Yeni Anayasa paketinin meclisten geçerek referanduma gelmesine kesin diyebiliriz. Oylamalar kritik geçer diye düşünüyorduk ama ortalama 340 oyla geçiyor bütün maddeler.
O halde şimdiden Mart sonu veya 2017'nin Nisan'ında gerçekleşecek olan referandumun sonuçlarını yorumlayabiliriz.
Şimdiden bazı kamuoyu anketleri açıklanmaya başladı.
Onlardan birisi de; Kadir Has Üniversitesi'nin yaptığı kamuoyu araştırması.
Araştırmaya göre vatandaşların yüzde 71'i Türkiye'de ekonomik kriz olduğunu düşünüyor. Yeni Anayasa paketine destek ise yüzde 43.
Her yıl gerçekleştirilen "Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması"nın 2016 sonuçlarına göre parlamenter sistemi destekleyenlerin oranı yüzde 52.7 olurken, başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı sistemini destekleyenlerin oranı ise 43'te kaldı.
*
Tamam sonuçta bir üniversitenin düzenlediği kamuoyu araştırması, bir uzman şirketin anketi değil ama bu üniversite de yıllardır yapıyor bu araştırmayı ve genelde ortalamayı yakalayan sonuçlar elde ediyor.
Hadi biz yine biraz araştırmadan rakamlar verelim.
*
Araştırmaya katılanların yüzde 55'i cumhurbaşkanının siyasi konularda taraf olmaması gerektiğini belirtti.
Araştırma kapsamında yurttaşlara bugün seçim olsa hangi partiye oy verecekleri de soruldu. Buna göre katılımcıların yüzde 44.6'sı AKP'ye, yüzde 23'ü CHP'ye, yüzde 10.1'i MHP'ye, yüzde 5.4'ü de HDP'ye oy vereceğini belirtti.
Yurttaşların yüzde 43'ü ‘partili cumhurbaşkanlığı' sistemini desteklediğini belirtti. Ancak, partili cumhurbaşkanlığına ilişkin bugün referandum yapıldığı takdirde yüzde 34.7'si ‘Evet', yüzde 39.7'si ‘Hayır' diyeceğini belirtti. Halkın yüzde 19.6'sı ise kararsız.
*
Yurttaşların yüzde 59.8'i, darbe girişiminin ardından ülkede OHAL ilan edilmesini onaylarken, yüzde 48.5'i OHAL'in uzatılmaması gerektiğini söyledi.
OHAL kapsamında basına yönelik yaptırımları onaylayanların oranı yüzde 41.7, onaylamayanların oranı da yüzde 44 çıktı.
Araştırmaya katılanların yüzde 37.6 oranla "FETÖ"nün siyasi uzantılarının AKP'de bulunduğunu düşünüyor. Bu oranlar CHP için yüzde 23, HDP için yüzde 7.4, MHP için de yüzde 1.3 oldu. Yurttaşların yüzde 76.1'i IŞİD'in Türkiye için tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
Yine AB'yi destekleme oranı geçen yıl yüzde 65.1'ken bu yıl yüzde 45.7'ye geriledi. Türkiye'nin AB'ye üye olacağını düşünenler de yüzde 38.3'ten yüzde 27'ye düştü.
*
Bu araştırmaya ne kadar güvenilir veya güvenilmez bilemeyiz.
Ancak bildiğimiz bir şey var ki; 'Sandık son sözü söylemeden, bizlerin söylemesi boştur.'
Kaymakamdan sonra sıra kimde!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı muhtarlar toplantısında, "Sen kendini ne sanıyorsun, haddini bil" diye seslendiği ismin Bahçelievler Kaymakamı Mehmet Ali Özyiğit olduğu ortaya çıktı.
Erdoğan'ın, '15 Temmuz gazisinin evraklarıyla ilgilenmediği' iddia edilen İstanbul Bahçelievler Kaymakamı Mehmet Ali Özyiğit'e adeta ateş püskürerek; 'Ey kaymakam sen kendini ne sanıyorsun, orada kalıcı mısın? diye seslendi.
*
Erdoğan'ın bu çıkışlarına alışığız.
Medya patronu.
Gazeteci.
İş adamı.
AB.
ABD.
Rusya.
Daha başka ülke liderleri.
Parti liderleri.
Spor adamları.
Sanatçılar.
Bunları düşününce sıranın kaymakamlara geldiği bir bakıma sevindirici bir bakıma da tedirgin edici bir durum.
Sevindirici çünkü diğer isimlere bakıldığında bir ilçenin en büyük mülki amiri kaymakam çok hafif kalıyor.
Bu hafiflik ise şayet sorunumuz kaymakam ise korkulacak bir durum yok diye düşünmemize neden olabilir.
Tedirgin edici kısmı ise şu.
Şayet iş kaymakamlara kadar geldiyse yarın hepimiz o kürsüden bir hışımla fırça yiyebiliriz.
Şimdiden hazırlıklı olmak lazım!
Emekçinin hakkını yiyen gazete patronları!
Geçenlerde bir gazeteci arkadaş köşe yazmış.
İYGAD Başkanı olarak beni de göreve davet etmiş.
Yazıda; gazete sahipleri eleman çalıştırıp para ödemiyorlar, özellikle sayfa operatörleri, dağıtım elemanları sık sık mağdur oluyorlarmış.
Bu kişilere ücretlerini ödemeyen gazete sahiplerinden bizler dernek başkanları ve yöneticileri olarak hesap soracak mışız!
*
Doğrusu insan hem arada bir yöneticisi olduğu derneğin hatırlanmasına seviniyor, hem de gündeme gelme konusu böyle üzücü durumlar olunca da o sevinç kursağımızda kalabiliyor.
Şöyle ki; birincisi gazete sahipliği son derece saygınlık, nitelik, nicelik, özen, duruş, karekter isteyen bir durum.
Hem bu seviyede bir titirle anılacaksın hem de eleman çalıştıtıp ücretini ödemeyeceksin bu çok üzüntü verici bir durum.
Hal böyle olunca da insanın aklına şu geliyor.
Ya ücret ödemeyen kişi bunun farkında değil, veya ücretini al(a)mayan ve almadığı için bunu derneklere havale eden kişi gazeteci değil.
*
Zira; ücret alma, alamama, verme, verememe sorunları ile dernekler değil yetkili mahkemeler ilgileniyor bir.
Çalıştırdığı emekçiye parasını ödemeyen kişiye derneğin yapacağı (maalesef) bir şey yoktur iki.
Hem gazete sahipliği veya patronluğu gibi bir iş/imkan sahibi olacaksın, hem de emekçinin hakkını yiyeceksin, bu özellikte birisi çirkinleşmek için her şeyi göze alabilir üç.
1961 yılında 212. Basın Yasası sırf bu tür sorunlarla karşılaşmamak için yürürlüğe girmişti ve bu yasaya göre gazeetci maaşını peşin alır ve yasanın bu kısmı hala yürürlüktedir dört.
Ha, 'abi ne peşini biz normal sayfa başına ücretimizi zor alıyoruz, SSK'lı, sosyal haklar sahibi olarak nasıl iş bulacağız' diye düşünülüyorsa işte ona da cevap vermeye ben hiç yetkili değilim beş...
Son sözü sandık söyleyecek!
.