SINIRLI KAYNAKLARIN KULLANIMINDA ADALET VAR MI?

YAYINLAMA:

 Sevgili Okurlar, bu günlerde Ulusal Basında da sık sık konu edilen küresel ısınma ve küresel ısınmanın sebep olduğu doğal afetlerdeki artışlar konusuna kafayı takmış, bu konuda tüm yayınları okuyup bilgisayarımdan tararken davet aldığım ve heyecanla katıldığım iklim uzmanı Prof. Wolfgang Sachs’ın konferansından tuttuğum notları sizinle paylaşıyorum.

Milletlerarası tüketici sınıfı ya da küresel tüketiciler

Dünyada Kuzey-Güney, Doğu-Batı diye ayrım yapmak artık geçerli değil. Artık “küresel tüketiciler ve küresel pazar dışında kalan çoğunluk” diye ayırmak daha doğru olacak. Bu ayrımı gelişmekte olan ülkeler için de kullanabiliriz. Brezilya nüfusunun %25’i, Hindistan nüfusunun %14’ü, bizim %8’imiz küresel tüketici sınıfına dahil. Yani araba kullanıyor, uluslar arası tekstil firmalarından marka giysiler giyiyor, pahalı tatiller yapıyor. Bu sınıf giderek daha çok enerji kullanıyor, daha çok et tüketiyor. Daha çok et tüketimi, bağlı olarak toprak kullanımını ve su tüketimini arttırıyor. Bu dağılım ve kaynak kullanımı adaletsiz.

Realistlere adalet

Tüm doğa severler, çevreciler, okumayı sevenler ekolojik ayak izleri kavramını duymuşlardır, bilirler. Bu, bu gezegenin devamlılığının bir tür ölçümüdür. Yani, bu tarz yaşantının gezegene neye mal olduğunun hesaplanması, gezegenin kaynaklarının kullanılabilirlik ölçüsü ve insanın kullanımı, tüketiminin daha ne kadar sürebileceğinin hesaplanmasıdır.  

Sürdürülebilir ne demek? Basit bir örnekle şöyle izah edeyim; Marmara’nın balık rekoltesi yılda 100 ton olsun, balıkçılar 150 ton avlarlarsa Marmara balıksız kalmaya mahkum olur. Sürdürülebilirliği kalmaz. Son 30 yıldır, gezegenin kaynaklarının sürdürülebileceği oranının çok üstünde tüketim/üretim var. Ve sürdürülebilirlik limitini çoktan aşmışız. Bu çağın tanımında kullanılan “Bilgi Çağı” değil “AŞIRILIK ÇAĞI” olmalı. Ya da, “ADALETSİZLİK ÇAĞI”. Dünya nüfusunun %20’si, dünya kaynaklarının %75’ini kullanıyor.  Kaynak kullanımı ekonomik güçle ilişkilidir. Bu yüzden refah dağılımı eşitsizdir. Dünyada kuzey ülkeleri maksimum verim noktasını aştı düşüşe geçiyor. Onlar konfor ve özgürlüğü yarattılar, ancak adaletliliği sağlayamadılar.  Diğer yandan gelişmekte olan ülkeler de artan sorun haline geliyor. Örneğin Çin her yıl %10 civarı ekonomik büyüme hızına karşılık % 8-14 arası doğaya maliyet çıkaran kaynak tüketiyor.

İkilemimiz şu: “Evet, diğer ülkelerde zenginleşmeli.” Evet, gelişmekte olan ülkeler refah bizimde hakkımız diyorlar. Ama kısa dönemde gelişmenin maliyeti doğaya çıkmamalı. Bu günkü zengin ülkelerin yaptığı gibi “hırsız ekonomi” olmamalı. Hep dediğimiz gibi Irak dünyanın bir numaralı patates üreticisi olsaydı Amerika bu gün Irakta olur muydu?  

Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *