EKOLOJİ, TEKNOLOJİ VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ -2-

YAYINLAMA:
Geçen haftaki yazımızda “Ekoloji” ve “Teknoloji” nin ne demek olduğunu anlatmıştım. Teknoloji geliştikçe, insan nüfusu hızla artarken, bir de bitmez tükenmez bir istekle daha konforlu bir yaşama koştukça, ekoloji bu yükü taşıyamayacaktır. İleri teknoloji, dünyanın taşıma kapasitesini ve doğal kaynaklarının miktarını sonsuza dek arttıramaz. Bu nedenle, eğer biz insanlar ekonomik kalkınmayı sınırlandırmazsak “doğa” bunu bizim adımıza yapacaktır. 
“Ekolojik denge” kavramını anlamamazlıktan gelen, maddi çıkarları temel amaç kabul eden girişimciler, çalışmalarını tüm canlıların yaşam temellerini yıkma pahasına da olsa sürdürmektedirler. Ancak çevrenin aşırı derecede tahrip edildiği, doğal dengenin bozulduğu bir ortamda ekonomik kalkınma olsa ne olacak. Olsa bile böyle bir kalkınma insanların refahtan yararlanmasına engel olur. Bilim adamlarının yaptıkları hesaplara göre, ekonomik gelişmenin bu günkü hızıyla devam etmesi halinde, çevremizin felce uğraması için 50 yıl yeterli olacaktır. Sonu olan bir gezegende sonsuz kalkınma ve gelişme nasıl olur? Alınacak önlemler için zamanın son derece azalmasından dolayı teknolojik gelişme ve ekonomik kalkınma özellikle gelişmiş ülkeler için sınırlandırılmalıdır.

Son 30 yıl içinde, çalıştığı alanı yeniden inceleyip değerlendirmemiş bir ekonomi uzmanı ve sanayi girişimcisi, yok olmakla karşı karşıya bulunan bir meslek grubunu temsil ediyor demektir. Çünkü zamanında, çevre korumayı dikkate almayan bir sanayicinin geleceği yoktur.

Aynı yumurtlama zamanı balığa çıkan, daha büyümemiş, yenmez balık yavrularını avlayan balıkçıların bir zaman sonra yakalayacak balık bulamadıkları gibi. Hızla kirlenen dünya, kaynakları hiç bitmeyecekmiş gibi sonsuz bir saldırıya muhatap olan doğa, artık siz bilirsiniz diyor. Amerika’da binlerce kişiyi evsiz bırakan kasırgalar, bir buçuk milyar insanın susuz kalması, iklim değişiklikleri, seller, göz açıp kapama süresinde yok olan canlı türleri insanlara bir şey söylemiyor. Eylemleri tüm dünyada yankılanan Greenpeace kurucusu “nükleer santraller yapılmalı” demiş. Buna kendi teşkilatı da şaşırmış kalmış. Uzun bir araştırma sonucu edindiğim bilgilerle 5 haftadır, yıllardır çok sevdiğim o zamanlar gazeteci olan kızım Devrim’in yazı işleri Md.lüğünü yaptığı Süper haber Gazetesine yazdığım ÇERNOBİL GERÇEĞİ’ni yıllar sonra bu gazetede de size sunmak istiyorum. nasıl göz ardı edebiliriz ki. Bu gün bizim bakanlarımız da bu fikri savunuyorlar. Türkiye’yi nükleer santraller ile donatmayı düşünüyorlar. İnsanlar ülkelerini ve ülkesinin insanını ancak bu kadar sever. Çernobil’den sonra tüm dünya çayımızı geri postalarken ekran önünde çay içme şovu yapan bakanımız gibi. Evet sevgili kardeşlerim aklın yolu bir  demişler. Gidişimiz hiç de iç açıcı değil. Toprağımızı, suyumuzu, havamızı, yer altı zenginliklerimizi sürdürülebilir, yani gelecek nesillerin de kullanabileceği gibi kullanmalıyız. Yoksa bu günün çocukları yarının ana, babaları bizim kuşağımıza lanet okuyacaklar.  Sağlıklı kalmanız dileklerimle.    
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *