GEL DE BU ÜLKEYİ SEVME -2-

YAYINLAMA:

Geçen hafta, hangi konuya el atsanız göğsünüz kabarır gurur ve mutluluktan uçarsınız. Yer yüzü zenginliklerimiz, yer altı zenginliklerimiz tüm dünyayı kıskandırır. Bir de bu ülkeyi yönetenler için böyle söyleyebilsem, Türkiye Dünya Lideri olurdemiştik. Kısa bir hatırlatma yapalım. Önce Bor madenimiz, sonra toryum madenimiz, daha sonra feomidyum, şimdi de Osmiyum dedik. Hepsinin en zengini TÜRKİYE. Osmiyum dünyada en çok bulunduğu yer  TÜRKİYE. Tahmin edilen rezerv  127.000 Ton. Maddi değeri 9 Trilyon USDolar. Bu da, Türkiye’nin iç ve dış borcunun 40 katı demiştik.
Ve yeryüzü zenginliğimiz, “BİYOLOJİK ZENGİNLİĞİMİZDEN” söz etmeye başlamıştık ve Tüm Avrupa Kıtasında 12000 canlı türü varken Türkiye’de 9000 canlı türü yaşar, bunun da 3000 kadarı endemiktir yani sadece Türkiye’de vardır. Deyip Anadolu’nun oluşumundaki yeryüzü şekillenmesini biyolojik çeşitliliği nasıl etkilediğini ve bu sebeple nasıl biyolojik çeşitlik kazandığını anlatmıştık. Şimdi buzul çağının etkilemesinden söz edelim.

BUZUL ÇAĞLARI
Türkiye’nin Biyolojik çeşitliliğini şekillendiren diğer önemli süreç 1 milyon 800 bin yıl ile 10 bin yıl öncesi arasında yaşanmış olan “Buzul Çağları”dır. Bu dönemlerin ardından Anadolu tam bir mozaik görünüme sahip olmuştur. Havadaki aşırı soğuma ile karakterli buzul dönemlerinin arasında, bu süreci parçalara bölen buzul arası ısınma dönemleri yaşanmıştır. Soğuma dönemleri sırasında kuzeyde yaşayan canlılar güneye doğru ilerlemeye başlamış ve Anadolu pek çok canlı türü için sığınak işlevi görmüştür. Canlıların Türkiye’ye ulaşabilmeleri için iki giriş kapısı Trakya ile Kuzeydoğu Anadolu olmuştur. Anadolu’yu kuzeydoğudan Antakya yönüne doğru ikiye bölen yüksek dağlar iki kapıdan giren canlıların buluşmalarına engel olmuş hareket yeteneği az olan bitkiler ve bazı hayvanlar, birbirinden bağımsız olarak çoğalarak farklılaşmaya başlamışlar bu durum Anadolu’da biyolojik çeşitliliği arttırmıştır.
Buzul arası sıcak dönemlerde ise güneydeki canlı toplulukları kuzeye doğru harekete geçirmiştir. Bu dönemlerde Antakya, Güneydoğu Anadolu  ve Iğdır Ovası, Afrika ve çöl kökenli türler için giriş kapısı olmuştur. Bugün Akdeniz’in tam yanı başında uzanan Amanos Dağları’nda Karadeniz ikliminin kayın ormanlarını, Çoruh ve Kelkit vadilerinde ise Akdeniz’e özgü kızılçam ve sedir topluluklarını yaşatan buzul dönemlerinin izleridir.

Yüksek dağlar açısından çok zengin olan Doğu Anadolu, bu gün asıl dağılışı kilometrelerce kuzeyde olan pek çok canlı türüne ev sahipliği yapmaktadır. Kadife ördek bu dönemin bıraktığı örneklerdendir. Aslında Avrupa, Asya ve Amerika’nın en kuzeyinde yaşayan bu tür, şaşırtıcı bir şekilde Doğu Anadolu’daki bazı yüksek rakımlı dağ göllerinde yaşamaya devam etmektedir. Anadolu, dağlık ve engebeli olmasaydı buzul dönemlerinde tamamen kuzeyli, buzullar arası dönemlerde ise tamamen güneyli türler bulunacak ve şimdiki biyoçeşitlilik oluşamayacaktı. Anadolu’nun bugünkü doğası konu edilen nedenlerin birleşimi sonucunda her bir taşı ayrı bir tarihsel olayı tarif eden bir mozaik haline dönüşmüştür. Türkiye’nin korunması gereken alanlarını belirleyebilmek için onu oluşturan doğal birimlerin neler olduğunun ve bunların birbiriyle ilişkisinin anlaşılması gerekmektedir.
Sevgili Okuyucumuz, güzel Anadolu’muzu yer alt ve yeryüzü zenginlikleri ile işlediğimiz yazı dizimiz haftaya Bitki Coğrafyası ve Endemizm konusu ile bitireceğiz. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.     

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *