DİL KİRLİLİĞİ

YAYINLAMA:

Büyükçekmece Çevre Koruma Derneğini kurduğumuz yıllarda Büyükçekmece insanını çevresel konularda bilinçlendirmek için Sevgili Dostum Prof. Dr. Orhan Kural’ı sık sık panellere davet ederdik. Hoca o dönemlerde panellere sanatçı Esin Afşar’la gelirdi. Kendisi dünya ülkelerinden örnekler verir özellikle sigaradan da söz etmeden edemezdi, Esin Afşar, hayvan haklarından, oğlunun evdeki kediye davranışlarından, dil kirlenmesinden örnekler verir,  bayyy, helloo, neabersiniz? Gibi kelimelerle yeni dilimizden söz eder kahkahalarla güldürerek bize mesajlar verirlerdi.

Bu gün çevrebilimciler, türlü canlıların bir arada olduğu çevrelerde doğanın dengeli, düzenli, uyumlu kaldığını; insan eli değdiğinde ise çevrenin hızla bozulmaya, kirlenmeye başladığını; bütün dengelerin giderek yok olduğunu anlatmaya çalışıyorlar… denizlerin, akarsuların her gün biraz daha kirlendiği; atmosferdeki ozon açılmasının, ürkütücü bir hızla, giderek büyüdüğü; canlı türlerinin kiminin dinazorlar örneği tamamen yok olduğunu; nükleer enerjinin yaygın kullanılmasından doğacak kazaların önlenemeyeceğini anlatmaya çalışıyorlar.

Çevrenin kirlenmesine koşut olarak dilimiz, Türkçemiz de giderek yozlaştırılıyor, bozuluyor ve unutturulmaya çalışılıyor. Türkiye’nin kültür politikası içinde önemli bir yeri olan yada olması gereken dilimiz özellikle kitle iletişim araçları tarafından düzeysizleştiriliyor ve dışa bağımlı duruma getiriliyor. Gazeteler eklerine artık tv guide, görsel iletişim araçları da yetişkinler için hazırladıkları programlara örneğin talk show, çocuklar için hazırladıklarına süper dinazorüs gibi adlar koymakta bir sakınca görmüyorlar. Sözlü iletişim araçlarındaki programlarda sunucuların kullandıkları dil tam bir rezalet. “Bağımsızlığını elde edip korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmayı bilecektir.” Diyen Dil ve Tarih Kurumnu bu konuda görevlendiren Atatürk’e nazire yaparcasına dilini Arapça ve Farsça egemenliğinden kurtarıp, batı dilleri egemenliğine sokmanın ne manası var ki?   “Cotton bar”lar, “corner shop”lar, “Mc Donald’s”lar, yada “Benetton”lar, Atürus’lar, Beylikum’lar, Milenyum’lar. Nevista’lar, Perlavista’lar, Autopia’lar, ve bunun gibileri caddelerimizi doldurmuşlar. Bu bağlamda “süpermarket”lerden veya “butik”lerden aldıklarımızı da artık torbaya koymak yerine Fransızca kökenli “poşet”lere koymazsak yakışık alır mı?

6 yıl önce TEMA’nın Konya 1. Sempozyumu’ndan dönerken Eskişehir’de bir tur attık. Kurtuluş Savaşımızda önemli bir yere sahip bu ilin İsmet İnönü Caddesinde “Trio-fast-food” da bir şeyler yemek isteyen arkadaşlarıma mani oldum ama, “Orhun-Orkun Brothers” ten hediyelik           “T-Shirt” almalarına mani olamadım. Türkçe sözcükler yerine İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Almanca ve daha ötesi Arapça kökenli sözcükleri, göstergeleri kullanırsak bunun ulusal kültür ile ulusal dille ne alakası olabilir. Gece gündüz, ışıklı renkli tabelalarla caddelerimize egemen olan bu durum artarak devam ediyor. Bu durum süreç içinde dilimize yerleşerek bizi biz yapan kamusal değerlerimizden bizi yoksun bırakabilir.

Yerel Yönetimler, kentlerini güzelleştirmeye, kentlilerini sağlıklı bir ortamda yaşatmaya gösterdikleri özeni, iş yerlerine ruhsat verirken Türkçe ad koyma koşulunu da getirseler güzel bir kültür hizmeti de yapmış olurlar. Sevgili okuyucular Konunun önemi sebebiyle önümüzdeki Salı da devam edeceğiz. Sağlıklı kalmanız dileğimle.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *