“Yirmisinde istek, otuzunda zeka, kırkında akıl önemlidir”
Benjamin Franklin
Maddi durumu iyi olan insanlar, ülkede fakir insanların olduğuna inanmıyor.
Zengin insanlar, maddi olanakları kısıtlı olanlarla, ortak mekanları kullanmadığı için böyle bir düşünceye sahipler. Birçok defa bu tür konuşmalara şahit oldum.
Maddi sıkıntısı olmayanlar; “Baksana her yer araba dolu, marketlerden sepetler dolu dolu çıkıyor, restaurantlar dolu, herkes tatile gidebiliyor” diye görüyor.
Oysa, onun gördüğü kendi yaşadığı yerdeki insanların hayatları. Bulunduğu yerden çıkıp, farklı yerleri gezip dolaşsa, arkada kalmış evleri ve sokakları gezse fakirliği görecek. Kendi oturduğu çevrede, zaten herkesin yaşayamayacağını anlayacak. Onların güçlükle verdiği kira belki de diğerlerinin günlük harcaması.
İnsanın hayatı, maddi olanaklarının iyileşmesi veya kötüleşmesi durumunda mutlaka değişecektir, bundan doğal ne olabilir?
İyi yaşamak herkesin hakkı. Hepimiz daha iyi şartlarda yaşamak için çabalıyoruz.
Sistem zaten kötü. Borçlan daha çok çalış, çalıştıkça daha fazla borçlan. Hayat böyle kısır döngü içinde, yorup tüketiyor hepimizi.
Geçenlerde çay içmek için girdiğim mekanın kapısına yaşlı bir teyze ile amca geldi.
“Çay ne kadar” diye sorup cevabı aldıktan sonra çıktılar. Muhtemelen fiyatı onlar için fazlaydı.
Para her şey değildir ama çok şeydir.
Çok üzücü bir durum olduğu muhakkak ama yaşlı insanlara baktığınızda, eğer zenginlerse çocuklarının onlara daha iyi baktıklarını görürsünüz. Buna hayatın acı gerçeği de diyebiliriz.
Giderek yaşam şartları zorlaşıyor, gelişen teknoloji ile birlikte giderler artıyor. Yaşam bizim çocukluğumuzdaki yıllara göre daha zor. Mesela eskiden emekli olan biri, işyerinden aldığı toplu para ile en azından bir ev sahibi olabiliyordu. Şimdilerde böyle bir şey mümkün değil.
Bir ailede, beş kişinin yaşadığını düşünün ve her birinde cep telefonu, onların kontörü, aylık interneti, doğalgazı, aidatı, eğer kira da ödüyorsa kirası, giyim harcamaları epey bir rakam tutuyor.
Hani sosyal hayatı devam ettirebilecek bütçe? Yok! Sinema yok, tiyatro yok, gezi yok…
Türkiye’de fakir yok diyen insanların gördüğü sadece bir kesim insan.
İstanbul’da, on yedi milyon insan yaşıyor oysa.
Ben gençliğimde paramın çok olmasını isterdim. Yaşlandığım zaman nasıl olsa istediğim gibi harcayamayacağım, olacaksa şimdi olsun, gezip tozup eğleneyim derdim. Hatta zengin, fakat parasının kuruş kuruş hesabını yapan, yani “Varyemez” birini gördüğümde, “Yiyecek olana vermiyorsun, yemeyecek olana veriyorsun” diye, Allaha sitem ederdim.
Fakat yıllar geçtikçe, yaşlıkta paranın gençliğe göre kat kat önemli olduğunu anladım.
Çünkü gençlikte her işi yapılabiliyoruz, her türlü ortamda yaşayabiliyoruz ama yaşlılıkta daha iyi ve düzenli hayata ihtiyacımız oluyor.
Sağlık harcamaları için, bakacak kimseniz yoksa huzurevi için kısacası rahat bir hayat için yaşlılıkta para daha önemli hale geliyor. Huzurevi deyip geçmeyin, çok pahalı. Öyle yaşlanınca gider orada kalırız diye düşünmeyin, emekli maaşı bile yetmiyor.
Para için sağlık, sağlık için para lazım.
Bir televizyon programında, orta yaşı geçmiş bir yazara bir izleyici tecrübelerinden faydalanmak adına şu soruyu sormuştu. “Eğer geriye dönebilseydiniz, neyi daha farklı düşünüp yapardınız?” Cevabı şu oldu; “Eğer şimdiki aklım olsaydı, birikimlerimi yaşlılığımda daha rahat yaşayabilecek şekilde planlardım”.
Bu gerçekten çok güzel bir nasihatti. Ben aldım, cebime koydum.
Hayat tecrübesi çok olan insanları dinlemek güzel bir şey.
Her ülkede bu dua edilir mi bilmiyorum ama bizim toplumumuzda başka birilerine muhtaç olarak yaşamamak, elimiz ayağımız tutarken ölme isteği vardır.
“Muhtaç etme Allahım, Amin”
Sevgiyle kalın