamsız politikaya karşı tepkilerini göstermeye başladı.
Vatandaşlarımızın bu tepkilerine karşı hükümet yetkilileri aynen şunu söylüyordu: “Bu süreç hassas bir süreç. Özellikle çözüm süreci diye ülkemizde yeni bir dönemi başlattık. Bu yeni dönemi hazmedemeyenler bu özgürlük havasının teneffüs edilmesine ne yazık ki olumlu bakamayanlar bu tür eylemler içerisine girebilir...”
Elbette üzüntüleri olacak. Ama biz bu konuşmanın karşılığını şöyle vermek istiyoruz: “Her patlamanın ardında neden arandığında güvenliğimizin hataları masum mu görülmeli?.. Bu tür patlamaların ardından hep bir neden mi aranmalıdır?..”
Akçakale de aynı nedenle değerlendirilerek ortaya atılmıştı. Reyhanlı da aynı nedeni paylaşıyorsa... Demek ki sınır güvenliğimiz Allah’a emanetmiş...
Yani, “Sınırlarınızın güvenliğini tehlikeye sokacak bir neden olsa da - olmasa da” bu tür patlamalara karşı emniyet tedbirlerini almalısınız. Ve “neden”lerin arkasına saklanmamalısınız.