Yap ortaya bir karışık

.
Hanımlar, eskiden beri kabul günü falan yapıyor, bilirsiniz. Sonra, altın veya paralı güne döndü bu günler. Artık o günler evlerde yapılmıyor. 
Çoğunluk dışarda başka bir mekan belirliyor ve günlerini oralarda yapıyorlar. Hem gezi oluyor, hem de ev sahibi, ikramlarla uğraşmak zorunda kalmıyor. 
Bence de, bu çok mantıklı. Çünkü, evde olunca, ev sahibi hizmet ederken, muhabbetten uzak kalıyor. 
Bir gün, 15-20 kişilik hanımlar topluluğu, rezerve ettirdikleri masaya oturdular.  Hepsi şık, hepsinin saçı başı, makyajı süper. Kadınlar, kadınlar için süsleniyor bu kesin.
Fakat, sipariş verirken biraz karıştı ortalık. 
Kadınlar zordur, bilirsiniz. Menüye baktı, sonra garsona sordu; “İçindeki et dana mı, kuzu mu? Şöyle mi pişiriyor, şunda mı? Haydi, tamam anladık, sen evinde çok güzel yapıyorsundur mutlaka ama burada adamı niye bu kadar sorgu suale çekiyorsun? 
Sonra yanındakilere dönüp, hiç üşenmeden kendisinin bunu nasıl güzel yaptığını, herkesin nasıl bayıla bayıla yediğini anlatmaya başladı. Şimdi beynini şartlandırmıştır, kesin beğenmeyecek yedikten sonra. O kadar sorudan sonra, menüden onu seçmedi, başka bir şey seçti. O arada sesli olarak yine başka bir şeyler düşünüyor. Acaba dokunur mu, tansiyonumu yükseltir mi? 
Kararsızız kararsız…  
Yine bir sabah,  bir bayan üç erkek, kahvaltıya geldi. Gözleme yiyecekler, peynirli mi, kıymalı mı olsa acaba bir türlü karar veremediler. Beylerden biri sucuklu dedi ama hayır, kadın karşı çıktı. 
Pastırmalı var mı? diye sordu. Sucuğun içinde ne olduğunu bilmiyorlarmış, pastırma daha sağlıklıymış falan. 
Pastırma üzerine tez yazdı vallahi.  
Durun orada bitmedi daha, pastırmada çemensiz olacakmış. Garsona yeniden soruyor;
” Çemensiz var mı?” O da “Bilmiyorum, gidip bir sorayım” deyip kayboluyor ortalıktan. Sonra ne dedi bilmiyorum ama olay tekrar sucuğa döndü. %100 dana mı sucuk? 
Yahu, nerden bilsin çocuk, hayvanı o mu kesti? Şiştim ben, şiştim. Bu arada onlar karar verene kadar, ben kahvaltımı yaptım bitirdim. Devamını dinleyemedim, çünkü rüzgar var diye içeri geçtiler. Kesin dokunmuştur ona o seçtiği her neyse…
Restaurantlarda, alışverişlerde sık olarak karşılaştığımız bir durum, aslında hepimizin kafasının karışık olduğunu gösteriyor. Bakın şimdi şöyle; Dışarıda bir yer seçip yemek yiyeceğiz. Masaya menü istenir, iyice incelenir. Aslında oraya gitmeden ne istediğini bilirsin ama belki değişik bir special falan vardır diye bir göz atarız.
Sonra, garson siparişleri almaya gelir. Bir bakarsın masanın yarısı hala kararsız, ne yiyeceğine karar verememiş. Sonra birbirlerine sormaya başlarlar “Sen ne sipariş edeceksin?” “Şunu mu yesem, bunu mu?” Karışık bir şeyler varsa, çabuk hallolur. “Tamam, karışık olsun”. deyip çıkılır işin içinden. Bu kararsızlığımız her yerde geçerli. 
Bir t-shirt almak, bir elbise almak için bütün mağazanın raflarını gözden geçirip, bir o kadar zaman da elden geçiririz. Erkekler pek dolaşmayı sevmediği için, ne alacaklarsa gider mağazaya alır ve çıkar.  Ama biz kadınlar öyle mi ya? Günlerce ayakkabı ararız, günlerce çanta ararız, yorulana kadar hiç üşenmeden arayıp dururuz. Hem ucuz olsun, hem rahat ve uzun ömürlü olsun. Bizimle yaşayacak sanki. Ben, mağaza mağaza dolaşmayı sevmeyenlerdenim. Tesadüfen dolaşırken güzel bir şey görürsem alırım. 
Birkaç kere, tasarruf edeceğim tuttu, sezon sonu indirimlerinden yararlanayım diye alışveriş yaptım. Sonuç hüsran… Onu giymeye karar verdiğimde, kilo vermiştim ve giyme ihtimalim hiç yoktu. Kullanamayacaksam ne diye aldım ben bunları o zaman? 
Hala dolabımda, iki yıl önce, indirimli aldığım mont var. Çok severek, beğenerek aldım fakat büyük üzerime, dolapta öylece duruyor. Kendimi kar ettirdim zannettim ama görüldüğü üzere o parayı da boşa harcamış oldum. 
Neyse, önümüzdeki maçlara bakacağız artık.
Sevgiyle kalın…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri