Kadın ve Güç Derneği ile Beylikdüzü Belediyesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında bir panel düzenledi.
Beylikdüzü Aşık Veysel Sahnesi’nde gerçekleşen ve moderatörlüğünü Asude Erhan’ın üstlendiği panelin açılış konuşması; Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık ve Kadın ve Güç Derneği Kurucu Başkanı Fatma Duman tarafından yapıldı. Panelistler arasında yer alan İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert şiddet olaylarında kritik bir öeneme sahip medyanın görevini yapıp yapmaması konusuna değindi.
Medya eril dilden kurtulmalı diyerek sözlerine başlayan Mehmet Mert konuşmasında özetle şunlara yer verdi:
Yapılan araştırmalar, şiddet ve saldırı görüntülerinin televizyonlarda, gazetelerde yayınlanmasının şiddeti artırdığını söylüyor.
Bu görüntülerin şiddeti normalleştirdiği ve olağan bir durummuş gibi görülmesine sebep olduğu, şiddet işlenen sahnelerin görsel olarak yayınlanmasının özentiyi artırdığı söyleniyor.
Bakın şimdi sizlere medyada sıklıkla yer alan bazı başlıklar okuyacağım:
Hakkını aradı öldürüldü.
Kocasına karşı geldi dayağı yedi.
Boşanmaya kalktı öldürüldü.
Dayakçı sevgilisinden yumruğu yedi, nakavt oldu.
Ortalık kan gölüne döndü.
30 parçaya ayırdı.
Bıçakla boğazını doğradı.
Tarzında ifadeler hem gazetecilik etiğine uymamakda hem de olayın aktarılması sırasında ikinci bir sözel şiddet eylemini beraberinde getirmektedir.
Evet olayı ver, haberi sun, ancak; denge unsurunun da gözetilmesi gerekiyor.
Böyle bir olay oldu ancak dileriz tedbir alınır, bir daha yaşanmaz, mağduriyet giderilir, şiddet yanlısı kişi gerekli cezaya çarptırılır...
Gibi ifadeler de eklenmeli.
Mağdurların hikâyelerinin aktarılması kadar failler üzerinden de gidilmesi gerekiyor.
Bu dil ve sunumların değişmesi gerekiyor.
Buna hepimizin inanması, okurundan, izleyicisinden, medya yöneticisinden patronuna herkesin uyması gerekiyor.
Sonuçta o medya çalışanlarının da kız kardeşleri var, anneleri, kız çocukları, kadın arkadaşları var.
Aynı şey o kişilerin yakınlarına da olsa acaba aynı dili kullanırlar mı?
Bu empatiyi sık sık yapmak ve eril dilden kurtulmak gerekiyor...
Haberde kullanılan görselden seçilen kelimeye, bir haberin detaylarının aktarılmasına kadar pek çok şeye dikkat edilmesi şart.
Şiddete maruz kalmış bu şekilde hayatını kaybetmiş bir kadının görüntüsünü olduğu gibi paylaşırsanız, öncelikle kişilik haklarına zarar vermiş olursunuz.
Kadının şiddet görmesi meşrudur gibi bir inancı dizilerde, filmlerde, kliplerde, hikayelerde, romanlarda işlendikçe ortaya bir rol model oluşuyor.
Kadına mağduriyet, erkeğe güçlü, kudretli rolü biçiliyor. Kızınca dövmek, öfkelenince öldürmek haberleri verildikçe bu durum sıradanlaştırılıyor.
Bir çok araştırmada da görüldüğü gibi medyanın kullandığı eril dil genelde kadına karşı şiddet haberlerini taraflı yansıtır.
Çoğu şiddet haberinde kadın edilgen ve mağdur, erkek ise saldırgan, şiddete meyilli olarak temsil edilmektedir.
Şiddet yanlısı ve cinsel içerikli yayınlar yasaklanmalı...
Kadına yönelik şiddet bir kadın sorunu değil, bir erkeğin davranış sorunudur. Derinlerde yatan erkek egemenliğinin kaybedilmesi korkusunun yaşandığı bir durumun ortaya çıkardığı sorundur.
Duman: 2019 yılında 474 kadın partnerleri tarafından öldürüldü
Pandemi koşullarına uygun olarak düzenlenen programın panelistleri arasında ise Kadın Tarih Araştırmacısı Yazar Özlem Akşit, Sosyal Hizmetler Uzmanı Aile Danışmanı Yazar Kahraman Eroğlu, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Av. Aşkın Yaşar Topuzoğlu ve yer aldı. Televizyon programcısı ve yazar İnci Ertuğrul’un da katıldığı panelde İstanbul Sözleşmesi’nin önemi ve kadına yönelik şiddete karşı yapılması gereken konular ele alındı. Program sonunda Başkan Çalık tüm katılımcılara çiçek ve plaket takdiminde bulundu.
