Gözlerinin önünde 35 aydınımızın diri diri yakılmasına göz yuman devlet erkânı bir kısım sanığın imdadına “zamanaşımı” zırhına bürünerek yetişti, bir kısmını hiç yakalayamadı (!), sanık avukatlarını ise yüksek mevkilerde istihdam ederek ödüllendirdi. Katliam sonrası açılan dava 19 yıl sonra zamanaşımı ile bitirildi. Davanın 1 numaralı sanığı, emniyet müdürlüğünden sadece 100 metre mesafede bulunan evinde gül gibi yaşadı ve tüm aramalara karşın(!) tam 18 yıl bulunamadı.
Davanın 7 firari sanığı, uluslararası tutuklama müzekkereleri, adli yazışmalar başta olmak üzere devletin tüm çabalarına karşın (!) bulunamazken uluslararası ticarette üstün başarılar gösterdiler, büyük sermayedarlara dönüştüler. Sanık avukatları, devlet ve bürokraside hızla yükseldiler; Bakan, Milletvekili, Anayasa Mahkemesi üyesi oldular. Öte yandan devlet en sonuncusu Soma’da olmak üzere kitlesel katliamlarını sürdürmeye, sokak ortasında yargısız infazlar gerçekleştirmeye devam etti. Çok hükümetler değişti, sözde sol-sosyal demokratlar gitti, sağcılar başa geldi; ama bu gerçek hiç değişmedi.
Şimdi gerçekten dağıldı mı kitaplar, dağıldı mı şiirler, sustu mu müzik? Hangi kanlı eller susturabilir Hasret Gültekin’i, hangi ateş bükebilir Metin Altıok’un, Behçet Aysan’ın ve diğerlerinin çelikten yüreklerini? Akarsu’yun çoşkun akışını kim durdurabilir? Hepsini tek tek sevgiyle anıyoruz.
Sivas Katliamı alenen işlenmiş bir insanlık suçudur. Halka karşı suç işleyenlerin unutulması, cezasız bırakılması, aklanması kabul edilemezdir. Sivas katliamını unutmadık, unutturmayacağız!