Güneş tutulması gördük, ay tutulması gördük, akıl tutulması gördük de 'yazar tutulması' nerden çıktı diyebilirsiniz.
Yazarların çeşitli etkenlerden dolayı ilhamını yitirmesi durumuna da evrensel sözlükte 'yazar tutulması' deniyor.
Tıpkı bu günlerde ülkemizin içerisinde bulunduğu ortamdan etkilenerek benim içinde bulunduğum durum gibi.
Askerimiz ölüyor, polisimiz ölüyor, canlarımız ölüyor.
Analar ağlıyor, babalar ağlıyor, evlatlar öksüz kalıyor.
Yürekler dağlanıyor.
Biz daha neyi nasıl yazacağız.
Ne diyecek ne söyleyeceğiz.
Kime ne akıl vereceğiz.
*
Alan Bloom isimli Amerikalı yazar bir kitabında; artık entelektüel gelişmenin durduğunu ve yaratıcı gerçek düşüncenin öldürüldüğünü yazıyor. Bu ortamdan korkup var olmak için ortama uyan beyinlerde ise doğru davranıp doğru düşünme gayreti nedeniyle beyinlerin kapandığını ve bunun bir entelektüel felaket olduğu anlatıyor.
Ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu durum maalesef insanının beynini her türlü yaratıcı fikre, modern düşünceye, özgürlükçü ruhu geliştirecek yeniliklere kapalı hale getiriyor.
*
Düşünün hemen hemen her gün bir patlama.
Bir şiddet.
Onlarca insanımız şehit oluyor, öldürülüyor.
Yaralanıyor.
Büyükşehirlerimizde hayalet gibi canlı bombalar dolaşıyor.
Metrobüste.
Otobüste.
Maçta.
Parkta.
Bir bakıyorsunuz yanı başınızda tuhaf giyimli bir yaratık ve fark edildiğinde ise anında kendisini patlatıyor.
Sonrası felaket.
*
Bütün bu olayların gölgesinde biz daha ne yazalım, ne çizelim ne anlatalım.
Bakın mesela yazılarını önemsediğim köşe yazarlarından Habertürk yazarı Umur Talu son yazısına; ‘paydos’ başlığı koyarak; ‘kendi sağlık sorunlarını’, ‘medyanın sağlık sorunlarını’ ve ‘ülkenin sağlık sorunlarını’ sebep göstererek köşe yazarlığını bıraktı.
Talu yazısında şunlara yer verdi; “İnsanların evlatlarını yitirdiği, kadınların, işçilerin, askerlerin, sivillerin, polislerin, gençlerin, çocukların can verdiği… Yüz binlerce insanın işsizliğe, en kötüsü umutsuzluğa mahkûm olduğu…Gazetecilerin, yazanın, çizenin hedef alındığı, mahpus edildiği… İnsanların hayatıyla, haysiyetiyle, hakikatiyle oynandığı bir dünyada, bizim sıradan dertlerin lafı bile olmaz.
“Dipsiz Kuyu’da efendilerin değil, onların sesinin, nefesinin, bazen son nefesinin yer almasını ‘gazeteciliğin normali ve gereği’ saydım… Buna rağmen, kendi ‘sıralı amirleri’ne hayatta asla iki çift laf edememiş kimi dıngıl ‘Şunu da yazsana bunu da yazsana’ diye sallayabildi ya… Bak evladım, artık yazmıyorum! Bi huzur bul, rahat ol Kamil..!
*
Umur Talu haksız mı?
Ülke kan gölüne dönmüş.
Huzursuzluk almış başını gidiyor.
Üstelik kim veya kimler yapar.
Neden nasıl yapar.
Ne zamana kadar, kime kadar yapacak.
Kim dur diyecek.
Ne zaman son bulacak...
Ve bu acılar içerisinde bizler daha ne yapacağız.
Nasıl edeceğiz.
*
10 Aralık 2016, Cumartesi akşamı, Beşiktaş Vodafone Arena yakınında düzenlenen hain terör saldırısını kınayarak, basın kuruluşlarını ve basın mensuplarını terör haberleri konusunda duyarlı olmaya çağırdık.
Halkımıza ve kahraman polislerimize düzenlenen haince, vahşice, kahpece saldırıyı nefretle kınadık yine şiddetle kınıyoruz.
Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diledik yine içtenlikle diliyoruz.
Bu hain saldırılar bizi asla yıldırmayacak, tam tersi milletçe birbirimize kenetlenmeyi sağlayacaktır dedik yine diyoruz.
Türkiye'nin tek yürek teröre karşı dimdik duracak, e milletçe omuz omuza bu karanlık dönemi aşacağımıza inanıyoruz dedik bunu inanarak söyledik.
Ancak; bütün bunları yine yapalım da artık ölümlere engel olalım, acıları durduralım, hainlere fırsat vermeyelim, bunu nasıl yaparız, ne deriz, kiminle ederiz ise bir an önce yapalım.
Yoksa Umur Talu'nun dediği gibi; insanların hayatıyla, haysiyetiyle, hakikatiyle oynandığı bir dünyada, bizim yazı yazmak gibi sıradan dertlerin lafı bile olmaz...
Yazar tutulması sendromu
.