Kadın ve Güç Derneği Başkanı Fatma Duman konuşmasında şunlara yer verdi:
Her yıl 25 Kasım’ı değerlendirirken ve önemini vurgularken özellikle kadına şiddeti, kadını değerlendiriyoruz. Ama bugün 25 Kasım’ı çok daha anlamlı, çok daha vurgulamamamız gereken bir gün olarak değerlendirmemiz gerekir. Çünkü özellikle dünyada ve ülkemizde nüfusun yüzde 50’sini kadın oluşturduğunu düşünürken, yine dünyada ve ülkemizde üç kadından biri fiziksel ve psikolojik şiddete uğramakta, üç kadından biri ise erkekler tarafından öldürülmektedir. Ülkemizde özellikle 2019 yılında 474 kadın partnerleri tarafından öldürüldü. Ama bugün değerlendirme yaptığımız zaman maalesef Covid 19 salgınından dolayı tüm dünyada kadınlar evde kaldıklarından dolayı çok daha fazla şiddete maruz kalıyor.
Çalık: Şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye
Kadına yönelik şiddetin, kadınların temel hak ve özgürlüklerine yapılan bir ihlal olduğunun altını çizen Beylikdüzü Belediye Başkan Mehmet Murat Çalık, “Öncelikle belirtmek isterim ki, 2020 yılında hâlâ cinsiyet temelli ayrımcılığın ve şiddetin ciddi bir toplumsal sorun olarak önümüzde durması bana hicap veriyor. Bir kadına, sırf kadın olduğu için yönelen şiddet maalesef günümüzde, şiddetin en yaygın biçimlerinden biri olduğu gibi, aynı zamanda kadınların temel hak ve özgürlüklerinin ihlalidir. Dünyada kadınların yüzde 30’u, yani neredeyse her 3 kadından 1’i partnerleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddet gördüklerini ifade etmekte. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) verilerine göre, eşinden en az bir kez fiziksel veya duygusal şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke, yüzde 38 ile Türkiye. Kadir Has Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması’nın 2020 sonuçlarında ise Türkiye genelinde kadınların toplum içinde yaşadığı en büyük sorun yüzde 66 ile şiddet oldu. Bu oran geçen yıl yüzde 60 idi. Görüyoruz ki, maalesef kadına şiddet her geçen gün daha da hızla artıyor.” şeklinde konuştu.
İnci Ertuğrul (TV Program Yapımcısı) ; Aslolan kadın ya da erkek olmak değil, değerleri ve duruşuyla diğer insanlara bütün farklılıklara duyduğumuz saygıyla insan olabilmek. Üst katta komşusu dayak yerken ya da bir çocuk korkuyla birinin yüzüne bakarken alt katta kahvesini yudumlayan insanlardır bu sessizliğe susanlar. Bu hepimizin mücadele etmesi gereken davranışlar.
Özlem Akşit (Kadın Tarih Araştırmacısı-Yazar) : İçinde bulunduğumuz bu yüzyıl, şiddetin ve kaosun çok netşekilde belirgin olduğu bir yüzyıl olarak kayda geçecektir. Şiddet kelimesi insan haysiyetini kırıcı bir davranıştır. Şiddet türleri, ekonomik şiddet, ruhsal şiddet veya fiziksel şiddet olarak üç tür halinde bireyden bireye ya da sistemden bireye yönelik olabilmektedir.
Av.Aşkın Yaşar Topuzoğlu (İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı) : ‘’İstanbul Sözleşmesi’nin kadına karşı ve aile için şiddetin önlenmesi ile ilgili olup, bu sözleşmeden önce 4320 sayılı yasamız vardı. O da aynı şiddetin önlenmesine dair bir yasaydı. Ama biz ne zaman ki İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladık, onayladık ve ona uygun olarak 6284 sayılı kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine dair yasa yürürlüğe, İstanbul Sözleşmesi ile paralel olarak girmiştir. Bu sözleşmenin uluslararası belgeler arasında en önemli özelliği yaptırım gücünün olmasıdır. Kadın ve erkek eşitliği için çok kapsamlı bir düzeye sahip olmasıdır. Diğer bir özelliği ise, bağımsız bir denetim mekanizmasının var olmasıdır. ‘’ diye belirtti.
Kahraman Eroğlu (Sosyal Hizmetler Uzmanı- Aile Danışmanı- Yazar) : ‘’ Kadın bir toplumun atardamarı, boğaz besleyeni, evlat yetiştireni, akıl besleyeni, ruh bezeyeni ve merhamet dağıtanıdır. Ve aynı kadın ki, okulda dövülen, hastanede tekmelenen, işte itilen, evde şiddet gören, yolda vurulan, metrobüste şort giydiği için tekmelenendir. Suç işleyen erkeklerin ise, hangi ruh yapısıyla bu suçları işlediğine bakacak olursak, geçmişinde ya cinsel taciz gören ya da ailesinden şiddet görmüş insanlardır. Ülkenin sosyo-ekonomik ve eğitim durumlarına göre yasalarınuygulanış biçimi, kadının hak arama eylemindeki yeri ve duruşu örgütsel destek ve sosyal devletin desteği ile bu şiddet engellenebilir.
Panel daha sonra Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın panelistlere çiçek ve plaket sunması ile sona erdi.