Türkiye'de karanlık işlerle uğraşanlar, yolsuzluk yapanlar, ülkeyi karıştırmaya çalışanlar, kaostan ve kargaşadan beslenerek kendilerine yol yapanlar her zaman iş başında bulunmuşlardır.
Alçakça düzenledikleri suiksatlarla, kimi zaman bir devlet adamını (Eşref Bitlis paşa, Vali Recep Yazıcıoğlu, Emniyet Müdürü Gaffar Okkan gibi) kimi zaman bir iş adamını (Özdemir Sabancı gibi), kimi zaman siyaset adamını (Adnan Kahveci, Muhsin Yazıcıoğlu gibi) çoğu zaman ise gazetecileri, bilim adamlarını kurban seçmişlerdir.
Abdi İpekçi.
Çetin Emeç.
Hrant Dink.
Necip Hablemitoğlu.
Bahriye Üçok.
Muammer Aksoy.
Onat Kutlar
Metin Göktepe.
Ahmet Taner Kışlalı.
Uğur Mumcu bunların başında gelenlerdir.
*
Bu isimlere baktığınızda en belirgin ortak özellikleri; cumhuriyet sevdalısı, özgürlük sevdalısı, bağımsızlık sevdalısı, karşılıksız yurtseverlik, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağımlılık, haktan, hukuktan ve adaletten yana oluşları yer almaktadır.
Ve bu isimleri katledenler her ne kadar faili meçhul diye adlandırılmaya çalışsalar da aslına failleri bellidir.
Kimi zaman derin devlet bağlantıları ve iş birlikleri ile ortaya çıkan karanlık çeteler.
Kimi zaman radikal İslamcı örgütler.
Kimi zaman gerici, faşist, terörist grupların bu suikastları işledikleri bilinmektedir.
Biz bilinmektedir desek de ne yazık ki şimdiye kadar bu cinayetlerin hiç birisi tam anlamıyla aydınlanmamıştır.
Asıl suçlular bulunup ortaya çıkarılmamıştır.
*
İşte o alçakça suikastlardan birisine maruz kalan, ülkemizin ve Türk basının kaybettiği en büyük değerlerden biri olan Uğur Mumcu, 24 yıl önce katledilmiştir.
Uğur Mumcu’yu anlamak ve anlatmak için Türkiye gerçeğini de doğru anlamak ve doğru kavramak gerekiyor.
Zira Uğur Mumcu'nun 30 yıl boyunca (ki öldürülmeseydi ömür boyunca devam edecekti) yazdığı yazılar ve konuşmaları bugünleri daha 30 yıl önceden olduğu gibi anlatan ifadelerden oluşmaktadır.
Mumcu o yazılarında, kendisinden önce suikastlara maruz kalanların tam da dosyalarını aydınlatmak üzereyken saldırıya uğradı.
*
Tetikçilerin arkasındaki gerçek failler kimlerdi.
Bu işlerden kazanç sağlayanlar kimlerdi.
Uğur Mumcu, kendinden önce katledilenlerin can hakkını en çok sorgulayan, araştıran kişi olduğundan başka bir Uğur Mumcu'muz olmadığı için ne yazı ki kendisine düzenlenen saldırı açığa çıkarılmadı henüz.
*
Uğur Mumcu daha yirmili yaşlarda bir delikanlıyken askerlik hikayesinden esinlenerek yazdığı 'sakıncalı piyade' kitabı ile Aziz Nesin'in dikkatini çekmiş ve Nesin 'Ben kendi yazdıklarıma gülemem ama senin yazdıklarına dakikalarca gülmekten kendimi alamıyorum' demiştir.
Daha sonra 1975 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde başladığı yazılarına 1993 yılındaki ölümüne kadar devam etmiştir.
Cumhuriyet'teki ilk yazısında 'Sesleniş' başlığı altında yazdığı yazı ile tüm dikkatleri üzerine çekmiş ve nasıl bu kadar duygulu yazmaya başladın diye soranlara ise, 'Zülfi Livaneli'nin türkülerini dinleyerek' demiştir.
*
Uğur Mumcu'nun ilk açtığı yolsuzluk dosyası dönemin başbakanı Süleyman Demirel'in kardeşi Yahya Demirel'e ait 'Mobilya Yolsuzluğu'dur.
Ve ne yazık ki Mumcu suikasta uğradığı tarihte yine Başbakan olan Demirel, suikastın ardından; 'bu saldırıyı aydınlatmak devletin namus borcudur' demesine rağmen o borç daha kapanmadı.
Yine dönemin İçişleri Bakanı Hüsamettin Cindoruk suikasttan sonra; 'Zaten bekliyorduk' şeklindeki açıklaması ile şaşkınlık yaratmıştır.
*
Uğur Mumcu'nun çok önceden tahmin ettiği ve yazdığı, araştırdığı o kadar yolsuzluk olayı oldu ki bu ülkede.
O 20 yıl önce yazıyordu; "devlet, siyaset, mafya" üçgeni ilişkilerini ve 3 Kasım 1996'da yaşanan Susurluk kazası bu üçgeni ortaya çıkardı.
İlk defa O'nun kaleminden öğrendik 'Yeşil Sermaye'yi.
İlk defa O'nun kaleminden öğrendik 'Cemaatçilerin tehlike oluşturduklarını, devlete sızdıklarını'.
İlk defa O'nun kaleminden öğrendik 'Naylon fatura dosyaları'nı.
İlk defa O'nun kaleminden öğrendik 'Merdivenaltı tüccarları'nı.
İlk defa O'nun kaleminden öğrendik 'Din tücarları'nı.
"Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar Cumhuriyet’e karşı ayaklanacaklar" demesinin ardından 30 yıl geçmişti ki; 15 Temmuz 2016'da olanları gördük!
*
Uğur Mumcu'nun en sevdiği kelime 'Umut' du.
Ve her konuşmasında; Çin'li yazar Pablo Neruda'nın o çok bilindik 'Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde' sözünü haykırırdı.
Mumcu'nun ölümünden sonra bir yazı kaleme alan Zülfü Livaneli ise 'Onun her parçası Türkiye'nin üzerine bir cemre gibi dağıldı' diyerek artık bir değil milyonlarca Uğur Mumcu var demek istemiştir.
*
Uğur Mumcu'nun artık neden ve kimler tarafından öldürüldüğünü çok net bilmekteyiz.
Yine Uğur Mumcu'nun ölümünden sonra Altay Sporlu futbolcuların aaçtığı pankartta yazan 'Uğur Mumcu Yaşıyor' sözünün, Mumcu'ya ait 24 tane kitabında, binlerce köşe yazısında yazan her kelimenin öneminden ve anlamından dolayı geçerli olduğunu da biliyoruz.
Bize düşen;
''Vurulduk ey halkım unutma bizi...
Türkiye'de bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar var....
Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır" diye haykıran Uğur Mumcuların yolundan gitmektir.
*
Bizlere düşen; hiç hak etmedikleri bir şekilde, aramızdan ayrılan, demokrasi adına, cumhuriyet adına, barış adına, tam bağımsız Büyük Türkiye adına, hayatlarını hiçe sayan, kaybettiğimiz tüm değerlerimizin hatıralarına sahip çıkmaktır.
Bütün bu değerlerimizi, aydınlarımızı, rahmet, minnet, şükran ve özlemle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum....
Uğur ağabey sen rahat uyu, senin de dediğin gibi; 'Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde'...
Uğur Mumcu
.